Ölümün ağırlığı üzerine sözü uzatmak yersiz…
Laf kalabalığı yırttı düşlerimizi, gencecik bedenleri çürüttü.
Yakarmanın vakti geçti.
Yol boyları “mezarlığa” dönüştü ve “omuzlarımızda” sevdiklerimiz var.
Konuşamıyorlar!
* * *
ALKOL.
Bir sürücü alkollüyse hapse girmelidir.
Çünkü “cinayete meyillidir.”
“Seri Katil” adayıdır.
Uzatmaya gerek var mı?
* * *
CEP TELEFONU.
Bir sürücü elinde cep telefonu ile araç sürüyorsa, bilmelidir ki, bedeli ağır olacaktır.
Seyrüsefer harcı katlanacaktır, örneğin…
Misli misli artacaktır cezası…
O parayla bariyer yapılacaktır belki yollara, altyapıya finans sağlanacaktır.
* * *
EMNİYET KEMERİ.
Ana sınıftan ilkokula, orta eğitimden üniversiteye anlatılmalıdır her gün, her sabah.
“Doğruyum, çalışkanım, yasam”dan önemli!
Beyinlere kazınmalıdır bu!
Kim ki “emniyet kemersiz” araç kullanıyor, o gün, o an, ehliyeti alınmalıdır elinden!
* * *
SÜRAT.
Ne radarla önlendi, ne yollara yapılan bariyerle…
Belki uç bir düşünce ama araçlara “sürat sınırı” getirilebilir.
Teknolojik olarak bu mümkün…
Gerisi bilinçli sürücüler yetiştirmektir…
Yeni bir kültürdür, eğitimdir…
* * *
BARİYER.
Ölümden ölüme akla geliyor.
Unutuluyor!
Peki bir “risk haritası” var mı?
En önce nerede gerekli ve nasıl ilerlenmeli!
Bölünmüş yollarımız bariyer istiyor, servis yolları istiyor, çizgi istiyor.
Nereden başlıyoruz ve kaç paraya ihtiyacımız var?
Bunu olsun açıklayınız.
Huuu!
* * *
KAOS.
Çok fazla araç var yollarda ve bunun bir planı olmalı…
Bu yolların kaldırabileceği araç kapasitesi nedir?
Trafikte araç sayısı “sonsuz, sınırsız, limitsiz” olmamalıdır, kesinlikle…
* * *
TOPLU ULAŞIM.
Çok ciddi, yetkin, profesyonel bir planlamaya ihtiyaç var.
Yurt dışından uzmanlara ihale etmeliyiz.
Ama bunun için de kaynak yaratmalıyız.
Gerekirse fonlar oluşturmalıyız, çünkü, iyi bir toplu ulaşım ağı trafik kaosuna son verecektir.
Hele de bunca öğrenci, yabancı işçi varken…
O kadar zor mu?
* * *
Ölenlerin yakınları ağlıyor.
Sevenleri ağlıyor.
Anaları, babaları ağlıyor…
Çocukları ağlıyor.
İyi de “yönetenler” niye ağlıyor sahi?
Ağlamak sizin işiniz değil ey makam sahipleri…
Sizin işiniz değil ağlamak…
Yönetmek sizin işiniz…
Ya da…
“Utanmak…”