Ulus Irkad
1973 yılında lise 1 ve Lise ikinci sınıf talebeleri olarak Baf’ın Mandirga mevkiinde tüm yaşıtlarımızla birlikte askeri eğitime tabi tutulduk. Askeri yanaşık düzen hareketleri ve iki hafta zor şartlarda deniz kıyısında hem tatil hem de askeri eğitim yaptık. Silahlar hakkında bilhassa, tomson, piyade ve sten makineli tabancalar hakkında bilgilendirildik. Aslında o dönemlerde savaştan bir yıl önce böyle bir eğitime niye ihtiyaç duyulduğu konusunda kendime de sorular sormaz değilim. Yani gizli istihbarat acaba bir sene sonra darbenin olacağını ve Kıbrıs’ta savaşın çıkacağını biliyor muydu? Bana göre biliyordu ve Türkiye dahil Kıbrıslıtürk liderliği de bu savaşa hazırlıklıydı diyorum. Ben de bu kamplara gidenler arasındaydım. İki hafta güneş altında yanaşık düzen ve silah eğitimleri, bu arada öğle üzeri de Mandirga’nın (Yeşilova) bu adeta akarsuyu bol, kayalarının arasında su fışkıran ve her türlü su ihtiyacımızı gördüğümüz bu yerinde, birkaç tatsız olayın dışında tüm günlerimiz neşe içinde geçmişti. Birkaç tatsız olay dediğim, bir gece biraz uzakta olmasına rağmen Rum Milli Muhafız Ordusu’na ait olan bir kamptan yapılan sızma hareketi ve bazı arkadaşların bunları görüp telaşa uğramasıyla meydana geldi ki, hemen Mandirga mücahitleri bölgeye avdet ederek gereken güvenliği de almıştı.
Ağustos sonunda kamp hayatı bitmiş ve tekrar Baf’a dönmüştük. Hatırladığım kadarıyla aynı yerde biz bölgeyi terkettikten sonra yabancı insanlar görülmeye başlamıştı. Dikkat çekmişler ve mücahitler de bu kişileri takibe almışlardı. Aynı kişiler Mandirga köyü etrafında gözlemler yapmakta, denize bakmakta ve arada bir de gece yarıları saat 24:00 sonrasında kamp yaptığımız yere gelip denize doğru ışıkla işaret veya sinyal vermekteydiler. Karşıdan bazen sinyal alınmakta veya alınmamaktaydı ama belli ki bu kişiler pek de tekin değillerdi. Bir gece Mandirga mücahitleri denizin içinden bu kişilere ışıkla sinyal verildiğini farkettiler ve derhal teyakkuz durumuna girip bu kişileri takip etmeye başladılar. Sinyaller alınıp verildikten sonra çok uzaklardan bir gemiden indirilen içleri sandık dolu kayıklar kıyıya gelip sandıkları boşaltmaya başlamışlardı. Kayıklar gidip gelmekteydi. Artık kamyonlar dolusu sandık kıyıyı doldurmuştu ki bu kişilerin Arapça konuştukları da fark edilmişti. Sandıklar indirilip de kamyonlar bölgeye avdet ettiğinde bir emirle derhal mücahitler saldırıya geçerler. Kıyıda bulunan en az 30 tane Arap hemen teslim olurlar. Belli ki böyle bir saldırı beklemiyorlardı. Dediklerine göre en son sandal gelirken çok büyük bir silahı, füze olduğu söyleniyordu, Mandirga denizinin diplerine bırakmışlardı. Sandıklar ve Araplar teslim alınmıştı ama ertesi gün bu tutuklanan kişiler Baf’a getirilince Baf’taki Rum Bölgesi’nin bu Arapların arkadaşlarıyla dolduğunu ve her an Baf’a arkadaşlarını kurtarmak için saldırabilecekleri konuşulduğundan, mücahitler o günlerde alarm verilerek bölgeyi kontrol altına almışlardı.
Mücahitler anlatmıştı; Arapları Mandirga sahilinde teslim aldıklarında bir Arap, korku içinde bize birşey yapmayın şeklinde bu lafları tekrarlamaktaymış;
- Biz kulli gardaş, biz müslim siz müslim, kulli gardaş… (Türkçesi; Biz hepimiz kardeşiz, siz Müslüman, biz Müslüman)
O günlerde Baf’ta herkesin ağzına sakız olmuştu bu laf;
-Biz kulli gardaş, biz müslim, siz müslim, kulli gardaş…
Yukarıdaki öyküyü doğrulayan bir belge var elimde. Bu belgeyi “TMT ve Kıbrıs Türkü” adlı kitaptan aldım… (Yılmaz Başkaya, 2016, Galeri Kültür Yayınları, Lefkoşa, sf.136-137). Sözü geçen kitaptan alınmış olan bu belgede yazılanlar benim yukarıda yazdığım öyküyü de doğrulamaktadır. Tek fark benim olayın 1973 yılında geçtiğini yazmamdır ama acaba kitapta verilen tarih doğru mu? Veya belki de ben yanlış hatırlıyorum yılı. Ama bu olayın doğruluğunu sizlere yansıtmaktadır aşağıdaki alıntı:
“Filistinlilerin El Fetih Örgütü 1972 yılında İngiliz Üsleri’ne sabotaj için Baf bölgesine gizlice çıkarak, Yeşilova köyü yakınlarındaki bir mağaraya silah ve roketlerini sakladılar. Bölgeye çıktıklarını gören ve izleyen TMT’nin bölgedeki yerel güçleri, makineli tabancaları, patlayıcı maddeleri ve roketatarları aynı gün saklı oldukları yerlerden alıp Lefkoşa’daki TMT Merkezi’ne gönderdiler. El Fetih üyeleri, Kıbrıs’ta yerleşmiş Araplar yardımıyla hedef araştırması yaparken, Larnaka’da Türk bölgesinde yakalanarak tutuklandılar. Lefkoşa Rum kesiminde faaliyette bulunan El Fetih temsilcilerine, Kıbırs’ta tahrip ve sabotaj yapmalarının uygun olmadığı; Kıbrıs Türk kesimlerinin bu amaçla kullanılamayacağı bildirilerek elemanları ülkelerine teslim edildi; silah ve malzemelere ise el konuldu. Çok gürültü çıkardılar ancak silahları ve patlayıcıları vermedik. İngiliz Üsleri’ni büyük bir beladan kurtardık”.
Sami Tamson'dan bir fotoğraf - Mandirga, Baf.
Strovulos’ta iki “kayıp” Kıbrıslıtürk için yeni kazılar…
Kayıplar Komitesi’nin adamızın kuzeyinde ve güneyinde yürütmekte olduğu kazılar devam ediyor. Kazılarda, 1963 ve 1974 yılları arasında “kayıp” edilmiş olan Kıbrıslıtürkler’le Kıbrıslırumlar’ın gömü yerleri aranıyor.
Kayıplar Komitesi’nden edindiğimiz bilgilere göre, dün Lefkoşa’nın güneyinde Strovulos bölgesinde yeni bir kazı başlatılması beklenmekteydi. İki “kayıp” Kıbrıslıtürk’ün gömü yerinin arandığı bu yeni kazıdan başka, Kıbrıs’ın kuzeyinde de kazılar sürdürülüyor. Engomi’de (Tuzla) yüzeyde insan kalıntıları görünmüş olduğu bilgisiyle bir kazı devam ederken, Şillura’da (Yılmazköy) bir gaminide bir Kıbrıslırum askerin gömülmüş olduğu bilgisiyle kazı sürdürülüyor. Lapta’da geçmişteki bir kazıda yüzeyde insan kalıntılarının bulunması ardından şimdiki kazı da bunun genişletilerek sürdürüldüğü bir kazı olarak devam ediyor. Bu Alana bazı Kıbrıslırum askerlerin gömülmüş olduğu bilgisi bulunuyor. Lapta’da bir ikinci kazı da sürdürülüyor.
Aşşa’da (Paşaköy) bir kuyu kazısı devam ederken, kuyuda gömülü bazı Kıbrıslırumlar’ın kalıntıları aranıyor.
Maratovuno’da (Ulukışla) yüzeyde insan kalıntıları bulunduğu bilgisi üzerine başlatılmış olan kazı da devam ediyor.
Kazı ekiplerindeki tüm arkeologlarımıza, şirocularımıza ve diğer çalışanlara “Çok kolay gelsin” diyoruz…
Arşivden bir fotoğraf - Strovolos'taki kazılardan görünüm...
“Bir Sabah Galata'da Uyandım - Hayatlar, Tanıklıklar, Anılar…”
Suzan Nana Tarablus’un “Bir sabah Galata’da uyandım – Hayatlar, tanıklıklar, anılar” başlıklı kitabı Varlık Yayınları tarafından yayımlandı. Kitapla ilgili tanıtım yazısında şöyle deniliyor:
“Suzan Nana Tarablus, bu kitapta İstanbul’un kentsel belleğinde önemli bir yeri olan Kamondo Han ve Galata çevresinde yaşamış kişilerle yaptığı sözlü tarih görüşmelerini paylaşıyor. Bu çalışmasıyla Yahudi toplumunun kültürel belleğinin ortaya çıkarılmasına katkıda bulunuyor. Özellikle Galata ve çevresi ile ilgili hatıraların, duyguların aktarıldığı bu görüşmelere kendi aile hikâyesinden kesitler de ekliyor. Böylece Galatalı Yahudilere dair bilgi birikimini yaşamından anılarla birleştirerek, okurların Galata’daki yaşam deneyimine tanık olmasını sağlıyor.
Toplumsal yapıların mikro analizinin ortaya konmasında etkili olan sözlü tarih yöntemi, toplumsal gerçekliğin farklı boyutlarıyla betimlenmesinde önemli rol oynar. Kendi döneminin sosyo-kültürel ve ekonomik yapısı hakkında bilgi verir.
Kentsel mekan farklı dillerin, kimliklerin, kültürlerin karşılaşma ve diyalog alanıdır. Suzan Nana Tarablus’un bu çalışması, kendine özgü bir toplumun, İstanbul’un kültürel-mekansal olanaklarıyla biçimlenme sürecinin bir fotoğrafını veriyor. Ayrıca Yahudi toplumunun geniş topluma açık olma deneyimini örneklemesi açısından ilginç ve önemli tanıklıklar sunuyor… Berken Döner.”
DEVAM EDECEK