Ahmet Yıkık
Mutluluk karelerini paylaşıyorlar sosyal medyadaki sayfada aralıksız. İlan-ı a aşk ediyorlar birbirlerine karşılıklı tozpembe sözcüklerle. İmrenerek izlendiklerinin farkındalar takipçileri tarafından. Gerçekten kopup bambaşka bir düş iklimine geçmiş durumdalar. Bakışları ışık saçıyor etrafa… Öyküdeki genç kız da böylesi bir ruh halini tatmıştı önceden. Para, kariyer, lüks bir yaşam ve saygın bir soyadı vardı. Yanında da onu çılgınlar gibi seven yakışıklı nişanlısı. Birer birer yitirdi tüm bunları, saygınlıktan arınan soyadı hariç. Ne olursa olsun, sonsuza dek yanında olacağım ve seni hep seveceğim diye yeminler ederdi, delikanlı. Bir tek gerçek dünyada görülmezdi sanrılar, anladı…
İÇEREK KORENT’İN GÜNEŞİNİ
İçerek Korent’in güneşini / Mermer yıkıntıları okuyarak / Aşarak bağları, denizleri / Zıpkınımla kollayarak / Kaçan bir adak balığını / Bu yaprakları buldum güneşin mezmurunun ezberlediği / İsteğin sevinçle açtığı bu diri toprağı. / Su içiyorum, meyve koparıyorum, / Rüzgârın yapraklarına atıyorum elimi / Limon ağaçları can veriyor çiçektozlarına yazın / Yeşil kuşlar düşlerimi yırtıyor / Ve ben bakarak ayrılıyorum / Uzun uzun bakarak dünyanın yeniden gönlümce / Güzelleşerek yaratılışına.
Odisseus Elitis (Çev. Cevat Çapan)
KİTAP ÖNERİSİ
Bekir Kara, Katırcılar, roman, 284 s.
Katırcılar romanının olay örgüsü günümüze yakın zamanlarda Lefkoşa’da başlıyor. Tek başına yaşayan ve hayatta torunu Ayla dışında yakını olmayan seksenlik Ahmet Paşa Doğan’ın yaşamına konuk oluyor okurlar. Diyaloglar ve ‘ben’ anlatımı karşılıklı paslaşıyor ta en başından romanın. Derken kurgu değişmeye başlıyor. Torunu aylaya kitaplaştırması için yaşam öyküsünü anlatmaya başlıyor, Ahmet Paşa Doğan. Böylece koloni zamanı Kıbrıs’ına İkinci Dünya Savaşı yıllarına yolculuk başlıyor. Parasızlıktan sevdiği kıza kavuşamayan Doğan, çareyi İngiliz ordusuna yazılmakta görür. Böylece kendisini savaşın ortasında bulur bir anda. Okur, bir yandan roman içinde roman yazılmasına tanık olurken, diğer yandan da dedeyle torunun romanın şimdiki zamanında gelişen paralel öyküsüne eşlik eder. Tabii, Doğan’ın ışık tuttuğu çok kültürlü, etnikli, dinli ve dilli bir yaşamdan iz kalmamıştır artık. Günlük gailelerin arasında sıkışan bireyler arası ilişkilerdir söz konusu olan. Doğan’ın yaşam öyküsünü okurken, bir bakıma, tarihin roman malzemesine dönüşümünü izleme olanağı buluyorsunuz. Roman anlatıcısının modern öncesi ya da postkolonyal toplumların bakış açısını oldukça inandırıcı bir şekilde yansıtması da gözlerden kaçmayan bir başka özelliği romanın. Keyifli okumalar…
YENİLERDEN…
(Aşağıdaki kitaplara dair bilgiler, kitapların kendi tanıtım bültenlerinden alınmıştır.)
Şavkar Altınel, Hotel Glasgow, anlatı, 108 s.
“Hayatlarımız bize verilmiş bir durum, kaldığımız bir oteldi…” Bir insan, adını mutsuzlukla özdeşleştirildiği bir şehre, kısa bir ziyaret için bile olsa, neden döner? Oradan başka bir yere uçunca neden gene aynı şehrin adını taşıyan bir otele yerleşir? Ve bu soruların cevabını aramak yerine neden yıllar önce çevrilmiş iki film ve yaşanmış bir dizi hayatla ilgilenmeye başlar? Glasgow ve Paris, Bertolucci’nin Son Tango’suyla Antonioni’nin Yolcu’su, Maria Schneider, Marlon Brando, Sorbonne’da öğrenim görmüş ‘’terörist’’ Angela Davis ve elli iki yaşında Fransa’da ölen siyah romancı Richard Wright. Hotel Glasgow ‘’hayatın ortasında’’ oldukları yeri kabullenemeyip başka bir yerde başka bir kimliğe bürünmek isteyenlerin hikâyesi. Şavkar Altınel’den hem daha önceki kitaplarından farklı bir çizgi izleyen, hem de onları tamamlayan yeni bir kitap.
Necib Mahfuz, Miramar, roman, 176 s.
Nobel Ödüllü yazar Necib Mahfuz'un en bilinen ve sevilen romanlarından Miramar, farklı ekonomik ve politik görüşlere sahip bir grup insanın yaşamları ve ilişkileri üzerinden 1960'lı yılların Mısır'ını çarpıcı bir şekilde anlatıyor. Her biri farklı sebepler yüzünden sürgün hayatına mahkûm altı karakter, İskenderiye'de, eski görkemini yitirmiş Miramar Pansiyon'da bir araya gelirler. Hikâyenin ana kahramanı, köyünden kaçıp pansiyona sığınan ve okuma yazma öğrenip kendisini özgürleştirmeye kararlı bir genç kadın olan Zühre'dir. Pansiyon sakinlerinin onunla kurdukları ilişki dönemin sosyal ve siyasi gerçeklerini yansıtır. Miramar, çeşitlilikle çatışmanın iç içe geçtiği büyük bir ev, bir ülke metaforu olarak akıllarda yer edecek, güçlü bir roman. “Tüm saygın romanlar gibi, Miramar gazetelerdeki binlerce yazının ya da televizyondaki belgesellerin yapamadığını başararak bize bir ulusun psikolojisini yakından tanıma ayrıcalığını bahşediyor.” -John Fowles-
Necib Mahfuz'un eserlerinde, ülkesinin durumunu doğrudan ve açıkça anlatmak üzere kalemini kullanan edebiyatçılara özgü bir metafor duygusu var. Kitapları Mısır'a ve halkına duyduğu sevgiyle dopdolu, öte yandan son derece dürüst ve gerçekçi.
YAZIN DÜNYASINDAN HABER…
Dünyanın en büyük kitap fuarı olan Frankfurt Kitap Fuarı, 8-12 Ekim 2014 tarihleri arasında gerçekleştirilecek. Fuarın bu yılki onur konuğu Finlandiya olacak. Fuara, Kıbrıslı Türk yayıncı ve yazarları temsilen, Ali Rüstem ile Gürgenç Korkmazel katılacak.