Akaryakıta, gaza ve elektriğe yapılan zamlar, birçok sektörün girdi maddesi olduğu için, ülkede genel olarak pahalılığı artırmakta, halkın satın alma gücünü düşürmektedir. Bu yüzden, özellikle elektrik ve akaryakıtta yapılacak zamların bir kısmı olsun, halka yansıtılmadan, fiyat istikrar fonu ve Maliye tarafından karşılanmalıdır.
Piyasadaki pahalılık ve artan enflasyon, ülkemizi pahalılık cehennemine çevirirken, Hükümet’in, halkın esas gündemi olan pahalılık ve geçim derdine odaklanmamasından ve yukarıda bahsettiğim tedbirleri almamasından dolayı, piyasa bir türlü ucuzlamamaktadır.
KKTC’ de, 2023 yılı toplam enflasyon oranı(Hayat Pahalılığı) yüzde 83.63’e ulaştı. Geçtiğimiz yıl (2022) toplam enflasyon oranı ise, yaklaşık yüzde 94.51 idi. Geçen yıldan biraz daha az olsa da, yine son yılların en yüksek enflasyon oranı ile karşı karşıyayız. Son 2 yılda, toplamda yüzde 178 civarında enflasyon oranı gördük.
Ayrıca, Maliye Bakanlığı’nın yılın bitmesine 2 ay kalmasına rağmen, maaşlarda yüzde 48.6 artış yapılacağına dair gereksiz ve zamansız açıklaması, piyasadaki birçok mal ve hizmette fiyat hareketlenmesine, yapılacak indirimlerin durmasına ve birçok işletmenin maliyetlerini gözden geçirmelerine neden olmuştur.
Ülkemizdeki Enflasyon oranındaki yükseklik, özellikle dövizdeki ve enerji fiyatlarındaki artış, ülkedeki pek çok mal ve hizmetin dövizle fiyatlanmış olması ve enflasyon endeksinin döviz artışlarına çok duyarlı olmasına bağlıdır.
Kiralar, okul harçları, araç fiyatları, akaryakıt, elektrik, gaz ve dövizle hesaplanan her türlü mal ve hizmetlerin fiyatları, kurların artması ile yükseliyor. Bu da bize pahalılık olarak yansıyor.
Ülkeye gelen ürünlerin çoğunluğu dövizle ithal edilmektedir Bu.bağlamda, gümrük ve ithalat vergileri, o günkü döviz kurları ile hesaplandığı için, bu durum, malların ülkeye giriş maliyetini artırmakta, piyasaya zam ve pahalılık olarak yansımaktadır.
Dünyada petrol fiyatları yükseldiği zaman ve TL değer kaybettiğinde, bu durum piyasamıza zam olarak yansımaktadır. Akaryakıt, elektrik ve gaz ürünlerinin bizim enflasyon endeksindeki ağırlığı yüksek olduğu için, enflasyon da yükselişe geçiyor.
Türkiye’de ise, yıllık enflasyon oranı yüzde 64.77 olarak gerçekleşti. Yani,bizdeki yıllık enflasyon oranı, Türkiye’den yaklaşık yüzde 19 (on dokuz puan) daha yüksek düzeydedir. Bu da, bizim ülkenin Türkiye’ den çok daha pahalı olduğunu net olarak göstermektedir.
Türkiye’nin üretim hacmi bize göre çok daha fazla olduğu için, döviz yükselişlerinden bizdeki piyasa kadar olumsuz etkilenmiyor. Bizim Hükümet, 2 ülke enflasyon oranlarındaki bu farkı ve kayıpları, Protokol görüşmelerinde Türkiye yetkililerine aktarmalıdır.
Bu yüzden, döviz kurlarının aşırı derecede arttığı bu dönemlerde, pahalılığı önlemek için, ithalatta kur sabitlemesi, gıda, ilaç, eğitim ve temizlik malzelerinde kdv ve fon indirimleri yapılması gerekmekteydi.
Öte yandan, Devletin gelirlerinin son dönemlerde arttığını görmekteyiz. Bundan dolayı, bu vergi ve fon indirimleri, devletin gelirleri düşecek endişesinden bağımsız olaraki rahatlıkla yapılabilirdi.
Ancak, Hükümet bunu yapmadığı için ve fiyat denetimlerinin düzenli olarak gerçekleştirilmemesi sonucu, pahalılık ve enflasyon oranı da son 2 yıldır çok yüksek gerçekleşmiştir.
Gıda ve Alkolsüz içecekler ana grubunu oluşturan ürünlerin ortalama yıllık enflasyon oranı yüzde 64.35’ e ulaşmıştır. Sağlık ana grubundaki ürünlerin yıllık ortalama fiyat artışı da yüzde 96.09 ’ a, eğitimde ise yüzde 116.6 ‘ya yükselmiş durumdadır.
Özellikle, halkın temel ihtiyaçları olan gıda, sağlık, eğitim, akaryakıt, elektrik ve gaz alanlarındaki pahalılık, vatandaşları perişan etmektedir.
Ülkemizde, bu yılın ikinci 6 aylık toplam hayat pahalılığı oranının, yasa gereği olarak kamu çalışanları ve emeklileri ile sosyal sigorta emeklilerinin maaşlarına ocak ayı sonunda yansıtılması gerekmektedir. ikinci 6 aylık hayat pahalılığı oranı da, yüzde 50.31 olarak gerçekleşmiştir.
A’dan Z’ye bütün mal ve hizmetler de gerçekleşen zamlar, hayatı günden güne pahalaştırmış ve enflasyon rekor düzeyde yükselmiştir. Dar gelirlilerin geçinmesi zorlaşmış, vatandaşların ve işletmelerin borçları günden güne artmaktadır.
Öte yandan, KTAMS’ın açıkladığı 4 kişilik bir ailenin sadece gıda harcamalarını kapsayan açlık sınırı da, Aralık ayı sonunda, aylık 18 bin 668 TL’ ye yükseldi. Böylece, net asgari ücretle( 15,750 TL) açlık sınırı arasındaki fark da, 2 bin 918 TL oldu.
Temmuz ayında belirlenen asgari ücret, açlık sınırı ile başabaş noktadaydı.Geçen 5 ay içinde, satın alma gücündeki düşüş net olarak ortadadır.
Gıda harcamalarına bile yetmeyen asgari ücretle, dar gelirliler, diğer harcamalarını karşılamak için durmadan borçlanmaktadır. Son yıllarda, vatandaşların tüketici kredisi ve kredi kartları borçları giderek artmaktadır.
Yapılan sürekli zamlar, enflasyonu yükseltmekte, kamu çalışanlarına ve emeklilere yapılan hayat pahalılığı ödeneğini artırmakta ve böylece bütçe açıklarını da büyütmektedir.
Akaryakıta, gaza ve elektriğe yapılan zamlar, birçok sektörün girdi maddesi olduğu için, ülkede genel olarak pahalılığı artırmakta, halkın satın alma gücünü düşürmektedir.Bu yüzden, özellikle elektrik ve akaryakıtta yapılacak zamların bir kısmı olsun, halka yansıtılmadan, fiyat istikrar fonu ve Maliye tarafından karşılanmalıdır.
Piyasadaki pahalılık ve artan enflasyon, ülkemizi pahalılık cehennemine çevirirken, Hükümet’in, halkın esas gündemi olan pahalılık ve geçim derdine odaklanmamasından ve yukarıda bahsettiğim tedbirleri almamasından dolayı, piyasa bir türlü ucuzlmamaktadır.
Kurlardaki ve enerji fiyatlarındaki yükseliş durmaz ve Hükümet gerekli tedbirleri almazsa, ülkemizdeki pahalılık ve enflasyonun yükselmesi, satın alma gücünün düşmesi, borçların çoğalması ve yoksullaşmanın günden güne artması devam edecektir.
Ayrıca Hükümet, piyasada fırsatçılığa ve vurgunculuğa yönelip, fiyatları fahiş artıranlar varsa, onlara da yaptırım uygulamalıdır.