Siyasette zihniyet değişikliği ile ilgili toplum önünde uzun süreden beri tartıştığımız olgu her geçen gün kendini çok daha keskin bir şekilde hissettiriyor.
Öncelikle toplumun geneline hakim olmasını istediğimiz anlayışlar bütününün, özde içi boş ve siyaseti, projeleri, programları tekrarlayan bir aynılaştırma projesi olmadığını belirtmekte yarar var.
Görüşü, düşünceyi, sistemleri, değer yargılarını, tarihsel birikimleri yok sayan, güne odaklanmış bir "sözde siyasetsiz siyaset" bugün dünyada en çok pompalanan, hakimiyetini insani odaktan kopmuş ekonomik indirgemecilikle kurgulayan bir anlayışa tekabül eder. Hizmeti veya icraatı öne çıkararak, ekonomik çarkın dönüşü üzerine hamaset inşa eden bu anlayış "neo liberal politik" söylemin bizatihi kendisidir.
Bu anlamda, amaç araç yani hizmet veya değişim - örgüt-yapı ikileminde haklı olak örgütün değil hizmetin önceliği vurgulanmakla birlikte, hizmet diyerek insan odaklı siyasetin iktidar hevesine yenik düştüğü pek çok ülke örneği var gördüğümüz.
Aynılaştırma, kendinden menkul bir "biz" söylemi ile manipüle ederek farklılıkları eritme, tek doğrunun net ve kesin olduğu ve üstelik sözde bilimciliğe sığınarak bunun insan aklının üreteceği yegane alternatif olduğu iddiası ile yaratılan kültür ortamı ideolojik hegemonyanın dik alasıdır. Herşeyin teke indirgendiği bir dünyada yaratılan alternatifsizlik duygusunun oluşturduğu tahribat kimine göre çağdaş dünya, bize göre ise faşizm olabilir. Korkunç bir devletçilikle tüm imkanları kendi potasında eriten kapitalizmin son aşamasının yarattığı tahribat dünya savaşının yarattığı kadar büyüktür. İnsan hayatına son verilmiyor, fiziki acılar yaşanmıyor belki ancak sonsuz uyutma süreçleri ile kodlanan beyinlerin üretimine çağa mahsus desek de uygar diyemeyeceğiz, affetsinler.
Biz bundan uzak duralım.
Aslolan düşüncedir. Düşünceden kaynaklanan anlatılar ve ona dayalı projelerdir.
Zihniyet değişikliği derken bir süre önce bizde de söylenerek gündeme gelen, tüm siyasi partiler aynı, zaten sol sağ kalmadı, ideolojiler de bitti aslolan hizmettir, ekonomidir masalından bahsetmiyorum elbette.
İnsan hayatını ilgilendiren her bir olgunun bir diğeri kadar önemli olduğu ve değişim dönüşüm iddialarının temel düşünsel formlar üzerinden şekillendiği, planlandığı ve stratejik programa dönüştüğü bir yaşam döngüsüdür insana dair olan.
Siyaseti çiğleştiren, yozlaştıran sadece siyasilerin kişisel özellikleri değildir. Bu özelliklerin beslenmesi için yaratılan zemin yanında düşünce, proje ve program merkezli değil, programsızlık üzerinden şekillenen ve beklenti-çıkar alanlarında boy gösteren güç heveslilerinin yarattığı ben merkezci ortamdır dikkate alınması gereken.
İçinde bulunduğumuz ağır sorunlar siyasi partilerin programları üzerinden girişecekleri arayışla şekillenecektir.
Zihiyet değişikliği halkın makamı olan Meclis'i onurlu düzeyine taşıyabilmek için, Meclis'te yer alan tüm siyasi aktörlerin değişimin içini boşaltmadan ve salt hükümet veya muhalefet olma adına değil tüm topluma yakışır bir duruş adına sorumluluk üstlenmesi demektir. Bunun için farklılıkların korunarak, toplumun beklentisine cevap verecek ve tüm toplumun koşulsuz yararlanacağı ortak değerlerin üretilme zemini için çalışmak gerekmektedir.