Sorumluluk veya sorumlu olma üzerine yeniden düşünmemiz gerekiyor. Hele bu sorumluluk ülke eğitimi ile ilgili ise… Peki, bugün eğitimi yönetenler, bu sorumluluğun farkında mı?
Biyolojik bir varlık olarak hayatına başlayan insanoğlu, sosyal ve kültürel çevresiyle ile etkileşerek bir diğer boyutu olan kültürel boyutunu geliştirmektedir. Çocuklarımıza, bir taraftan ait olduğumuz kültürün kimliğine ait özellikleri kazandırırken, diğer taraftan da küreselleşme sürecinin bir parçası olarak değişen dünya koşullarında etkin ve saygın bir toplumun parçası olmaları için gerekli becerileri kazandırmamız gerekiyor.
Öte yandan kimi bilim insanları, insanoğlunun bugünkü kuşağı, alışıla gelmiş yaşam biçiminin son kuşağı olarak nitelendiriyor. Dahası önümüzdeki yüzyıl içinde yaşayacak olanlarla aramızdaki fark, bugünün kuşağı ile ilk homo sapiensin arasındaki farktan çok daha büyük olacağı görüşünde birleşiyorlar. Birçok çağdaş düşünüre göre 21’inci yüzyıl ekonomisinin temel ürünleri 20’inci yüzyılda olduğu gibi silah ve makine değil, beyin ve yaratıcılık olacak. Bilgiye ulaşabilen ve bunları yeni bilgilere dönüştürebilenler insanlığı ve hayatı kontrol edecekler.
Bu durum, çocuklarımızın şu anda var olmayan işlerde çalışmaları, henüz icat edilmemiş teknolojileri kullanmaları ve bilmediğimiz problemleri çözmeleri için eğittiğimiz anlamına geliyor. Kısacası eğitim dediğimiz şey bugünden çok, geleceğe yöneliktir… O halde yukarıda sorduğumuz soruyu tekrar soralım; bugün eğitimi yönetenler, bu sorumluluğun farkında mı?
Yanıtınız kesinlikle “evet” olamıyor değil mi? Çünkü
- Çocuklarımızı okullara sığdıramıyoruz.
- Uzak gelecek şöyle dursun, önümüzdeki 1-2 yıl içinde nitelikli bir eğitim alabilecekleri okul ortamlarını tamamen kaybetme tehlikesi iliklerimize kadar hissediyoruz.
- Çocuklarımız okula hevesle gitmediğini, okullarında mutsuz olduklarını sıklıkla gözlemliyoruz.
- Sınav odaklı yarışmacı bir sistemle boğuşan çocuklarımızın büyük bir kısmı günlük yaşam problemlerini çözemiyor, okuduğunu ifade edemiyor, ifade etmek istediğini yazamıyor.
- Gelişimlerini destekleyecek öğretmenler; işe girişte, mesleki gelişimde, yükselmede, eğitim-öğretim faaliyetlerinde ciddi sıkıntılar yaşıyor ve kısa sürede tükenmişliğe uğruyorlar.
- Geleneksek anlamdaki uygulama ısrarları çocuklarımıza çağın becerilerini kazandıramıyor.
- Eğitim sisteminde “denetimin” yok denecek düzeye inmesi; gelişimden, gelişimin sürekli kılınmasından yoksun bir yapıya dönüşmüş bir sistemle baş başa kalmamıza neden oluyor.
Bu listeyi uzatmak mümkün elbette ama liste ne kadar uzun olursa olsun bütün bunlarla baş edebilmenin yolu; omuzlarındaki bu büyük sorumluluğun farkında olarak eğitimde köklü bir değişikliğe gidecek eğitim yöneticilerinin varlığından geçmektedir.
Yeni Nesil Öğrenme
Gelecek Geldi
20 yıl sonra bugün var olan iş ve mesleklerin ne kadarının varlığını sürdüreceğini ve yeni mesleklerin ve iş alanlarının neler olacağını kimse bilmiyor. Ancak herkesin hemfikir olduğu konu, bütün iş ve mesleklerin dönüşüm geçireceği… Bilim insanlarına göre 4 temel yetkinlik olan ilişki yönetimi, iş birliği, eleştirel düşünce ve yaratıcılığa sahip olanlar bu dönüşüm sürecinde ayakta kalacak.
Hiç şüphesiz değişimin ivme kazanarak geliştiği bir çağda merak ve öğrenmeye açıklık da büyük rol oynayacak. Bu özelliklere mutlaka değişime uyum sağlamak ve belirsiz ortamda akıl ve ruh sağlığını korumayı da ekleyebiliriz. Dünya böyle bir rotada ilerlerken 20 yıl sonra hayatın içinde olacak ve bir bölümü de yönetim basamaklarına gelecek olan çocukları ve gençleri nasıl eğitiyoruz? Bir başka ifadeyle eğitim sistemi bir bütün olarak bu dünyaya nasıl hazırlanıyor? İşte yeni nesil öğrenme için yanıtlanması gereken sorular bunlar…
Bir Resim - Bir Mesaj
Gerçek Başarı
Çoğu zaman başarı sandığınız şey, gerçekten başarılı olduğunuz anlamına gelmeyebilir. Gerçek problemleri fark edemezseniz, çıkış yolunu bulamayabilirsiniz.