“Külliye” inşaatının karşısına park ettim aracımı ve çembere doğru yürümeye başladım.
İnşaat epeyce ilerlemiş!
Caminin temelleri atılmadı henüz tabii…
***
“Yerleşke” dedikleri yerin önüne, ardına, sağına, soluna ve yol boyuna polisler yerleşmişti.
Eylemciler henüz ortada yoktu gittiğimde…
Polisler, sıra sıra, küme küme, boylu boyunca bekliyordu.
"Ne kadar çok polis var" dedim, kendi kendime...
Yeni ve genç polisleri fark ettim, kadın polisler de vardı epeyce...,
Silah yoktu görünürde...
Çevik Kuvvet de yoktu...
***
Eylem için gelenlerle buluştuk sonra...
Tümü tanıdık simalar…
“Yine biz bizeyiz” bakışları…
Öyle çok bir kalabalık yoktu.
Gençler azınlıktı maalesef...
Polisler eylemcilerden fazlaydı.
O kadar güzel bakıyordu ki polisler, saygıyla, sanki onlar da eylemin bir parçasıydı.
***
"Bu memleket bizim, biz yöneteceğiz" ya da "Kıbrıs'ta külliye istemiyoruz" gibi naif sloganlardan sıkılan Salih Taşkın en öne fırladı ve bağırmaya başladı:
"Son son son, işgallere son."
Çocukluğuma gittim.
O zaman da aynı bağırırdı Salih abi...
"İşgale son" derdi hep...
O büyüdü...
Biz büyüdük...
İşgal büyüdü.
Kimi zaman kalabalıklar büyüdü...
Kimi zaman azaldı o kalabalıklar...
Çoğaldıkça çoğaldı seslerimiz ve seslerimiz çoğaldıkça, işgal geriledi.
***
Şimdi bir umarsızlık çöktü ahalinin üzerine...
Kimisinde "korku" var elbette, böylesi eylemlerde görünmek sakıncalı halen!
Çünkü "talimatla" yönetilen bu ülkede, talimatı verene karşı çıkıyorsunuz...
Kuklaya değil kuklacıya isyan etmek zor...
***
Eylemlerde aynı yüzler var ve zamanla bir "eylem dostluğu" oluşuyor.
Hani aynı mahallede büyümüş gibi bir duygu bu…
"Birbirimizin cenazelerine gide gele azalacağız" diyorum.
"En son hayatta kalan, Kıbrıs'ta Barış Engellenemez koyacak mezarlığın ismini ve slogan atacak, son son son işgallere son..."
***
Eylem kararı için de acele ediliyor bazen, hep bir yürüyüş hevesi ama kitlesel alt yapısı oluşmadan, gerekli bilinç büyümeden… Çok kolaycılık oluyor illaki yürümek, slogan atmak. Kitle değil de en önde yürüyecek örgüt temsilcilerinin heyecanı ağır basıyor sanırım ya da bir güç yarışı…
***
Ada'nın kuzey yarısından Kıbrıs eksiliyor giderek...
Burasını Türkiye yapıyorlar ve o külliye, öyle sıradan bir proje değil.
"İrade"ye dair bir meydan okuma bu!
"Siz değil biz veririz kararı" diyor birileri...
"Bu memleket sizin değil, bizim" diyor.
Şimdi kendini bu kavgadan uzak tutanlar, gün gelecek, kendine de sıra geldiği zaman bağıracak.
Belki çok geç olacak!
***
Kendi yurdumuzda bize yurtsuzluğu dayatmak isteyenlerin oyununu bozamayız böyle...
Bu kadar umarsız, umutsuz, inançsız...
Siyaseti ve yönetimi itaatin pençesinden kurtarmalıyız.
Bağımsız, birleşmiş ve uluslararası toplum içine yerleşmiş bir Kıbrıs’ı yaratmanın yolu kimliğimize, kişiliğimize, özgürlüklerimize ve demokrasimize sahip çıkmaktan geçiyor.
Yersiz, yurtsuz, bölük, pörçük, talimatla yaşanmıyor.
Onca yalanın, talanın, hilenin, çürümenin hesabı sorulmalıdır mutlaka...
İllaki sorulmalıdır.
Ama sokakta, ama seçimde...