Ödül Aşık ÜLKER
CTP Milletvekili Dr. Sıla Usar İncirli, hükümetin bir bütün olduğunu belirterek, yaptıklarından ve yapmadıklarından bütün bakanların sorumlu olduğunun altını çizdi.
“Ülke iyi polis-kötü polis oyunu veya yakantop oynayarak yönetilemez” diyen Dr. İncirli,
“Bundan sonraki süreçte bu ülkeyi yönetme konusunda önceden varolan zaafiyet daha da derinleşecek. Yönetim zaafiyeti derinleştikçe, ülkede yaşayan insanların hem sağlık hem de ekonomik sorunları daha da çözülmez bir hal alacak. O yüzden bu hükümet halleri her halükarda ülkenin sağlık ve ekonomik sorunlarını çözebilme yeteneğini ortadan kaldıran bir sorun olarak karşımızda duruyor” diye konuştu.
Dr. Sıla Usar İncirli, UBP-HP hükümetinin kendini hep haklı görme hastalığına yakalandığını kaydederek, hükümetin kimseyi dinlemediğini söyledi.
Dr. İncirli, “Hükümet partileri birbirleri ile ve kendi aralarındaki kavgadan dolayı memleket meseleleriyle ilgilenemiyor. Hoş ilgilenseler bile çözme kabiliyetlerinin de oldukça sınırlı olduğu inancındayım. İyi oldukları bir şey varsa o da ülkede kriz çıkaran kararlar almak” dedi.
Soru: Geçtiğimiz günlerde Kuzey Kıbrıs’a özel bir uçakla gelen “yatırımcı” heyeti konusunda her gün yeni bir şeyler ortaya çıkıyor, karantina otelinde kalmadılar, dolaştılar gibi... Siz bu konuda hükümetin tutumunu, yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz?
İncirli:UBP-HP hükümetinin akıl almaz bir tutumu var, olmuş birşeyi olmamış gibi, olmamış bir şeyi olmuş gibi farz edelim istiyorlar. Örneğin pandemi hastanesi yapılmadı, ama hükümet yapıldı diye farz etmemizi istiyor. Ülkemizin önümüzdeki günlerde koronavirüsle mücadelesinde sadece sağlık değil ama ekonomik ve sosyal alanlarda da başarıya ulaşabilmesi için pandemi hastanesine ihtiyaç vardır. Ülkelerin pandemi hastanelerini yapmaları gerekir ki hem kendi insanlarına, hem de ülkeye gelecek olanlara en iyi şekilde hizmet verilebilsin, insanların güven duymaları sağlansın. Pandemi hastanesi olmaksızın koronavirüsle mücadele eksik olur, ilerleyemez. Neden kapandığımızı hatırlayalım; sağlıktaki hazırlıklar için. İnsanlar bu süreçte neden sevdiklerini göremedi, neden çocuklar okula gidemedi, neden insanlar işyerlerini kapattılar ve zarar ettiler? Bunun tek gerekçesi vardı, bu süreçte sağlıkla ilgili eksikliklerin tamamlanması ve ülke yeniden açılma sürecine girdiği zaman daha güvenli bir şekilde ilerleyebilmek.
“Hükümet pandemi hastanesiyle ilgili maceraperest bir duruma girdi”
Hükümet pandemi hastanesiyle ilgili maceraperest bir duruma girdi, birçok pandemi hastanesi senaryosu işittik. Yeniden açılmanın 1 Temmuz’la yeni bir safhaya geçeceğini de biliyoruz ama günün sonunda bir pandemi hastanemiz olmaksızın bu sürecin ilerlediğini görüyoruz. Biz pandemi hastanesinin gerekliliğini dile getirdiğimiz zaman, hükümet “pandemi hastanemiz olmadığını söylemeyin ki bizi dışa karşı zor durumda bırakmayın” diyor. Hükümet olmayan birşey varmış gibi davranalım istiyor.
Kafilenin ülkeye gelmesi meselesinde de, olmuş birşey olmamış gibi davranalım istiyorlar. Bu kafilenin ülkeye Bakanlar Kurulu izni olmaksızın gelmiş olması, gümrüksüz şekilde ülkeye girmesi, karantina veya herhangi bir test uygulamasına tabi tutulmadan ülkede zaman geçirmeleri olmamış gibi, böyle birşey yaşanmamış gibi davranmamızı istiyorlar. Hem muhalefetten, hem de halktan bunu bekliyorlar. Gerçekler billur bir şekilde hem halkın hem de muhalefetin karşısında durmaktadır. Hükümetin söyleyeceği hiçbir söz bu gerçekleri ortadan kaldırmaz.
“Hükümet kanatları kendi aralarında yakan top oynuyor”
Soru: Hükümet kanatlarının bu konudaki duruşu için ne söylemek istersiniz? Sadece bir bakanın görevden alınması, değiştirilmesi bu konuyu temizledi mi?
İncirli: Hükümet kanatları kendi aralarında yakan top oynuyor. Bu ateşten topun kimin kucağında kalacağı konusunda yarışa girdiler, birbirlerini suçluyorlar. Sanki Bakanlar Kurulu, hükümet bir bütün değilmiş gibi, bu konu aralarında istişare edilip karara bağlanmamış sadece herhangi bir bakanın sorumluluğu varmış gibi bir tavır içine girdiler. Hükümet bir bütündür, yaptıklarından ve yapmadıklarından hep birlikte sorumludurlar. Bu olayda da bütün hükümet, bütün bakanlar sorumludur. Bakanlar mecliste kendi görev ve yetkilerinin olmadığına dair açıklama yaptılar ve bizim sorularımızı yanıtsız bıraktılar. Başbakan sorumlu mudur? Evet. Başbakan Yardımcısı sorumlu mudur? Evet. Ulaştırma Bakanı sorumlu mudur? Evet. Turizm Bakanı sorumlu mudur? Evet. Sağlık Bakanı sorumlu mudur? Evet. İçişleri Bakanı sorumlu mudur? Evet. Kısacası bütün Bakanlar Kurulu sorumludur. “Ben farklı düşünmüştüm, diğerleri böyle düşünmüştü. Ben de ne yapsaydım?” gibi bir pozisyona kimsenin girmesine anlayış göstermemizi beklemesinler. Bir ülke iyi polis-kötü polis oyunu veya yakantop oynayarak yönetilemez. Ya bu sorumluluğu alırsınız, ya da alamayacaksanız, ki görünen odur ki hiç biriniz almaya muktedir değilsiniz, o zaman bunu da kabullenip gereğini yapacaksınız.
Perşembe gün meclisteki tablo çok içler acısıydı. Hükümet partileri iki buçuk saat gecikmeli olarak meclise geldi. Küçük ortağın bakanları hiç gelmedi, milletvekilleri sonra geldi ve ayrıldı. Büyük ortağın bazı bakanları ve bazı milletvekilleri geldi. Hiç birşey olmamış gibi, sanki böyle bir kriz yaşanmamış gibi, bütün halk bu olayın farkında değilmiş gibi insanların yüzüne baka baka yalan söylemeyi ben kimseye yakıştırmıyorum. İnsanların böyle bir hükümetle yönetilmesini de hiç haklı bir durum olarak görmüyorum. Bu halk çok daha iyi bir yönetime layıktır. Bu şekilde, hiç birşey olmamış gibi, sorulan sorulara cevap veremeyen bir hükümet tarafından ülkenin yönetilmesini doğru bulmuyorum.
“Yönetim zaafiyeti derinleşecek”
Soru: Bu olaylar sırasında bir hükümet krizi ortaya çıktı. Olaylar nereye gidiyor?
İncirli: Şu anda bir hükümet krizi olduğunun farkındayız ama iktidar ortakları böyle birşey yokmuş gibi davranıyor. Bu kriz nereye gider yani kendileri nasıl bir karar verirler bilemem. Ama görünen odur ki, bundan sonraki süreçte bu ülkeyi yönetme konusunda önceden varolan zaafiyet daha da derinleşecek. Yönetim zaafiyeti derinleştikçe, ülkede yaşayan insanların hem sağlık hem de ekonomik sorunları daha da çözülmez bir hal alacak. O yüzden bu hükümet halleri her halükarda ülkenin sağlık ve ekonomik sorunlarını çözebilme yeteneğini ortadan kaldıran bir sorun olarak karşımızda duruyor.
“Bu yumuşak muhalefet değil, sorumlu muhalefettir”
Soru: Bir süredir CTP’nin yumuşak bir muhalefet yaptığına dair eleştiriler vardı. Son yaşananlardan sonra CTP’nin eski muhalefet anlayışını sergilemeye başladığı söylenebilir mi?
İncirli: CTP tarihinin hiçbir döneminde de, pandemi döneminde de yumuşak bir muhalefet yapmadı. CTP muhalefette olduğu her dönemde o görevin sorumluluğunu layıkıyla yerine getirme yeteneği en üst düzeyde olan bir partidir. Dolayısıyla yumuşak muhalafet yakıştırmasını kesinlikle doğru bulmuyorum. Karşımızda duran olgu şudur, yeni koronavirüs salgını bütün dünyanın çok yeni bir şekilde karşısına çıkan bir krizdir. Dolayısıyla o dönemde ülkemizdeki insanların sağlığının ciddi olarak risk altında olduğunun farkındaydık ve bu riskin en aza indirilebilmesi için ülkede bulunan her bir bireyin bilgisine, her bir bireyin çalışmasına ihtiyaç olduğu tespitinden hareketle “bu bir krizdir, ülkemizi, insanımızı tehdit ediyor. Biz bilgilerimizi ve emeğimizi bu krizin atlatılması için insanların hizmetine sunmaya hazırız” dedik. Bu yumuşak muhalefet değildir, bu sorumlu muhalefettir. Biz CTP olarak, hem tecrübesi, hem bilgisi, organları aktif olan, bütün kadrolarıyla çalışan bir partiyiz. Bu kriz döneminden insanlarımızın güvenle çıkabilmesi için mevcut hükümete bu işbirliği önerdik. Bana göre bu çok doğru bir davranıştır. Her zaman süslü süslü “birlik ve beraberlik içerisinde davranılması gerekir” denir, bizim yapmış olduğumuz gerçek anlamda birlik ve beraberlik çağrısıydı. Böyle bir durumda ülkenin ihtiyacının bu olduğunu hissettik, gördük, düşündük ve bu şekilde davrandık. Ama karşı taraftan bu işbirliğiyle ilgili herhangi bir adım görmedik ne yazık ki. Yüzlerine gözlerine bulaştırdıkları bir kriz yönetimi hala sürüyor. Bu vakitten sonra UBP-HP çıkıp da birlik beraberlik çağrısı yapmasın. Bütün yaşananlardan sonra ağızlarında eğrelti duruyor. Biz tarihimizde ve geleneklerimizde olduğu gibi muhalefetimizi, gerektiği zaman yükselterek, toplumsal muhalefetin de örgütlenmesine çaba harcayarak yolumuza devam edeceğiz ve insanlarımıza bu ülkeyi en iyi şekilde yönetebilecek yegane siyasi partinin CTP olduğunu sürekli hatırlatacağız. CTP hayatında yumuşak muhalefet yapmadı, bundan sonra da yapacak değildir. Sorumlu muhalefetle yumuşak muhalefetin birbirinden ayrılması gerekir.
“Hükümet kendi bildiğinin en doğru olduğunu düşünüyor”
Soru: CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman son yaşananlardan sonra hükümete güvenin sıfırlandığını söyledi...
İncirli: CTP bir süreden beridir söylemlerinde ne yapılması gerektiği yönünde yüksek perdeden konuşmalar, çalışmalar yapıyor, basın yoluyla da bunu duyuruyor. Ama son yaşanan “jet krizi” olayı tam bir rezaletti ve halk nezdinde de infialle karşılandı. Halka rağmen, halkın isteklerini duymayan, halkın sözlerini işitmeyen, hiçbir şekilde güven duyulmayan, içten pazarlıklı, kendi arasında bile düşmenca tavırla içinde olan bir hükümet tarafından bu ülkenin yönetilmesini doğru bulmuyoruz. İnsanların canı yanıyor, hemen her gün eylemler yapılıyor. Şu andaki hükümet insanları dinlemiyor, insanları görmüyor, kendi bildiğinin en doğru olduğunu düşünüyor. Kendi bildiğinin en doğru olmadığı ayyuka çıkınca da hiçbirşey olmamış gibi vurdumduymaz bir şekilde devam ediyor. Ama bu böyle devam etmez, ne biz ne de halk izin verir, vermeyeceğiz.
“Hastalar ve hasta yakınları çektiğini bilir”
Soru: Korona sürecinde Dr. Burhan Nalbantoğlu’ndaki değişimlerden COVID-19 dışı hastaların sıkıntı yaşadığını sürekli dile getiriyorsunuz ve kürsüden pandemi hastanesi yapılması konusunda çağrı yapıyorsunuz. Maliye Bakanı Amcaoğlu bu süreçte ilaçlara harcanan miktarları açıkladı ama hastaların mağduriyeti devam ediyor. Sağlığın daha az etkilenmesi nasıl sağlanabilir?
İncirli: Hükümetin en önemli açmazlarından bir tanesi de hatalarını kabul etmeme, gerçeği görmezden gelme ve tecrübe edinmeme anlayışıdır. Bu hükümet öğrenen, tecrübe eden bir hükümet değil. Bu hükümet kendini hep haklı görme hastalığına yakalanmış bir hükümettir. Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi önce yangında, sonra pandemiden dolayı taşındı ve pandemi sürecinde tekrar geri döndü. Kısa bir süre içinde bir hastane hastasıyla, hemşiresiyle, bütün çalışanlarıyla, malzemeleriyle taşındı ve geri döndü. Bu taşınmanın çalışma düzenini ne kadar bozduğunu siz tahmin edin. Biz biliyoruz ki hastalar, özellikle COVID-19 dışındaki hastalar sağlık hizmetine ulaşma konusunda bu süreçte büyük zorluklar yaşadılar ve zarar gördüler. Maliye Bakanı, Sağlık Bakanı istedikleri kadar böyle birşey olmadığına dair açıklama yapsınlar, hastalar ve hasta yakınları çektiğini bilir. Onların yaptıkları hiçbir açıklama kanseri ilerlemiş bir hastanın acısını dindirmez, böbreği daha da bozulmuş bir diyaliz hastasının durumunu düzeltmez. Tedaviye ulaşamayan MS hastalarının, kalp hastalarının ve diğer kronik hastaların hastalıklarının seyrinin kötüleşmiş olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz. Onlar istedikleri kadar açıklasınlar, biz gerçek durumu biliyoruz, hastalar ve hasta yakınları da biliyor.
Biz “siz bu hatayı yaptınız, bir pandemi hastanesi olmadığı için COVID-19 dışı hastaların tedavileri aksadı. Bari hazırlıkları tamamlayın ki bundan sonra dalgalanma ya da ikinci dalga geldiği takdirde bu insanlar yine aynı sorunlarla karşılaşmasın” diyoruz. Ama maalesef bu hükümetin hazırlıksız halleri bir dalgalanma ya da ikinci dalga gelmesi halinde sağlık hizmetlerinin bir kaosa sürükleneceğinin işaretlerini veriyor. Çünkü yapılacak olan hastanelerin hiçbiri, özellikle 1 Temmuz’dan sonra geçeceğimiz safhaya veya ikinci dalganın geleceği söylenen sonbahara yetişmeyecek. Dolayısıyla bütün bu süreçleri biz yine pandemi hastanesi olmaksızın geçireceğiz. Yatak sayısını aslında artırmadılar, başka hizmetler için kullanılan varolan yatakları işgal ettiler ve o yataklarda tedavi alacak hastaların sağlık haklarını gasp ettiler.
Kitler neden önemlidir?
Soru: Olası bir ikinci dalga durumunda pandemi hastanesi yok, yeterli kit olmadığı konusunda da tartışma var. Siz defalarca Sağlık Bakanı’na mevcut kitlerin yirmide bir fiyatına Türkiye’den kit temin edilebileceğini söylediniz...
İncirli: Sayın Sağlık Bakanı “benim mermilerimin sayısı az, bütün mermilerimi harcayamam” gibi bir ifadede bulunmuştu. PCR laboratuvar kapasitemizin geliştirilmesi gerekiyordu, PCR cihaz sayısı azdı, çalışan azdı ve o insanlar haftalarca evlerine gitmeksizin yoğun şekilde çalıştılar. Zar zor ikinci PCR laboratuvarı açıldı, kullanılan kitlerin fiyatları çok yüksekti, Türkiye Cumhuriyeti’nde Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından güvenliği onaylanmış kitlerin temin edilmesi için yaptığımız çağrının üzerinden aylar geçti. Aylar sonra nihayet perşembe gün Sağlık Bakanı bin adet geldiğini söyledi. Açılma sürecinde daha da fazlasına ihtiyaç vardır.
Kitler neden önemlidir? Çünkü yaptığınız test sayısı ülke olarak risk değerlendirmenizde önemlidir. Ayrıca sınırlarınızı açtıktan sonra gelen insanların takibini de en güvenli şekilde ancak testlerle yapabilirsiniz. Dolayısıyla yeniden açılmanın hızı, güvenliği test kapasitesiyle çok yakından ilişkilidir. Güney’de çalışan işçilerin işlerine dönmeleri sürecinde, Pile’deki insanların hayatlarına devam etmeleri için de testler zaruridir. Biz baştan beri test kapasitesini arttırın diyoruz. WHO bugün günlük veya haftalık yüzbinde kaç yeni vaka, kaç ölüm olduğuna ve kaç test yaptığına bakıyor. Ülkeler A, B ve C kategorilerine bu kriterlere göre ayrılır. Bunlar da değişkendir, gelişmelere göre güncellenir.
Pandemi hastanesi yapılmadı, yatak kapasitesi, yoğun bakım kapasitesi, yoğun bakım ekip sayısı artırılmadı. Ama hükümet bütün bunlar yapılmış gibi bir algı oluşturmaya çalışıyor. Testlerle ilgili her seferinde farklı farklı cevaplar alıyoruz. 1 Temmuz’dan sonra farklı bir safhaya geçiyoruz. Ülkelerin değişen epidemiyolojik durumlarına göre ülke kategorileri güncellenmelidir. Türkiye Cumhuriyeti’ndeki durum bizi yakından ilgilendirdiğinden güncel verilerle ve Dünya Sağlık Örgütü’nün önerileri çerçevesinde değerlendirilmelidir.
“Kategorileri farklı ülkelerden gelenler aynı uçakta seyahat etmemeli”
CTP Milletvekili Dr. Sıla Usar İncirli, son günlerde Türkiye’deki COVID-19 vakalarının sayısında bir artış ve yukarıya doğru bir ivme olduğuna dikkat çekerek, ülkelerdeki değişen rakamlara göre risk sınıflamasının güncellenmesi gerektiğini söyledi. “Kategorileri farklı olan ülkelerden gelen kişilerin aynı uçakta seyehat etmemeleri gerekir” diyen Dr. İncirli, “Benim düşünceme göre, eğer aynı uçakta seyehat etmişlerse, tümünün en yüksek riskli ülkeden geliyormuş gibi muamele görmesi gerektiğidir” diye konuştu.
Soru: Türkiye’nin kendi uzmanları vaka sayısındaki artıştan dolayı endişeli olduklarını dile getiriyor, bunu ikinci dalga olarak nitelendirenler de var. Hükümetin en düşük riskli ülke yani A kategorisine koyduğu Türkiye, DSÖ tarafından riskli ülkelerde üst sıralarda görülüyor. 1 Temmuz sonrasında Türkiye’den karantinasız gelişler başlayacak. Kuzey Kıbrıs’a bütün uçakların Türkiye üzerinden geleceğini dikkate alırsak, farklı risk grubundaki ülkelerden gelecek kişilerin aynı uçakta gelince kategorilerin ne anlamı olacak?
İncirli: Türkiye Cumhuriyeti’nde sağlık sistemi bugüne kadar koronavirüs salgınıyla baş etme konusunda gerçekten çok büyük bir mücadele veriyor. Şu ana kadar TC’deki sağlık sisteminin koronavirüsle büyük oranda baş edebildiğini görüyoruz. Buna karşın son günlerde Türkiye Cumhuriyeti’ndeki vakaların sayısında bir artış ve yukarıya doğru bir ivme olduğunu üzülerek takip ediyoruz. Hal böyle olunca A, B ve C kategorisindeki değerlendirmelerin bilim kurulu ve Bakanlar Kurulu tarafından ivedilikle güncellenmesi gerekiyor. Değişen rakamlara göre sınıflamanın ve uygulamaların da dinamik bir süreci takip etmesi gerekiyor. Kategorileri farklı olan ülkelerden gelen kişilerin aynı uçakta seyahat etmemeleri gerekir. Benim düşünceme göre, eğer aynı uçakta seyahat etmişlerse, tümünün en yüksek riskli ülkeden geliyormuş gibi muamele görmesi gerektiğidir.
“Aynı kategorideki ülkeler arasında geçişte sağlık açısından bir sorun yoktur”
Soru: Güney’de çalışan Kıbrıslı Türkler bir süredir işlerine dönebilmek içinmücadele veriyor, işlerini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya olanlar var. Pazartesi’nden itibaren son 72 saatte test yaptırıp gidebilecekler ama Sağlık Bakanı mecliste tümüne PCR testi yapılamama durumu olduğunu söyledi ve “bazıları bir gün gecikmeli gidebilir” dedi. Bu konuda hükümetin takındığı tavrı nasıl değerlendiriyorsunuz?
İncirli: Ben insanların işlerine gitmelerini, çalışmayı yaşamsal bir faaliyet olarak değerlendiriyorum. İnsanlar Güney’deki işlerine dönebilmek, işlerini kaybetmemek için haftalardır mücadele veriyor. Bu mücadeleyi sürdürürken de oldukça iyi bir şekilde örgütlenip, bütün dertlerini, düşüncelerini hem kamuoyuyla hem de yürütmenin başında olan hükümet ve cumhurbaşkanı ile defalarca paylaştılar. Dertlerini çok iyi ifade ettiklerini gördüm, dolayısıyla anlaşılmaz bir durum yok. Hükümetin burada yapması gereken, Güney Kıbrıs ile Kuzey Kıbrıs arasındaki epidemiyolojik verilerin birbiriyle uyumlu olup olmadığını değerlendirmekti. İki toplumlu Teknik Sağlık Komitesi de iki taraf arasındaki epidemiyolojik verilerin çok benzer olduğunu teyit etti. Hem Kuzey, hem Güney Kıbrıs A kategorisindedir çünkü günlük vaka sayıları yüzbinde birin altındadır. Dolayısıyla aynı kategoride ülkeler arasında geçiş konusunda sağlık açısından bir sorun yoktur, DSÖ de bunu teyit ediyor.
“Yüreklerde çok büyük yaralar açıldı”
Bence, hükümet siyaseten kapıların kapalı olmasından büyük bir memnuniyet duyuyor. Zaten “kapılar açılsın, iki toplumlu çalışmalar ilerlesin” gibi bir idealleri hiç bir zaman olmadı, bundan sonra da olacak değil. Ayrıca yeniden açılma sürecinin gerektirdiği test uygulaması gibi teknik altyapılarının yetersizliğinin de ortaya çıkacağını biliyorlardı. Bin beş yüz, iki bin PCR testini bir anda yapamayacaklarını da biliyorlardı. Bütün bu yetersizliklerin ortaya çıkmaması için işçilerin geçişleri ile ilgili kararı ertelediler. Ama çok zalimce ve çok baskıcı bir tutumla bunu yaptılar. Yüreklerde çok büyük yaralar açıldığını düşünüyorum ve bu da kolay kolay unutulmayacaktır. Test kapasitesi artmazsa karantina süreçlerinin yönetimi, yurtdışından gelişlerin güvenli şekilde sürmesi de mümkün olmayacaktır. Sağlık, ekonomi ve sosyal iyileşmenin başlaması ve sürmesinde kilit rol oynar.
“Sürecin iyi yönetilmesi hem sağlık hem de ekonomik açıdan yaşamsaldır”
Soru: Hükümet pandemi sürecini başarılı bir şekilde yönettiğini söylüyor. Yeniden açılma süreci başladı. Sizce bu konuda hükümetin performansı nasıl, ekonomi konusunda endişeli misiniz?
İncirli: Bütün belirsizlikler, hükümetin tutarsız tavırları insanları ne yapacaklarını bilmez bir duruma soktu. Turizmin yapacağı hazırlıklar, yüksek öğretimle ilgili çalışmalar, ekonomide iç ve dış talebe yönelik iyileşmeler, yönetilemeyen bu yeniden açılma sürecinden olumsuz etkilenecek. Hükümet yeniden açılma sürecini iyi yönetemiyor. Hazırlıkları tamamlamamış olmaları, kulaklarının arkasında halk sağlığı ve bilim dışında, jet krizinde yaşananlar, seçimlerde avantaj elde etmek gibi, başka başka meseleler olması ve ülkeyi babalarının çiftliği zannetmeleri nedeniyle yeniden açılma sürecini iyi yönetemiyorlar. Sürecin iyi yönetilmesi hem sağlık hem de ekonomik açıdan bizim için yaşamsaldır. Eğer yeniden açılma güvenli ve kademeli bir şekilde süremezse ekonomik sıkıntılarla daha çok karşı karşıya kalacağız. Bir süreden beri ekonomide toplam talepte ciddi bir daralma olduğunu görüyoruz. İç açılma, iç talepte bir hareketlenme oluşturmuş olsa bile, dış taleple ilgili sorunlar hala karşımızda duruyor.
“Hükümet memleket meseleleriyle ilgilenemiyor”
Yeniden açılmanın sınırlarla ilgili boyutu da bu noktada önem kazanıyor. Hükümet ülkeye girişlerde sağlıkla ilgili tüm tedbirleri alarak güven içinde bu açılmayı sürdürmek zorundadır. Aksi taktirde ekonomik sorunların üstesinden gelmemiz mümkün olmayacak. İnsanlar boşu boşuna kapanmış olmaktan ötürü birçok bedel ödeyecek. Bunların başında da ekonomik bedeller ve eğitim kayıpları geliyor. Ekonomik kayıpların telafisi çok daha zor olabilir, uzun sürebilir. Eğer işletmeler iflas ederse o zaman işsizlik artar, işsizlik artarsa yoksulluk artar. Yoksulluk arttığında birçok sosyal problemle karşı karşıya geliriz. Batan işletmelerin sahip oldukları başka birilerinin tasarrufuna geçer ve bir anda gelir dağılımında ciddi bir adaletsizlik ortaya çıkar. Bunların hiç olmaması gerekiyor. Bu hükümetin bu süreci doğru yönetmesi gerekiyor ki ekonomiyle ilgili domino etkisi yapabilecek zincirleme çöküşten zarar görmeyelim. Şimdi ikinci paketi bekliyoruz ama hükümet partileri birbirleri ile ve kendi aralarındaki kavgadan dolayı memleket meseleleriyle ilgilenemiyor. Hoş ilgilenseler bile çözme kabiliyetlerinin de oldukça sınırlı olduğu inancındayım. İyi oldukları bir şey varsa o da ülkede kriz çıkaran kararlar almak.
“Halkın seçimden çok daha öncelikli, çözülmeyi bekleyen sorunları var”
Soru: Cumhurbaşkanı Akıncı, 11 Ekim’i beklemeden, sağlık tedbirlerini alarak seçimi Ağustos ayında yapmayı önerdi ancak bu meclisin çoğunluğu tarafından kabul görmedi. Siz bir doktor olarak, sağlık açısından konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
İncirli: Cumhurbaşkanlığı seçimi 26 Nisan’da olacaktı ancak o dönem pandeminin nereye evrileceği bilinmediğinden meclis seçimi mümkün olan en erken zamana, 11 Ekim’e erteledi. Bunun daha erkene alınması o günkü durumun ortadan kalkmasıyla mümkün olabilir, bu da nedir, pandeminin sonlanmış olması ve pandemiden dolayı sağlık açısından herhangi bir risk olmaması. Biz görüyoruz ki, 1 Temmuz’dan itibaren yeni bir safhaya geçeğiz ve yazda da dalgalanmalar olacağı aşikardır. Seçimin ertelenmiş olması gerekçeleri ortadan kalkmamıştır, 1 Temmuz sonrasındaki safhayı öngöremiyoruz. 1 Temmuz’dan sonra, kuvvetle muhtemel yeni koronavirüs vakaları görülecektir. O dönemlerde insanları seçim için sokağa çıkarmak bana makul gelmiyor. Halkın seçimden çok daha öncelikli, çözülmeyi bekleyen sorunları vardır. Çabamızı sorunların çözümü yönünde kullanmamız gerekmektedir.