Bugün bir araba almaya karar verdiniz. Sorduğunuz sorulardan belki de en önemlisi “ne kadar yakar?” sorusu olacaktır.
Belki de çok beğendiğiniz bir aracı, fazla yakıt tükettiği için tercih etmeyeceksiniz ve daha ekonomik bir araç almayı düşüneceksiniz.
Diyelim ki bir buzdolabı almaya karar verdiniz. Üzerinde “F” sınıfını görünce bir tereddüt ettiniz. Daha az enerji harcayan yok mu diye diğer modellere baktınız.
Markettesiniz ve bir ampul seçiyorsunuz. Seçerken de bakıyorsunuz: “Verdiği ışık bu kadar watt, ama yaktığı bu kadar watt”. Sonra yandakine baktınız, “Yanındaki daha az watt yakan ampulü görünce onu seçiyorsunuz.”
Peki, bir ev yaptırmaya karar verdiniz. Veya yapsat bir apartman dairesi alma düşünceniz var.
Bir ampul alırken dahi ne kadar enerji harcadığını didik didik ederken evinizin ne kadar harcayacağını bilmiyorsunuz.
Hangi enerji sınıfına ait olduğunu kontrol edemiyorsunuz.
Önce siz, sonra çocuklarınız, belki de onların çocukları senelerce bu evde yaşayacaklar.
100 yıl bina ömrü olan evinizde 1200 ay boyunca bir elektrik ücreti faturası vereceksiniz.
‘A Sınıfını’ bir ev ile ‘F Sınıfı’ bir ev arasındaki farkın çok büyük olacağını marketten aldığınız ampulden bile biliyorsunuz.
Bir evin büyüklüğüne bağlı olarak A Sınıfı ile F Sınıfı arasındaki farkın ayda 100 STG ile 200 STG arasında aylık ekstra elektrik faturası olacağını söylemek yanlış olmayacaktır.
Bu binanızın sınıf farkını bina ömrü ile hesaplandığımızda 120,000 STG ile 240,000 STG arasında bir ekstra fatura maliyetine denk gelecektir.
Yani aslında evi aldıktan sonra bitmeyen bir taksite başlamış olacaksınız.
Bu taksiti de önce siz, sonra çocuklarınız ve belki de torunlarınız da ömürleri boyunca ödemeye devam edecek.
Peki taksitten nasıl kurtulacağız?
Binamızı alırken bu enerji sınıfına nasıl bakacağız?
İşte bu “sınıfları belirleme” konusunda maalesef devletimiz sınıfta kalıyor.
Çünkü, binalarınız ruhsata başvururken A sınıfı mı, B sınıfı mı, C sınıfı mı.. veya F sınıfı mı olacağını belirleyen çalışmanın yapılarak sunulma zorunluluğu bizim yasalarımızda eksiktir.
Eğer binalarımız mimari olarak,
- Gerekli yönlerde saçaklar ve güneş kırıcılar koyarak yazın kavurucu sıcağını kırıyorsa,
- Yönlendirmesini güneş ve rüzgara göre konumlandırıyorsa,
- Kapı pencere yerleşimini “cereyan yapacak şekilde”, yani çapraz havalandırma göre oluşturuyorsa,
- Salonunu batı güneşinden koruyorsa,
- Yatak odalarını güneş batmadan ısıtması için batıya yönlendiriyorsa,
- Mutfağını güneş doğunca biraz ısıtması için doğuya döndürmüşse,
- İzolasyonunu, ısıtma ve soğutma sistemlerini ihtiyacınıza göre oluşturmuşsa,
- Sıcağı kıracak üzeri kapalı balkon ve terasları varsa,
işte o zaman binanız normalde harcayacağı enerjinin çok daha azını harcayacak ve sizi 100 yıl boyunca gereksiz bir takside bağlamayacaktır.
Bu hesaplamaları yaparak binanızın sınıfına göre Enerji Sertifikasını ruhsat aşamasında zorunlu kılmak ise ülkemizin uygulamaya koyması gereken önemli bir ihtiyaçtır.
Bu ihtiyaç sadece bina sahipler için değil, ülkenin enerji krizi için de önemli bir soluk olacaktır.
Çünkü, KIB-TEK’in raporlarına göre ülkedeki elektrik tüketiminin yüzde 70’ini binalar kullanmaktadır.
Uygulamaya konulacak enerji verimliliği vizesi sistemi bu miktarı ciddi oranda düşürme ve ülkenin ek altyapı ihtiyacını gereksiz kılma potansiyeline sahiptir.
Yeter ki Avrupa’nın on yıllar önce hayata geçirdiği bu vizyonu biz de uygulamaya koyalım.
Yeter ki sorunlara bilimsel çözümler bulmaktan korkmayalım.
Çünkü Avrupa’yı tekrar keşfetmeye gerek yoktur.