Bakanlık, “sivil toplum”u Yüksek Denetçi’ye şikayet ediyor.
Bir terslik yok.
İşler HEPTEN ters gidiyor.
* * *
Berber koltuğunda otururken, “Bir haftadır yazmıyorsun” diyor, kapıdan giren tanıdık.
“Öyle” diyorum, “izin yaptım.”
“Sömürge sözcüsünün açıklamalarına yorumun nedir” diye soruyor.
İnsanlar ne de güzel anlıyor.
Sömürge sözcüsü!
Aklıma gelmemişti bu.
Sömürgeden Sorumlu Bakan da olabilirdi.
* * *
Berber küfrü basıyor, “.....um.”
Topçulara kızıyor, 80 milyonluk ülke 350 bin nüfuslu bir “adacık” karşısında nasıl üç yer, nasıl rezil rüsva sahayı terk eder diye.
Sömürge sözcüsü “gerekirse vurulabileceğini” anlatıyor!
* * *
Dört günlük tatilimde, çocukluk nostaljisi yaptığım Girne’de, limanda geziniyorum.
Kordon’da gazete soruyorum, sabah sabah. Yenidüzen yok. Kıbrıs da. Başka başka Kıbrıs gazeteleri de...
“Yani buralarda Kıbrıs gazeteleri pek aranmıyor” diyor büfeci dost...
“Girne kordon”dan söz ediyorum!
* * *
İçişleri Bakanı “kapıyı biraz daha açmış.”
Han genişliyor!
Başbakan “innik, minnik, tatarinnik” oynuyor.
Dışişleri, birkaç yüz ihtiyarın pirinci bulguru şekeriyle didişiyor.
Görüşmeci liderin varlık sebebini inkarla “kendi yolumuza bakarız”, “başka planlara dalarız” sözlerinden yüz bulan yüzsüzler daha bir edepsizce yarınları çiğniyor.
* * *
Hayyam’ın deyişi geliyor, kapımı çalıyor:
“Biz gerçekten bir kukla sahnesindeyiz / Oyuna çıkıyoruz birer ikişer / Bitti mi oyun sandıktayız hepimiz..”
* * *
Bir beyaz güvercin her gün, denizi izlerken, balkonuma konuyor.
Ayakları bir tuhaf...
Et topu sanki, tırnaksız, pembe bir yumak.
Uçarken anlaşılmıyor.
* * *
Gün doğuyor, gün batıyor.
Ay doğuyor, ay batıyor.
Ve dünyanın güvercin uçuşlu haritası bizim devletçiği hâlâ almıyor.
Bir oyun bitiyor.
Bir oyun başlıyor...