Mertkan Hamit
mhamit@gmail.com
Gaile Dergisi’nin 384. sayısında alternatif ekonominin kuramsal çerçevesini çizerken, pratik açıdan incelenmesi gereken yapılara dair vurguyu sosyal girişim ya da kooperatifçiliğe yoğunlaştırılması gerektiğini belirtmiştim. Aynı zamanda, makro-ekonomik maliye hesapları içerisinde çoğu zaman hedeften uzaklaşıldığından ve iktidar olan sol partilerin ekonomik çözüm yöntemleri ele alırken sadece makroekonomik hesaplara odaklanmalarından doğan zafiyeti ortaya koymuştum. Makroekonomik maliye hesaplarından uzaklaşıp, ekonomiyi doğrudan ilgilendiren üretim ve dağıtım süreçlerinin taşıyıcıları olan ekonomik aktörlere vurgu yaparken ise dönüşümün olabildiğince tabana indirgenerek anlaşılması gerektiğine dönük bir anlayış ortaya koymuştum.
Öncelikle, kooperatif ve diğer sosyal girişimlere vurgu yaparken ön plana çıkardığım modellerin hatasız ve eksiksiz olduğunu düşünmediğimi belirtmemde yarar var. Mevcut haliyle bu tarz yapılanmaların ciddi zafiyetleri söz konusudur. O yüzden kooperatifçiliği ele alırken var olan modelin eleştirisini yaparak alternatif anlayışa dair fikirlerimi bu yazının sınırları içerisinde ele almaya çalışacağım.
Hedef Problemi
Birinci eleştiri noktası kooperatiflerin mevcut yapısı ile ilgilidir. Bugün Kuzey Kıbrıs’ta çok sayıda kooperatif finansal anlamda önemli görevler yerine getiriyor olsa da, toplumsal fayda ilkesinden hızla uzaklaşmaktadır. Kooperatiflerin büyük bölümü toplumsal fayda yerine, üyelerine dönük bir bürokratik mekanizmaya dönüşmüştür. Genellikle üretim süreçlerine destek olmak yerine finansal bir aracı kurum haline gelmişlerdir.
Kooperatiflerin özneleri için bu kooperatifçiliği ucuz krediye erişebilecekleri bir araç olarak kurgulanmasına neden olmaktadır. İşbirliği ve dayanışma üzerinden kurulacak bir ekonomik ilişki sayesinde dezavantajlıların lehine koşullar yaratmak yerine, neoliberal anlayışın ekseninde artı değeri toplumsallaştırmayı başaramayan kooperatifler maalesef eşitsizliklere karşı mücadele edilebilecek etkin bir araç olmaktan çıkmaktadır.
Bu konuda mevcut kooperatifler bir adım daha ileriye giderek, neoliberal kurumsal sosyal sorumluluk projeleri ile dezavantajlı gruplara destek olduklarının reklamını yapmaktadırlar. Kar odaklı şirketlerin, bir tür reklam çalışması olarak yaptığı sosyal sorumluluk projelerinin “çok paydaşlı” kurum olan kooperatiflerin gerçekleştirmesi ise ideolojik anlamda kurumun derin zafiyetler içinde olduğunu göstermektedir.
Ortaklaşmayı ve dayanışma ekonomisinin ön plana çıkarılacağı kooperatiflerde yapılması gereken sadece kâğıt üstünde kooperatif olarak kalmak olmamalıdır. Aynı zamanda bunun etrafında alternatif bir anlayışla yeni bir yapılanma örebilmek gerekmektedir. Aksi takdirde, finansal aracı konumunda çalışan kooperatiflerin verili neoliberal anlayışa karşı çıkarak onun ötesine geçen kurumlar olmak yerine, neoliberal düzenin mükemmelleşmesi için çalışan aracılar haline dönmesi kaçınılmazdır.
Yozlaşan Siyasi İlişkilerin Yansımaları
Kuzey Kıbrıs’ta bugün birçok kooperatifin yönetim kurulundaki seçimler dahi, partizan bir anlayışla oluşmaktadır. Kooperatif yöneticileri, özellikle kırsal bölgelerde rant dağıtım aracı olarak kooperatiflere yaklaşmaktadır. Süregiden feodal ilişkilerin bir yansımasının yaratıldığı bu yönetim seçimlerinde, temsili demokrasinin ülke siyasetinde yarattığı tahribatın bir benzeri buralara yansımaktadır. Bu noktada kooperatifin yönetimini ele geçirmek partizanlığın daha geniş bir alana yansımasından başka bir şey ifade etmemektedir.
Dahası, oluşturulan yönetim yatay, kapsayıcı ve hesap verebilir bir yapıya sahip değildir. Birçok kooperatifte kredi dağıtılması söz konusu olduğunda, kredi talebini yapana çıkarılacak olan tutar ekonomik ve mali nedenlerle değil, partizanlık ilişkilerine göre de belirlenmektedir.
Bu noktada radikal bir demokrasi anlayışı ile yönetilen kooperatif yönteminin oluşturulması esastır. Burada karar alma süreçlerinde kooperatiflerin paydaşlarını - kooperatif üyeleri ve çalışanları – da kapsayan geniş karar alma yöntemlerinin de uygulanması gerekmektedir. Böylelikle sıradan bir şirket yönetiminden, karar alma süreçlerinin tabana yayıldığı çok daha demokratik bir ekonomi modeli yaratılabilir. Bu hem yönetimsel zafiyetlerin azaltılmasını, hem partizanlıktan kaynaklanan haksızlıkları hem de kamusal çıkarın en üst seviye geçmesini sağlayacaktır.
Yapısal İlkeleri Yeniden Anlamlandırmak
Tüm bunların yanında kooperatiflerle ilgili olarak temel kanun olarak kabul edeceğimiz Rochdale İlkelerinden de bahsetmek gerekir. Bu ilkelerin bir kısmının da güçlü bir şekilde uygulanması sayesinde alternatif yöntemler yaratmak mümkün olabilir.
Bu ilkelerden birincisi açık ve gönüllü üyeliktir. Bu noktada kooperatife dahil olmak isteyenlerin cinsiyete, dile, dine veya toplumsal olarak hiçbir ayrımcılıkla karşılaşmaması esas olması gerekir. Burada ayrımcılığa karşı duruşun geliştirildiği bir organizasyondan söz etmek gerekir. Yani hem çalışanların, hem de üyelerin karşılıklı sorumluluk ilkesiyle hareket ettiği bir koşul gerekir.
Kıbrıs özelinde kooperatifçiliğin İngiliz döneminde ortaya çıktığını hesaba kattığımızda, üye profiline dönük sınırların net çizgilerle çizildiği söyleyebiliriz. Özellikle de Kıbrıs tarihinde yaşanan olaylardan ötürü, 1950li yılların sonlarına doğru başlatılan “Türk’ten Türk’e” kampanyasının bir sonucu olarak kooperatifçilik de Kıbrıslı Türk merkezli bir biçimde gelişmiştir. Ancak 2016 yılında yaşarken kooperatifçiliğin sadece Kıbrıslı Türklerden oluşacak biçimde devam etmesi mümkün değildir. Gerçekten bir anlam ifade edecek biçimde kooperatifçilikten bahsedeceksek, Kıbrıslı Rumlar ve siyasi azınlıklar da dahil tüm dezavantajlı kişilerin, kadınların, gençlerin, temsiliyete sahip olmayan göçmenlerin ve de yabancıların dahil olabileceği biçimde oluşturulması gereklidir. Bu noktada ayrımcılığa karşı olan ve eşitlikçi bir ekonomik organizasyon içerisinde işbirliği ve karşılıklılık sosyal bağların güçlenmesine de olumlu katkı yapacağı açıktır.
Bir diğer önemli ilke ise kooperatif işletmelerinin oluşturduğu karın kullanımına yöneliktir. Kooperatif paydaşlarının üyelik karşılığı aldığı servislerin ardından oluşturulan karın hisse sahiplerine dağıtılması yerine kâr amacı gütmeyen bir yöntemle daha geniş anlamda topluma kazandırılması önemli bir dönüştürücü güce sahip olabilir. Bu sürdürebilir kalkınmanın sağlanması ve daha adil bir ekonomik dağılımın oluşmasına ya da dezavantajlı grupların desteklenmesine yönelik önemli bir fayda sağlayabilir.
Kıbrıs üzerinden bir örnek verecek olursak, Kooperatif Süt Ürünleri üretiminde son derece önemli bir aktör olarak yer almaktadır. Ancak, toplumsal görevler yüklenip, sabahları kahvaltı yapamayan çocukların temel haklarına destek verebilmek için okul kantinlerinde ücretsiz süt sağlamak gibi bir uygulama gerçekleştirmemektedir. Oysa Kuzey Kıbrıs’ta fakirlik sınırının altında olan aileleri belirlemek mümkündür. Sosyal yardım desteği alan ailelere ya da okullarda yeteri kadar beslenmeyen çocuklara yönelik uygulanacak olan artı değerin toplumsallaşmasına katkı koyulabilir
Sonuç
Kıbrıs’ın kuzeyinde kooperatiflerin büyük bölümünde gözlemlenebilecek zayıf yanların ele alındığı bu yazıda, çok da detaya girmeden böyle bir modelin dönüştürülmesine yönelik noktalar bahsedildi. Ancak, tüm bu ilkelerin kooperatif özneleri tarafından anlaşılıp anlamlandırılması dönüştürücü bir etkiye sahip olabilir. Bunun yanında önemli bulduğum bir diğer nokta da, bahsi geçen yöntemi uygulayabilecek olan mevcut yasal düzenlemenin varlığı ve uygulamasına yöneliktir. Kooperatifçiliğin geliştirilmesi için gerekli olan çeşitli yasal ve mali destek çalışmaları yanında, bu konuda farkındalık çalışmalarının da arttırılması alternatif bir dayanışma ekonomisinin oluşturulması için önemli bir role sahip olabilir.