“Son 50 yılın en başarısız hükümeti”

CTP Milletvekili Asım Akansoy, UBP-HP hükümetinin son 50 yılın en başarısız hükümeti olduğunu söyleyerek, ““Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında erken seçim gelecek, bu kaçınılmazdır ama bu kargaşa içerisinde bir tarih öngörmek de pek mümkün değil” dedi.

CTP Milletvekili Asım Akansoy, UBP-HP hükümetinin son 50 yılın en başarısız hükümeti olduğunu söyleyerek, ““Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında erken seçim gelecek, bu kaçınılmazdır ama bu kargaşa içerisinde bir tarih öngörmek de pek mümkün değil” dedi.

Akansoy, Cumhurbaşkanlığı’na aday olan kişinin, Kıbrıs sorunu gibi bizim önümüzü kapatan, çevremizi kuşatan, bizi boğan bir sorunu nasıl çözeceğine dair çok güçlü iddiaları olması gerektiğini söyledi.
“Erhürman ikinci tura kalacak iki adaydan biridir” diyen Akansoy, Doğu Akdeniz’deki gelişmelere yönelik şu sözleriyle de dikkat çekti:
“Özne olmak, Türkiye’nin arkasına saklanarak askercilik oynamak değildir. Özne olmak siyaseten sahada olmak demektir. Bunun için de siyasi bir güç olmanız gerekir”


Soru: Mart ayından beri korona ile uğraşıyoruz, kimse böyle bir dönemde hükümette olmak istemezdi mutlaka. Hükümetin performansını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Akansoy: Dünya gerçekten olağanüstü bir dönemden geçti ve geçiyor. Bu, bilim insanlarına göre insanlığın yüz yılda bir karşılaşabileceği türden bir salgın. Dolayısıyla hiçbirimiz hazırlıklı değildik ve bunun da etkilerini yaşadık. Salgından kendimizi koruyabilmemizin ana nedeni kapalı toplum olmamız, ikincisi de bilinçli toplum olmamızdır. Ancak ekonomik alanda kapalı toplum olmanın dezavantajlarını yaşadığımız da ortada.

 

“Bu süreç iyi yönetilmedi”

Hükümetin başarısızlığı ya da başarısı sadece pandemi süreci bağlamında değerlendirilemez. Pandemi öncesine baktığımızda, İmar Planı tartışmaları vardı, Dr. Burhan Nalbantoğlu Hastanesi yanmıştı. Bu gibi sorunlarla karşı karşıyaydık ve orada hükümetin kamu otoritesini sağlayacak, topluma güven verecek, topluma yol gösterecek bir tavır içerisinde, bir vizyonda olmadığını gördük. Tam böyle bir ortam içerisinde, biraz da Cumhurbaşkanlığı seçiminin gölgesinde bu salgına yakalandık. Biz yönetime yapıcı katkı adına alternatif öneriler yaptık. Örneğin bunlardan bir tanesi olan pandemi hastanesi konusu hala konuşuluyor ama hiçbir adım atılmış değil. Bakanlıklardan farklı açıklamalar yapılması, bu sürecin HP ile UBP arasında güç savaşına dönmesiyle her şey birbirine girdi.

Toplum şu anda ekonomisiyle, eğitimiyle, sağlığıyla yarınlara umutla bakabilecek bir noktada değil. Bu süreç iyi yönetilmedi, hükümet halka güven vermedi, özellikle Başbakanlık toplumun önünü açıcı herhangi bir adım atamadı. Hükümet günlük refleksler gösterdi, bir gün “salgın yoktur” dediler, bir gün “vardır” dediler. Bu hükümeti son 50 yılın en başarısız hükümeti olarak görüyorum, böylesine rastlamadık. Hükümetin bu toplumun önünü açamayacağını, vizyonu olmadığını çok iyi biliyoruz. Bunun ardından gelecek hamle erken seçimdir. Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında erken seçim gelecek, bu kaçınılmazdır ama bu kargaşa içerisinde bir tarih öngörmek de pek mümkün değil.

 

“UBP-HP kabinesinde karşılıklı güvensizlik var”

Soru: Bu süreçte hükümetin kendi koyduğu kuralları kendisinin bozduğunu gördük, Ercan’dan ülkeye gelişlerde peş peşe skandallar yaşandı.

Akansoy: Bir kabine kolektif, koordineli, birbirine saygı duyarak çalışamıyorsa orada büyük bir problem vardır demektir. Her bakanlık bir krallık ve her bakanlık “ben yaparım olur” tavrı içerisinde... Bu şekilde bir hükümet yönetimi söz konusu olamaz. Bu ülke ciddi, kronikleşmiş sorunlarla karşı karşıyadır. Bu yönetim anlayışı ile bu sorunlara çözüm üretilemez.

Özel jet konusuna gelince; özel jet konusu içinde bulunduğumuz kurumsal yapının ne denli erozyona uğramış olduğunun bir göstergesidir. O bir turnusol kâğıdı oldu, içimize girdi ve bizi darmadağın etti. Bir küçük jet geldi, içindeki insanların neden geldiği, kim oldukları belirsiz. Büyük bir dedikodu ve bilgi kirliliği içerisinde yolumuzu bulmaya çalışıyoruz. Polisin raporu tamamlayıp savcılığa ilettiğini okudum. Bu raporun kamuoyu ile de paylaşılması gerekir. Olabildiğince açık, şeffaf bir süreç izlenmeli. Bekliyoruz. Şimdi de PCR konusunda istisna yapıldığına dair belge... Sağlık Bakanlığı Müsteşarı’nın imzasıyla, PCRsız girilmesinde sakınca olmadığına dair bir belge... Bunlar akıl alır şeyler değildir.

 


Akansoy ‘asıl mesele Kıbrıs sorunu’ dedi:

“Bataklığı kurutmak çözümle mümkündür”

CTP Milletvekili Asım Akansoy, esas meselenin Kıbrıs sorunu olduğunu kaydederek, “Bir tanesi ‘Temiz toplum, sivrisinekleri kaldırırım, ben bu işi bitiririm’ diyor, hayır sorun o değil. Biz ‘sorun buradadır, kaynak üretmeye devam ediyor, bunu temizleyelim’ diyoruz. Cumhurbaşkanlığı bir protokol makamı değil, icraat makamıdır. Risk alacak, sorumluluk üstelenecek, kendine ve kadrosuna güvenerek yürüyecek biri orada olmalı” diye konuştu.

Akansoy, CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman’ın 11 Ekim’deki seçimde ikinci tura kalacağına dair inanç belirtti.

 

“Şov ile özne olunmaz”

Soru: Dışişleri Bakanı’nın Doğu Akdeniz’deki gelişmelerle ilgili açıklamaları da var…

Akansoy: Sayın Başbakan “her şey yolundadır, devletimiz var, başarılıyız” diyor, Sayın Özersay, “Doğu Akdeniz’de özneyiz” diyor. Ne özneyiz ne de başarılıyız. Gerçekleri konuşalım. Birbirimizi kandırıyoruz, vazgeçelim ve gerçeklerle yüzleşmeye başlayalım. Bütün mesele o bataklığı kurutacak gündemi yaratmaktır, o da Kıbrıs sorununun çözümüdür. Hakikati görmezden gelecek kadar aklını yitirmedi bu toplum. Bakınız Doğu Akdeniz’de yaşananların büyük çoğunluğu ülkelerin iç siyasetine dairdir. Fransa, Yunanistan ve Türkiye’deki gelişmeleri iyi izlemek lazım. Bu tür bir şov ile özne olunmaz. Bizim dış politikamız varmış, dengeleri değiştirmişiz, özneymişiz, size söyleyeyim; eğer bir şey isek o da dış kapının mandalıyız. Büyük laflarla karın doymaz. Adama sorarlar, sen fosil yakıtları bulmak üzere sahaya inmedin mi? Bunun için yetki devri yapmadın mı? Peki buldun mu? Niye bulmuyorsun? Niye ona konsantre olmuyorsun… Karşılıklı hücumbot siyaseti ile dış politikada başarılı olunduğu nerede görülmüştür?

 

Özgürgün’ün istifası

Soru: Meclisin son gününde Hüseyin Özgürgün’ün istifası geldi. Özgürgün bu kadar zamandır istifa etmeyip neden şimdi istifa etti?

Akansoy: Vaka şu, savcılıktan meclise söz konusu iddialarla ilgili dosya geldi ve meclis bunun üstüne Sayın Özgürgün’ün yargılanabilmesi için talep edilen dokunulmazlığını kaldırdı. Bence birinci ve en büyük problem, o günden bugüne geçen bir buçuk yıllık zaman zarfında bu konunun neden temize havale edilmediğidir. Bunun hesabını kim verecek? Özgürgün’ün bu kadar zamandır maaşını alması falan ikinci mesele. Birincil mesele bu süreçte Sayın Özgürgün’ün yargılanmamış olması... Bir buçuk yılın sonunda Sayın Özgürgün aniden milletvekilliğinden istifa etmeye karar verdi. Bunun sıradan bir karar olduğunu düşünmüyorum, elbette kendince hesaplanmış farklı siyasi gerekçeleri vardır.



“Özne olmak Türkiye’nin arkasına saklanarak askercilik oynamak değildir”

Soru: Cumhurbaşkanlığı seçimini nasıl görüyorsunuz?

Akansoy: Cumhurbaşkanlığı makamı çok önemli bir makam. Siyasi görevlendirme ile 5 yıl Sayın Talat ile birlikte çalıştım, Özel Kalem Müdürlüğü’nü yaptım. Sayın Denktaş’ın yerine Sayın Talat’ın gelişiyle yeni bir dönemin büyük bir emek ve mücadele ile nasıl başladığını topluma hissettirdiğimiz günlerdi. Günün sonunda amacımıza ulaşamadık ama o hedefe doğru yürürken çok önemli adımlar attık, çok ciddi temsiliyetler kazandık. Taşınmaz Mal Komisyonu’ndan Avrupa Konseyi’ndeki gözlemci statümüzün kazanılmasına, İslam Konferansı Örgütü’nde Kıbrıs Türk Devleti olarak pozisyon almamızda Sayın Talat döneminin gerçekten çok önemli yeri ve belirleyiciliği vardır.

Bakınız, Kıbrıs sorununu çözmek bizim için her şeyin önünde olan bir konudur. İkincil bir konu değildir, olamaz. Kıbrıslı Türklerin varoluş konusudur. Az önce konuştuğumuz bataklığı kurutma meselesi, Kıbrıslı Türklerin dünyaya kendi kimliği, kültürü ile entegre olma meselesidir. Kıbrıslı Türkler’in dünya ekonomisine, siyasi oluşumlarına, uluslararası hukuka federal bir çözüm ile entegre olma süreci gerçekleşmeden bir halk olarak özne olma iddiası zorlama bir söylemdir. Ancak burada başka bir durum daha var: Zaman gerçekten toplumsal varlığımız açısından aleyhimize işlemektedir. Dolayısıyla gün, çözüm için dönüştürücü adım atma günü olmalıdır. Her bağlamda.

 

“Cumhurbaşkanı’nın temel görevi barışı inşa etmektir”

Cumhurbaşkanı’nın temel görevi barışı inşa etmektir, çünkü Cumhurbaşkanı anayasal yetkilerinin yanında aynı zamanda bir toplum lideri statüsünü taşımaktadır. Bu statü BM nezdinde, görüşme süreci bağlamında Kıbrıslı Türk liderine Kıbrıslı Rum liderle eşit bir konum sağlamaktadır.

Geriye baktığımda, 2005-2010 döneminde dünyanın pek çok lideriyle, kanaat önderleriyle, iş çevreleriyle sürekli temas içerisinde olduk, Türkiye’de, Avrupa’da konferanslar verdik. Çok çalıştık, bütün derdimiz federasyonu, Kıbrıs Türk insanının çözüm iradesinin, haklarının daha çok görünür olmasını sağlamak ve sesini duyurmaktı.

 

“Bizim iddiamız federasyon”

O makama aday olan bir kişinin Kıbrıs sorununu nasıl çözeceğine dair çok güçlü argümanlara, vizyona ve kadroya sahip olması gerekir. Çok zor bir konuda yol alabilecek güçlü siyasi omurgası olan bir strateji hattınızın olması yanında kamu diplomasisinden, lobi faaliyetlerine kadar, iletişim mekanizmalarından, Güney Kıbrıs’ın kanaat önderleriyle yoğun temasa kadar etkili olmanız gerekir.

Cumhurbaşkanlığı’na aday olan bir kişinin, Kıbrıs sorunu gibi bizim önümüzü kapatan, çevremizi kuşatan, bizi boğan, sorunların temeli olan bir konu orada dururken, bu sorunu nasıl çözeceğine dair çok güçlü iddiaları olmalı. Bizim iddiamız federasyon. Şu ana kadar sürdürülen müzakere sürecini daha da ileriye sıçratacak çok yönlü diplomatik ve müzakere süreci bağlamında da yönetsel adımlar atma hedefiyle çalışıyoruz. Kadrolarımız, geçmiş deneyimlerimiz var, bunlar avantaj. Ümit ederim ki, bu seçim tartışmalı bir seçim olur ama olmayacak gibi. Görebildiğim kadarıyla, bazı adaylar kendi kabuklarına çekilip uzaktan savaşacak.

 

“Cumhurbaşkanlığı protokol değil icraat makamıdır”

Yaptığımız kamuoyu araştırmalarında da görüyoruz ki, Kıbrıs Türk halkı her zaman en büyük sorunun Kıbrıs sorunu olduğunu söylüyor. Kıbrıs Türk halkı biliyor ki Kıbrıs sorunundan dolayı çocuğu göç etti, ekmeği azaldı. Kıbrıs sorunu çözülüp AB’ye giremediğimizden dolayı çok ciddi sıkıntılar içindeyiz, baskılar altındayız, adil ve eşit bir düzene kavuşamadık, uluslararası hukukun parçası olamadık, kendi kendimizi yönetme yapısını kurgulayamadık.

Toplum bugün Kıbrıs sorununun öncelikli bir konu olduğunu söylemeyebilir, bu biraz inançsızlıktan kaynaklanan bir durum. Çeşitli odaklar bilinçli olarak bütün sorunların ana kaynağı olarak sivrisinekleri adres gösterirse ve kaynağa bakmazsa, çözüm güçleri buna karşı argüman geliştirmek ve toplumu gerçeklerin ne olduğuna dair bilgilendirmez, hayata hakim olmazsa, o zaman vatandaş da “öldürün bu sinekleri tüm sorunlar çözülsün” diye sokağa çıkar. Bir tanesi “Temiz toplum, sivrisinekleri kaldırırım, ben bu işi bitiririm” diyor, hayır sorun o değil. Biz “sorun buradadır, kaynak üretmeye devam ediyor, bunu temizleyelim” diyoruz. Cumhurbaşkanlığı bir protokol makamı değil, icraat makamıdır. Risk alacak, sorumluluk üstelenecek, kendine ve kadrosuna güvenerek yürüyecek biri orada olmalı. 11 Ekim’deki seçimle ilgili süreç başladı. Toplumun önünü gerçekten çözüm, federasyon yönünde açacak olan adayların kazanması önemlidir. CTP olarak parti başkanı Sayın Tufan Erhürman’ın başarılı olması için elimizden gelen çabayı ortaya koyuyoruz ve kendisinin ikinci tura kalacağına inanıyoruz.

 

“Özersay fırsatçılık yapmaktadır”

Sayın Özersay özne olduğumuzdan, aktör olduğumuzdan bahsediyor, 4-5 yıldır politikalarda ciddi değişiklikler sağladığını söylüyor, sahada kendimizi gösterdiğimizi iddia ediyor. Ben sahada neyi gösterdiğini bilmiyorum, dünya da bilmiyor, bir tek kendisi biliyor. Fırsatçılık yapmaktadır, Türkiye’nin askeri gücünün arkasına saklanarak sahada pozisyon aldığını düşünmektedir. Sayın Özersay, “Kıbrıs’ı müzakereler üzerinden değil, Doğu Akdeniz’deki gelişmeler üzerinden değerlendirelim” diyor, bu akıl bizi çatışmaya kadar götürür, bizi yok eder. Bizim böyle bir dönemde sağduyuya ve aklıselime ihtiyacımız var. Çünkü Doğu Akdeniz’deki gelişmeler bir güç savaşıdır ama sürdürülebilir değildir. Türkiye ve Yunanistan arasındaki bu gerilim kısmi çatışmalar doğurabilir. Buna dikkat etmeliyiz. Ancak NATO’nun iki üyesinin savaşa gireceğini düşünen varsa büyük bir yanılgı içindedir. Buna izin vermezler.


Özne olmak, Türkiye’nin arkasına saklanarak askercilik oynamak değildir. Özne olmak siyaseten sahada olmak demektir. Bunun için de siyasi bir güç olmanız gerekir. Kendi kararlarını kendisi alan bir siyasi güç. Bizim asla böyle bir durumumuz yok. Bu işler savaşla, silahla, topla olmaz zaten, akılla olur, uzlaşı arayışı ile ortak kazanıma dönük fedakarlıkla olur. Cumhurbaşkanlığı seçiminden hemen sonra elbette bir müzakere süreci başlayacak, toplum olarak ona konsantre olmamız gerektiğini ve Doğu Akdeniz’deki gerilimi de hesaba katarak, Kıbrıs’ta sağlanacak bir federal çözümün bölgede istikrarın ciddi anlamda yeniden oluşmasına katkı sağlayacağını düşünüyorum.

 

“Korona süreci bazı dengeleri değiştirdi”

Soru: Korona süreci Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda dengeleri nasıl etkiledi?

Akansoy: Korona süreci bazı dengeleri değiştirdi. Özellikle Sayın Tatar’ın durumu ciddi anlamda sarsıldı, korona öncesindeki pozisyonundan ciddi anlamda kaybı var. Sayın Tatar ve Sayın Özersay, korona dönemini kendileri için başarı öyküsü olarak topluma sunacaklardı ama yapamadılar çünkü başarısız oldular. Başarı öyküsüyle de Cumhurbaşkanlığı’na yürüme hayalleri vardı. Ben korona dönemiyle CTP Genel Başkanı Sayın Erhürman’ın daha avantajlı bir pozisyona yükseldiğini düşünüyorum ve belirttiğim gibi ikinci tura kalacak iki adaydan biri olacağını öngörüyorum. Tüm isteğim bu süreçte toplumu geleceğe taşıyabilecek, bahsettiğim çerçevede toplumu dünyaya kavuşturabilecek bir başkanın görev almasıdır.

Röportaj Haberleri