En zor işlerdendir; anılarının üzerine anı eklemek.
Şayet bir önceki anıyı daha hazmedememişsen, üzerine gelenle daha bir yürek burkulması taşır insan.
Acısı da tatlısı da yüklenirken üstüne, ağır geleni “acılısıdır” ancak.
Bir fotoğrafa bakmaya doymamışken, bir başka fotoğraf konuluyor önüne.
“ilahi takdir” diyerekten kabul ediyorsun, hiç itiraz etmeden.
Bir altta kalan fotoğrafa mı yansın insan, o fotoğrafın üstüne konulana mı?
Yanmadan olmuyor işte.
Fotoğrafın bıraktığı anılar,
seni bir yerden bir yere alıp götürürken,
savruk bir yapraktan farksızlaşır insan.
Dün böyleydi demeye fırsat verilmeden, bir başka anı konuyor belleğine.
Keşkelere tutsak kalmamak için etrafından dolaşıyorsun o anının.
Hani dokunsan; keşkelerinle boğulur olursun.
Sonra başlarsın yaşamın ve anılarının muhasebesine.
Hani ilk aklına gelen “kırdım mı” olur her zaman.
Çünkü yüreğini acıtacak tek şey o’ydu; “kırgınlık”.
Bu sınavdan başarıyla geçersen, başlarsın helali hoş olsun onun için yaptıklarına.
Keşkelere bulaşmadan,
o ana kadar yaptıklarından huzur koymuşsan yüreğine,
emin olunsun ki,
hiç boşa gitmemiştir Tanrı nezdinde.
Gözündeki yaş; keşkelerden uzak olmuşsa,
artık onu göremeyecek olmanın bir damlasıdır yüreğinden kopan.
Özlem’in göz yaşına dönüştüğü,
anıların yüreğinle örtüştüğü,
sesinin kulaklarında büyüdüğü,
sonunda elinde bir sevgi kalır üstünün örtüldüğü.