Neden bazı çevreler sürekli olarak “şehit edebiyatı” diye adlandırabileceğimiz “duygu sömürüsü dolu propagandaya” baş vurur?
-*-*-
Bunun bir tek sebebi vardır; “statükoyu sürdürmek”...
Yani mevcut “hukuksuz, çözümsüz, çökmüş, kokuşmuş düzenin” devamını sağlamak amacıyla topluma sürekli olarak “gaz” verilir...
-*-*-
Evet, mevcut düzen hukuksuzdur!
Ve bu hukuksuzluk çerçevesinde, bir çok kişi çok ciddi kişisel kazanımlar elde eder...
Kıbrıslı Rumlara ait mülklerden elde edilen gelirlerden tutun, uluslararası hukuk dışında kalan örneğin “kaçak akaryakıt alımları” gibi büyük paraların döndüğü alengirili işlerden, vergi dışı gelir sağlanır.
-*-*-
Ya da ne bileyim, “KKTC’nin prestiji için çok önemli” denilerek, Ada mimarisine uymayan; KKTC’nin ilgili odalarının izni bulunmaksızın; ama yandaşlara milyarar kazandıracak saray inşa edilir...
-*-*-
Çözüm mü?
Çözüm, en başta ve ne yazık ki “Türkiye” için olmak üzere; “işimize gelmez” noktasındadır...
Çünkü Kıbrıs sorunu çözülürse, Türkiye’nin “iddia ettiği” tüm haklardan veya en az tamamına yakınından vaz geçmesi söz konusu olabilir...
Öyle hesap yapılır...
-*-*-
Ve “çözüm karşıtı” olan herkes, bu yalanları savunur.
Bu yalanlara sarılır...
-*-*-
Oysa Kıbrıs’ta “mesele”, asla tek taraflı değildir ki!
“Şu başlattıydı, bu başlattıydı” tartışmasına girmek de doğru bir yaklaşım değildir...
Neden mi?
Neden olacak; “Amerika ve İngiltere başlattı” saptaması en doğrudur da ondan!
-*-*-
Haaa toplumlararası gerginlik mi; kimse Kıbrıs Türk toplumu içerisinde herkesin masumiyetten ezildiğini söylemesin!
İlk toplu öldürme bize aittir!
21 Aralık 1963’te ilk “sıkan” biziz!
Hatta, Türkiye kamuoyunun desteğini kazanabilmek adına, kendi kendimize karşı işlediğimiz suç sayısı da kabarık sayılır!
Mesela itiraflanmış cami bombalamalardan tutun; hala tartışılan ve gerçeği ortaya çıkarılamamış masum insanların katline kadar; çok ciddi suçlarımız olabilir!
-*-*-
Mesele, geçmişin karanlığı üzerinden “nemalanmak” maksadıyla çözüm düşmanı olmak değildir.
Mesele, “eşit – egemen devlet” zırvasıyla olmayacak duaya amin çekmek hiç değildir...
-*-*-
Haaaa, bütün bu “siyasete” karşı Kıbrıslı Türk toplumunun direnecek gücü kalmış mıdır?
Asıl mesele buradadır...
Sevgili Hasan Ulaş Altıok, dünkü Yeni Bakış gazetesinde “Kıbrıslı Türklerin tutunabileceği tek dal federal çözümdür” dedi...
Bence Hasan Altıok’un söyledikleri çok önemli; çok dikkate alınmalı...
Eğer bu mücadele biterse; “gidişat, gidişat değil” uyarısı; “Son uyarı” olmuş olabilir...
-*-*-
Herkes susuyor...
Oysa, susanlara hatta işbirlikçilik yapanlara da mutlaka sıra gelecek...
Bakın, çok net söylüyorum, yazın bir yere, hatırlarsınız, “... statükoyu savunan Ersin Tatar, Tahsin Ertuğruloğlu gibilere de kesinlikle bu sıra, öyle ya da böyle gelecek...
-*-*-
Altıok, “toplumsal saldırı var” diyor...
“Kimse, meseleyi bireysel almasın” diye üzerine vurgu yapıyor...
-*-*-
Ya uyanıp kenetleneceğiz...
Ya da çok yakın bir gelecekte, büyük olasılıkla Nikos Hristodulidis ve Tayyip Erdoğan’ın el ele sıcacık sohbetlerinin yayınlandığı haber bültenleri ile ölümü bekler halde olacağız!
Bilmem anlatabildim mi?
Hasan Altıok’un dediği gibi, “gidişat, gidişat değildir”...
Ve başka uyaracak olan da kalmayacaktır!
Zaten uyarılacak toplum da tükenmek üzeredir!
-*-*-
Hep aklıma hiç tanıyamadığım iki şehit eniştemle ilgili sorular gelir!
Niye, neden, ne için şehit oldular?
Bülbüller ötecek mi yoksa dut mu yiyecek?
UBP’de kurultay söylentileri konuşuluyor...
İddialara göre “Başbakan” Ünal Üstel ve Türkiye’nin dilbandi ekipleri tarafından son iki yılda iki kez kurultay kazandığı halde, yine iki kez “genel başkanlık” yapmasına müsaade edilmeyen, daha doğrusu “Başbakan olamazsın” denilen Faiz Sucuoğlu yarışacak...
-*-*-
“Atmosferi iyi koklamak” konusunda, burnumda bir sorun olmadığı inancıyla şunu söylemek istiyorum; eğer yarın sabah UBP kurultay yaparsa, Sucuoğlu’nun ilk turdaki oy oranı yüzde 70’ten az olmaz!
-*-*-
Emin miyim?
Emin değil, Serhat’ım ama görüntü apaçıktır...
-*-*-
Peki neden?
Kardeşim, kişisel çıkarları ve aşırı korkaklıkları, korkuları nedeniyle elbette UBP’liler yaşadıkları ya da kendilerine yaşatılan her türlü siyasi taciz ve tecavüze karşı sessiz olabilir ama sandık gizliliği çerçevesinde, tepki verir, verecektir de!
-*-*-
Merak ettiğim nedir biliyor musunuz?
UBP’de, 2020 ve 2021’deki genel başkanlık yarışlarını kazanan Faiz Sucuoğlu, eğer 2022 sonuna doğru yapılabileceği konuşulan üçüncü kurultayı da kazanırsa; ki kazanacağı gayet nettir; dilbandiler yine aşağı indirir mi?
Ve UBP’liler yine “dut yemiş bülbül” olur mu?
-*-*-
Dut yemiş bülbül ne demektir?
Sözlüklere göre, “aslında çok konuştuğu, çok öttüğü halde, bazı olaylar karşısında hep suskun kalanlardır”...
UBP’liler, 1975’ten beri, dut yemiş bülbül olmayı hep tercih etmiştir ki bu da ayrı bir mesele...
Ama artık, konu, yalama olmanın dahi ötesindedir...
-*-*-
Haaaa, dilbandiler mi?
Faiz beyin bence adaylığını da engellemeye çalışacaklar!
Haydi bülbüller!
Bakalım bu defa öter misiniz, yoksa her zamanki gibi “gık” bile demez misiniz?
-*-*-
Çal meyhaneci çal; Artık bülbül ötmüyor / Gül dolu penceremde / Yalnız hatıran kaldı, ahhh /
Boş kalan çerçevede…
Lütfen kimse üzerine almasın ama KKTC adlı alt yönetimde rol alan bazı siyasetçiler ile bebek bezi arasında ne tür bir benzerlik vardır? Cevap: Her ikisi de aynı sebepten dolayı değiştirilmelidir... Üzgünüm ama geldiğimiz nokta budur!