Sokaktaki çocuğun yüreği

Cenk Mutluyakalı

"Belediye evlerinde büyüdüm. Belediye evlerinde, elli seneden önce kalma Küçük Kaymaklı İlkokulu vardı. O dönem benim Küçük Kaymaklı İlkokulu’nda sahip olduğum olanaklara, bugün, belediye evlerinde ya da Arabahmet'te yaşayan çocuklar sahip değilse, ben bunu kaldıramam. Vicdan diye bir şey var, fukara mahallesiydi belediye evleri, fukara ilkokuluydu Kaymaklı, imkanları şimdiden daha iyiydi. Oyun alanlarımız da vardı, ağaçlarımız da vardı, sınıflarımız da kırk kişilik değildi. Ayıptır."

Böylesi duygusal bir anlatımla sözlerini tamamladı, Tufan Erhürman…
“Eğitim”di konumuz.
Mesele de çocuklarımız.

“Şu anda sokakta olan ve okula gidemeyen bir çocuğun yüreğindedir benim yüreğim… Meselem budur. Ama bu arkadaşların zihniyetleri yüreklerinin önüne geçtiği için başka bir dünyadan bize sesleniyorlar.”

***

Yüzlerce çocuk bir “konteyner” içerisinde eğitim almanın anısını, sızısını, yoksunluğunu, mağduriyetini taşıyacak geleceğe…
Bir yük gibi…
Yerinecek…
Öykünecek…
İçerleyecek…

Bunun sebebi parasızlık değil plansızlıktır.
Önceliklerin çok farklı belirlenmesidir bunun sebebi…

***

Kamu okullarında zillerin çalmadığı üçüncü günde CTP’nin avlusunda buluştuk.
Eğitimi konuştuk.
Okullar açılmamıştı.
“Keşke tek sorun bu olsaydı…

Eğitimde eşitlik çok yakıcı bir ihtiyaçtır. Geleceği kuruyorsunuz.”

Kamu ile özel okullar arasındaki eşitsizliği konuşmasının odağına aldı Tufan Erhürman.

Kimi verileri paylaştı…

- Kullanılamaz okul sayısı 28.
- Tadilatı halen süren okul sayısı 8.
- Boşaltılan sınıf sayısı 294.
- Konteyner sınıf sayısı 218.
- Görevlendirme bekleyen geçici öğretmen sayısı 240.

Tablo bu ama yönetenler bir otelden diğerine geziyor; süslü kostümlerle, ihtişamlı tanıtım partilerine katılıyor, gülücük dağıtıyorlar.

***

“Binalar güvensiz” diyorlar ya…
2 yıl önce inşa edilen okullara da konteyner sınıflar kurulmuş halbuki…
Nüfus “kontrolsüz” akıyor çünkü…
Yurttaşlık dağıtılıyor delice…
“Bir değil üç konut satın alsınlar” deniyor ama bu konutları satın alacak insanların çocukları umursanmıyor.

***

“Kadro” ile öğretmen istihdamı yapmıyorlar.

“Geçici” almak için ortam yaratıyorlar böylece…

Sınavsız!
Münhalsiz!
Yarışmasız!
Yandaş!

Bu rezilliğin hesabı sandıkta değil yalnızca hayatın her alanında sorulmalıdır.
Her yerde…
Her yüzleşmede…

***

“23 yeni okul yaptık diyorlar” ya…
Tufan hoca bu yalanı da çürüttü.

“Devlet” bütçesinden 4 okul yapıldı yalnızca…
Onlar da şimdi değil geçmişte…
Gerisini de ya iş insanları yaptı, ya belediyeler…

***

“33 derslik yaptı, yalnızca Değirmenlik Akıncılar Belediyesi… Mevzuata göre 400 bin TL harcaması yeterliyken, 4.5 milyon TL harcadı. Çatalköy Esentepe Belediyesi yeni okul yaptı.”

Erhürman, kendi partilerinin yönettiği her bir belediyenin yeni okul ve derslikler için gerçekleştirdiği yatırımları sıraladı, böylece “bütçemizde kaynak yok, okul yapamayız” sözlerinin anlamsızlığını ortaya koydu.

Mesele öncelik.
Bütçeyi nasıl yönettiğini önemli…
Sizin tercihiniz ve önceliğiniz okul yapmak değil de partizan istihdam, şatafat, menfaat dağıtmaksa…
O zaman eğitim de çöker sağlık da…

***

“İnşaatta, turizmde, maliyede, eğitimde, elektrikte hep uyardık, önerdik, dinlemediler.”

"Şunu diyoruz şimdi.
Tek çare var.
Bu zihniyet gidecek.
Bu zihniyetin dünya yansa umurunda değil…”

***

“Hade kendimizden geçtik; hade büyüklerimizden geçtik, tedaviye taşırken yoğunluktan hastanelerde park yeri dahi bulamıyoruz; hepsinden geçtik de çocuklarımızdan vazgeçmiyoruz, o nedenle de bu zihniyet gidecek…”

Umarım…
Gün gelir kurtuluruz bu zihniyetten…
İradesiz, kirli, bencil ve vasat bu ittifaktan…
Çocuklarımıza kavuşuruz yeniden…


Son dört ayda yapılan maaş artışları geri alınırsa, son dört ayda yapılan tüm zamlar da geri alınacak mı?

“Emekli polisim ve gerçekten kamu ile özel ile ayrım konusunda her dediklerinizin altına imza atarım çünkü evladım özelde çalışıyor” diyerek başlıyor mektup.

Türkiye Cumhuriyeti kökenli bir yurttaş…
Mustafa Çetin Dağcı’nın sözlerinde sitem, yakarış, isyan, eleştiri var.
Kimine katılıyorum görüşlerinin, kimine katılmıyorum.
Yine de önemsedim duygularını, beni düşündürdü.
Paylaşmak istedim.

“Bir sürü hatırlı dostum var ama kızıma iş dilenmedim.  Polis memuru olarak şerefimle 28 sene çalışarak emekli oldum, tüm sınavlarımı geçtiğim halde terfi alamadım.

Bakın ülke olarak sorunumuz şudur; ülke insanı madem güçlüye dokunulmuyor, ben neden kendi durumumdan fedakârlık edeyim düşüncesindedir. Türkiye’nin parasını istemeyip de her ay yüzbinleri geçen maaşa rağbet etmek nasıl bir çelişkidir. Türkiye’den talimat gelmesin ama maaşları da gücümüz noktasına ödeyelim, dersek, buna ne kadar katılacaklar?

Hayat pahalığı ödeneğini istemeyen Kıbrıs Türk Ticaret Odası Başkanı’na da sözüm var. Kendi iş yerinde, hele de okullar açılırken, yurttaşa yansıtılan fiyatların farkında mıdır?

Burada çıkarcı bir toplum olduk. Maaşlara zam gelmeden, marketlerde fiyatlar arttı. Son dört ayda yapılan maaş artışları geri alınırsa, son dört ayda yapılan tüm zamlar da geri alınacak mı?

Tüm işletmeler, devlet, marketler tüccar hepsi son 4 ayda yapılan zamları geri alsınlar, hayat pahalılığı ödeneği de istemem.

45 senedir bu ülkede yaşıyorum ve çocuklarım burada doğdu. Kıbrıslı Türkün Londra’ya uçtuğu bilet fiyatına, Adana’ya uçuyorum. Biz TC kökenlilerin kimlik sorunu acaba kaç kişinin umurunda? Biz ne buralı olabildik ne Türkiyeli… Yaşamayan bilemez. Ondan sonra da TC kökenlilerden kişilikli siyasi davranış, seçmen sorumluluğu beklemek, iki yüzlülük değil midir?”