SİZ YIKIN, BİZ SEYREDERİZ!..

Tamer Öncül

Dağları oyun; yıkın… Varsın planından üç kat fazla olsun, koca koca otellere dokunmayın; siz dağları ve umutları yıkmaya devam edin… Biz köşemizden, uslu uslu seyrederiz!..

Denizi toprakla, taşla, lağım suyuyla doldurup; o koca koca (kumarhaneli) turistik tesislere(!) kurban edin(askerin elindekiler zaten No Passeron!). Yüksek dikenli tellerle/duvarlarla koyları sahiplenip; çapulcu(!) vatandaşlardan ve de kem gözlerden(!) uzak tutun. Kumarhaneleriniz / karhaneleriniz sizin olsun; bize meyhaneler yeter; masalarda demlenir, baygın baygın seyrederiz marifetlerinizi!..

Birileri (şaibeli alımlarla edinilmiş) Mersedesleri kullanmayı reddedenlere kızıp; onları “popülist” halk/devlet düşmanı ilan ededursun; biz, şantiye halinden kurtarılmamış okullar açılırken, velilerden tuvalet kağıdı isteniyor diye söylene duralım… Onlar o tuvalet kağıtlarıyla pisliklerini temizlerken; biz “temizlik nasıl yapılır” onu seyredelim!.. 

Mahkeme başkanı şunu demiş; Ombdusman bunu demiş; siyasiler utanacağına, onlara kızmış… Ne olacağdı sanki; biz evimizde Pembe dizileri, kurt vadilerini seyreder; canımızı sıkmayız.

BM Genel sekreterinin, yarın İki toplum lideriyle yapacağı “üçlü” toplantı sonrası yapılacak açıklamalar; gideceğimiz köyün minarelerini gösterecek denli önemliyken; Espen Barth Eide çok sık bir şekilde Türkiye ve Yunanistan yetkililerle bir araya gelirken (güvenlik ve garantiler başlığında gerekli ön hazırlığın yapılması için) biz kaç gündür, yıldızlarla köşe kapmaca oynayan bulutları seyredip; serinleme düşlerine dalıyoruz…

“Amaaan, galiba da bir şeyler oluyor” telaşına kapılan milli ve de zilli cenah, olası bir anlaşmayı baltalamak için savaş baltalarını kuşanıp; “mağduruz boyasıyla” süslenirken; “istemezüük borozanlarının” sesi yükseldikçe; televizyonun sesin biraz daha açıp dizilerimizi/maçlarımızı “rahat” seyretmenin yollarını arıyoruz biz.. 

Onlar, yıkmaktan, yok etmekten, vazgeçmiyor; peki biz ne yapıyoruz… Kimimiz şükran çekme kuyruğunda yalakalık yarışında; kimimiz oturduğu yerden homurdanma modunda; küçük bir kesim ise sesini duyuramamanın burukluğuna karşın eylemde…

Öfkemiz saman alevi gibi parlayıp sönüveriyor…  Gündelik koşuşturmacaların, küçük hesapların, bireysel çıkarların burgacında yuvarlanıp geleceğimizi karartanlara yataklık ediyoruz bir bakıma…

Meydanlar umutsuzca bizi bekleye dursun; biz uzun tatillerin rehavetinde, boş gözlerle seyrediyoruz olup biteni…

Belki de önümüzdeki üç beş ay içinde yeni bir “Referandum” konulacak önümüze… 2004 Referandumu sürecinde yakaladığımız umudu, özveriyi, dayanışmayı hatırlayanımız kaldı mı?

Sus Pusluğumuza bakıyorum da, olumlu cevap veremiyorum buna.

Bencilliğimizi, umursuzluğumuzu, gösterişci tüketiciliğimizi kamçıladıkça, ellerini ovuşturan egemenler, yok ediciliği, mafyalaşmayı ve rant peşinde koşmayı hızla normalleştirir; pişkin suratlarla “milliyetçilik/bayrak/egemnelik” söylevleriyle ortalığı karartırken; biz neyi seyrediyoruz?
Su akar, biz bakar!... noktasındayız anlayacağınız…
Oysa meydanlar bizi bekliyor; gençler bizi çağırıyor…
Meydanların ve gençlerin sesine kulak verelim; seyirciliğimize son verelim…
Yeniden bizi seyretsin dünya…