Mertkan Hamit
mhamit@gmail.com
Devleti yönetmeye talip olan siyasi partiler, belli iddialar ortaya koyarak ülkedeki seçmenlerden oy talep eder. Kuzey Kıbrıs’ta kitlelerin politik tercihleri, duygusal nedenlere veya günlük ilişkilerin yarattığı beklentilere göre yön değiştirir. Buna rağmen ortalama seçmen eğilimleri ülkedeki mevcut gerçekleri kabul eden, bunun üzerinden tıkanıklık yaşanan belli konularda alternatif üretecek potansiyeli olan partilere doğru bir yönelim gösterir. Seçmen kitlelerinde her ne kadar da sürer durum yerine alternatif arayışı talebi görülüyor olsa da, sürer duruma karşı alternatif arayışı sistematik bir eleştiriden hareketle gerçekleşmemektedir. Böyle bir politik iradenin oluşmamış olması, siyasi partilerin de sürer durumdan uzak, yenilikçi politikaları değil, sürer durum devam ederken memnuniyetsizlerin koşullarını iyileştirici politikaları ortaya koymayı tercih etmelerine neden olur. Hal böyle olunca seçimlerin meselelere bütünlüklü bir değişiklik önermesini beklemek iyimser bir yaklaşım olur.
Siyasi partilerin alternatif önerilerini belli bir sistematik düşünce dahilinde oluşturması beklenir. Partilerin kendi oluşturucu ideolojilerine uygun olan büyük anlatılar ekseninde tercihler yapıyor olması önemlidir. Bu yüzden de uyguladıkları politikaların bir biçimde kendilerini temsil eden ideolojiye paralel olması arzulanır. Bunu yapamayan siyasi partiler kamuoyu güvenini kaybederler. Bir sonraki seçimde, belli bir amaç uğruna iktidar partisi olma iddiası yerine, iktidar olmak için seçim kampanyası yapma yoluna girerek, kendi amaçlarıyla da çelişirler. Amaç ve araç karışıklığı Kuzey Kıbrıs’ta sadece siyasi partilerle değil, sivil toplum örgütleri ve sendikalarda da görülen bir durumdur. Amaç – araç arasındaki dengenin kurulamıyor olması, bir anlamda, siyasi ahlak açısından genel politik zeminin ne kadar sorunlu olduğunu gösterir.
Yukarıdaki anlatıya denk nitelikte yaşanan bazı tercihler bugün Cumhuriyetçi Türk Partisi Birleşik Güçler ve Demokrat Parti – Ulusal Güçler koalisyonunun çeştili politikalarında da görebiliriz. Özellikle CTP-BG’nin bir önceki iktidar döneminde yalpaladığı bazı konularda, yeniden yalpaladığını görmek, bu partinin geleceği açasından derin kuşkuların oluşmasına neden olmaktadır. Bugün, yalpalanan politikaların biri de yüksek öğrenim öğrencilerine yönelik yaklaşımında gerçekleşmektedir.
Tarihsel olarak CTP, bugünkü seçim başarılarını yüksek öğrenim gençlik hareketi sayesinde oluşturduğu kadrolara borçludur. Hem KÖGEF hem de ÜTK’da aktif rol alan bir çok kişinin bugün CTP’de yönetici kadrolarda yer alması, milletvekili veya bakan olması da tarihsel olarak yüksek öğrenim hareketi ile CTP arasındaki bağın gücünü ortaya koymaktadır. Bu tarihsel bağlamı daha net ortaya koymak adına, dönemin öğrenci hareketlerinin bir tarafta devrimci sol mücadele verirken, diğer tarafta Kıbrıslı öğrencilere yönelik ‘Burs, Yurt, Kontenjan’ talebini ortaya koyması manidardır.
Tarihsel bağ ortada olmasına rağmen bugün adı geçen parti, yüksek öğrenimde yer alan kitlelere sırtını dönen, onlarla karşılıklı anlayışı benimsemeyen bir pozisyonu tercih eder konumdadır. Kendini iktidar olabilen sol parti olarak tanımlayan Cumhuriyetçi Türk Partisi, yüksek öğrenim gençliğine yaklaşımında alternatif bir duruş sergileyememiştir. Yurtdışında lisans seviyesinde eğitim gören öğrencilerin burslarına yönelik kesintinin tercih edilerek kamu harcamalarını idame etmeye yönelik bir politika olarak ortaya konulması ciddi bir yaklaşım farklılaşmasıdır ve CTP’nin nasıl bir savrulma içinde olduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır.
Bana göre yapılan uygulamada hükümet kısıtlamalara yönelik ezbere bir tutum sergilemekte ve belli başlı konularda akıl tutulması yaşamaktadır. Öncelikle, özlenen sol bir iktidarın yapacağı reformların önceliğini; temsiliyeti düşük olan, örgütsüz olan, sessizleştirilmiş kitlelerin koşullarını iyileştirmeye yönelik belirlemelidir. Bu noktada koşulları iyileştirilmesi gerekenlerin dar gelirliler, engelliler, lgbt bireyler gibi gruplardan oluşur. Bunların yanında, genç olan insanlara yönelik politikalar da yüksek öneme haizdir. Özellikle gençlerin kapasitelerini tam olarak gerçekleştirilmesine yönelik yardımların, ülkenin ileriye taşınması açısından getireceği değer son derece önemlidir.
Hükümet, ona karşı eylem yapsa da sendikalar kadar zorlayamaycak olan, diklense dahi genel greve gidip hayatı durdurabilecek gücü olmayacak bir grubu hedef olarak belirlemiş olması mağdura destek değil darbe indirir nitelikte bir tercihi uygulamaktadır. Üstelik, sol bir hükümetin gençlik politikaları bursla sınırlı olmaması beklenmektedir. Devletin gençliğe yönelik açılımları gerçekleştirmekle görevli olan gençlik dairesi isimli bir kurumu vardır. Bu kurum gençliğin sosyal, siyasi ve ekonomik hayata daha etkin bir biçimde katılmasını desteklemesi gerekirken, halk dansları etkinlikleri dışında elle tutulur bir etkinlik düzenlememiş olması acınacak bir durumdur. Bunun sol iktidar döneminde de sürdülüyor olması resmin ne kadar karanlık olduğunu ortaya koymaktadır.
Bir diğer akıl tutulması ise burs konusu ile alınan karardaki ekonomik yaklaşımla ilgili olarak ortaya çıkmaktadır. Hükümetin çoğu bakan ve milletvekili, verilen kararlara yönelik yaptıkları çoğu açıklamada tezlerini ‘ekonomik akla’ göre oluşturduklarını iddia ederler. Dilden düşmeyen ‘ekonomik akıl’ söylemi, hükümet partisinin çoğu konuda ekonomide ağırlığı olanlar lehine karar ürettiğinde, bir savunma kalkanı olarak öne sürülür. Yönetenlere göre ‘ekonomik akıl tanrısı’ herşeyi doğru bilir.
Oysa ki, eleştirel bir noktadan hareket etmeyen biri bile, ekonomik aklın sadece ahbap çavuş ilişkileri ekseninde güçlüler arasında sermaye bölüşümünü arzulamadığını iyi bilir. Ekonomik akıl savunucuları için verimli sermayenin yanı sıra, etkin emeğin sürece entegre olması da son derece önemlidir. Bunun için teknik işleri gerçekleştirecek ara elemanın yanında, yönetici ve uygulayıcı olacak olan kalifiye emeğe de ihtiyaç duyar.
Bu noktada kamuda veya özel sektörde verimli emek arayışı devam etmektedir. Bu arayışın giderilmesi için, devletin sağladığı burslar yetenekli kişilerin, potansiyellerini gerçekleştirebilmesi için yüksek öneme sahiptir. Burada yapılan bu desteğin kamu için masraf değil, Kıbrıslı Türk toplumunun geleceğine yapılan bir yatırım olarak görülmelidir.
Bu noktada bursların hak boyutunun yanısıra, yatırım olarak anlaşılması iddiasını biraz daha derinleştirmek gerekir.(i) Halihazırda göç etmeyi çare olarak gören, nüfus problemini birçok alanda dillendiren Kıbrıs Türk toplumunun geleceğe yönelik alacağı kararlar önemlidir. Bu noktada, burs, Kıbrıslı Türk toplumunun kapasitesi yüksek bireyleri yetiştirerek varoluşsal kaygılarını azaltmaya yönelik kullanacağı bir araç olarak algılanmalıdır. Yatırım olarak kurgulanan bursların düzenli ve sürekli bir biçimde sağlanması devletin tek sorumluluğu olmamalıdır. Aynı zamanda devlet, burs hakkı kazananlara takip etmeyi de bilmelidir. Burada takipten kastım, bursiyerlerin öğrenci durumlarının takibi ile sınırlı değildir. Örneğin eğitim süresi boyunca bursu alma hakkına sahip birçok öğrenci, çalışma alanı ile ilgili olarak devlet hiçbir talepte bulunmamakta, hatta çalışma konusunu dahi öğrenerek elindeki kaynağa yönelik bir planlama gerçekleştirme yoluna gitmemektedir. Oysa ki doktora seviyesinde çalışma yapan insanların tümü adadaki çeşitli alanlar yönelik kaynak olarak görülmelidir. Bu noktada, başbakanlığa bağlı devlet planlama örgütü ile eğitim bakanlığının ilgili biriminin elde insan kaynağını doğru değerlendirmenin bir yolunu bulmalıdır.
Sonuç olarak, bugün burs konusunda öğrencilerin taleplerine kulak tıkayan iktidar bir iktidar vardır. İktidar konu ile sessizliğini korurken, bu konudaki yanılsamadan vazgeçebileceğine inanmıyorum. İktidar partisinin gençlik örgütleri de konu ile ilgili aynı biçimde sessizdir.
Bu noktada değişimi sağlayabilmek adına ana sorumluluk parti gençlik örgütlerindedir. CTP-BG ve DP-UG Gençlik Örgütleri için karar anı gelmiştir. Ya sessiz kalıp, sadık birer çırak olarak politik kariyer hayalleri kuracaklar, ya da dik durup dönüşümün öncüsü olacaklar...
--------------------------------------------------------------------
(i) Hak mücadelesi yanında yatırım olarak da algılanmasına yönelik vurguyu yapmamın sebeplerinden biri, hak mücadelesinin şu an yüksek öğrenimde bulunanlarla sınırlı olacak bir talep olarak algılanmasından ötürüdür. Hak mücadelesi olarak burs talebinin henüz yüksek öğrenime başlamayanlar için bir anlam ifade etmeyebilir.----