Fehime ALASYA
Nesilden nesile gelen ‘Minnoş Çöreği’ günümüze dek her Kıbrıslının damak tadına yerleşmeyi başaran ve yıllara meydan okuyan tatlardan biri. Kimi zaman sadece ramazan ayında, kimi zaman ise her sabah kahvaltıda, birçok evin sofrasına giren Minnoş Çörekleri, Hüseyin Çörekçioğlu sayesinde, halen daha yaşayan bir gelenek olmayı sürdürüyor.
Babadan oğla geçen bu tat, Mehmet Salih Minnoş’tan oğlu Hüseyin Çörekçioğlu’na geçmiş, 1928 yılından beridir, Lefkoşa’da Çağlayan bölgesinde üretilmeye devam ediyor. Çöreğin yanı sıra, ekmek kadayıfı ve peksemetleri ile nam salan Minnoş Fırın işletmecisi Hüseyin Çörekçioğlu, işinin zorluklarına değiniyor.
Geçmişten günümüze dek, değişen ve teknoloji, işinin zorluklarını azaltmaya yetmemiş. İşe başlama saatinin gece saat 01.00 sularında olduğunu anlatıyor.
“Gece, siz yattığınız zaman ben işe kalkıyorum” diyen Çörekçioğlu’na bu işi yaptığına hiç pişman oldu mu diye soruyoruz, cevabı çok net; “Hiç pişman olmadım. Bir işi gerçekten severseniz pişmanlığı olmaz, bu işi severek yaptım yıllardır da yapıyorum. Halen daha da çalışırken zevk alıyorum” diyor.
Çörekçioğlu: “Fırın işi ağır iştir, çok zordur… Siz yattığınız zaman biz işe kalkarız. Sadece pazar günleri ekmek çıkmaz, o yüzden sosyal hayatım sadece cumartesi akşamları vardır”
“Fırın işi ağır iştir, çok zordur”
Kaç yıldır bu işin içinde olduğunu soruyoruz, “Biz neredeyse fırında doğduk” diyor ve ekliyor; “1982’den beridir bu işe tam olarak girdim ve devam ediyorum. Haspolat’taki üniversiteye giderken, yarım bıraktım ve okuldan ayrıldım, babam hiçbir zaman bana karışmadı, kararı bana bıraktı. Küçük yaşlarda bile tatilde veya okul sonrasında fırına gelip çalışırdık. Üç kızım var, onlar da bana yardım ederler...
Şimdi farklı işlere yöneldiler, fırında yapamazlar, fırın işi ağır iştir, çok zordur.
Sizin yattığınız zaman biz işe kalkarız. Gece bir olmadan kalkıp birde işbaşı yaparım, sabah 7 gibi fırın işi biter oradan dükkâna geçerim, beşte de kapatıp eve giderim. Sadece pazar günleri ekmek çıkmaz, o yüzden sosyal hayatım sadece cumartesi akşamları vardır” diyor.
“Üretimimizin oranı hiç belli olmuyor. İşlerin durağan olduğu dönemlerde bir TL dahi para arttıramayız, ancak da günlük geçimimize bakıyoruz. Yarınımız ne olur bilemiyoruz.”
“Yarınımız ne olur bilemiyoruz”
Özellikle ramazan aylarında işlerin yoğunlaştığına dikkat çeken Çörekçioğlu, yıllardır alışılagelmiş müşterilerine gün be gün yenilerini ekleyerek bugünlere gelmiş. Çağlayan bölgesindeki dükkânında satış yapan Çörekçioğlu, bunun yanında günlük sandviççiler ve bazı marketler ile anlaşma içerisinde olduğunu anlatıyor. Genel olarak talep üzerine üretim yaptıklarına değinen Çörekçioğlu, günlük veya aylık üretim oranının hiç belli olmadığını ifade ediyor. “Yarın ne olur bilemiyoruz” diyen Çörekçioğlu, esnafın en büyük dertlerinden birini de ezelden beridir yaşanan dengesizlik ve istikrarsızlık konuları olduğundan yakınıyor.
Çörekçioğlu şöyle devam ediyor; “Gün olur 30, gün olur 90 çörek çıkarıyoruz, üretimimiz hiç belli olmuyor, talep üzerine üretim yapıyoruz. İşlerin durağan olduğu dönemlerde bir TL dahi para arttıramayız, ancak da günlük geçimimize bakıyoruz. Yarınımız ne olur bilemiyoruz. Dengesizlik, süreklilik olmaması her zaman için esnafın belini büken bir durumdur. Bu yıllardır böyledir”
“Her gün ortalama 30 dakika fırının önündeyiz, ramazanda ise saatlerce 250 derece yanan fırının önündeyim”
“Soğuk bana dokunuyor...”
“Kaliteyi bozmadan bu günlere gelmek bir ustalıktır” diyen Çörekçioğlu, esprili bir dille işinin zorluklarını anlatmaya devam ediyor: “Her şey el emeğiyle başlayıp el emeğiyle bitiyor. En sevdiğim mevsim yazdır, sıcağı seviyorum. Soğuk bana dokunuyor... Her gün ortalama 30 dakika fırının önündeyiz, ramazanda ise saatlerce 250 derece yanan fırının önündeyim. Yazın göbeğinde 40 derecelik ısıya çıkınca serinliyorum...” diyor.
“Surlariçi ve Çağlayan bölgesindeki göçmen ailelerin dahi damak tadına girmeyi başardık”
Yıllardır Çağlayan bölgesinde hizmet veren Minnoş Çörek, o bölgeden taşınmayı hiç düşünmemiş. Surlariçi ve Çağlayan bölgesindeki göçmen ailelerin dahi damak tadına girmeyi başardıklarını anlatan Çörekçioğlu, “1971'den beridir biz bu mahallenin insanıyız. Burada memnun olup olmadığımı soruyorlar, başka bir yere taşınacak mıyız diye soruyorlar, hiç öyle bir niyetim olmadı, olamaz da... Bölge vatandaşları da bizi biliyor, burada bir ekol olduk. Herkes gelir alışveriş yapar. Buraya göçmen gelen insanlar dahi bizi dilinden düşürmüyor. Onların da damak tadına girdik, sürekli çörek alan birçok müşterim var” diyor.
“İşlerimiz, değer ve insan kalitesi gün be gün azaldı...”
Minnoş Çörekleri’ndeki tadın babadan gelme olduğunu değinen Çörekçioğlu, hafızasına kazınan birkaç anısını YENİDÜZEN okuyucuları ile paylaşıyor, işlerin her geçen gün düştüğünden dert yanıyor. Çörekçioğlu, geçmiş yılları şöyle yâd ediyor; “Bunun bir ölçüsü var. Onları babadan öğrendik ve halen daha devam ettiriyoruz. Babamla güneye satışa giderdik, şimdi de birçok Rum müşterim var... Bisikletin üzerinde çörek sattığımız yıllar dün gibi aklımda. Her şey günden güne değişiyor. Babamızın zamanında değer ve kalite çok farklıydı, her şey günden güne azaldı. İşlerimiz, değer ve insan kalitesi gün be gün azaldı...
Hiç unutamadığım bir anı olarak ise şunu anlatabilirim; Lise üçüncü sınıfta okuldan çıkmıştım, ramazanın içiydi, babam bizi beklerdi. Ekmek kadayıflarını bıçkılayıp yarma işini bana vermişti. Ortalama 240 tane kadayıftı... Onları bıçkıladım, yardım, yorulmuştum. Bıçak elimden kaçmış ve elime oturmuştum. Hemen hastaneye koştuk, çuvaldız gibi elimi diktiler, bu benim için unutulmaz bir hatıraydı.