Sorun kimde?

Cenk Mutluyakalı

Sıradan ve yozlaşmış bir yönetimle yaşıyoruz, geleceği görmeden!
Bir yanda temelsiz bir gösteriş var, beri yanda kalbi kırık bir yoksulluk.
Vesayet, biat, talimatla çürüyoruz.
Ne batıyor, ne çıkıyoruz.
Peki neden?

*  *  *

Anketlerde sonuçlar ne isterse olsun, ilk derdimiz “Kıbrıs sorunu” bence!
Statümüz yok!
Devletimiz yapay, temelimiz çürük, mülkiyetimiz hukuksuz…

*  *  *

İkinci önemli sorunumuz demokrasi ve irade!
“Bu ülkeyi seçtiklerimiz yönetiyor” inancı olmayınca, ne istikrar mümkün oluyor, ne de adalet…
Mülteciyiz doğduğumuz ülkede!

*  *  *

Üçüncü sorumuz istikrar!
Her iki yılda bir değişen hükümetler ve bürokratlarla bir sistem kurmanın imkânı yok!
Kamuda “insana iş” uyduruyor, hizmet üretmeyen bir maliyeti yükleniyoruz birlikte…

*  *  *

Dördüncü dert, elbette ekonomi!
Türk Lirası’na mahkûmiyet, üretimden kopartılan kitleler, haksız rekabet ve dış pazar sıkıntısı, plansızlık ve öngörüsüzlük, ithal paketler ve protokollere kilitlenen yapı kendi ayaklarımız üzerine durmamızı engelliyor.
Yıllar önce içirilen “ganimet zehri”nin etkisi bitmek bilmiyor.

*  *  *

Beşinci büyük sorunumuz kriter ve kalite yoksunluğu!
Bir üniversite furyası başlıyor örneğin, ipin ucu kaçıyor.
Kumarhane turizmi deniyor, paçallarımızdan kir boşalıyor.
İnşaat patlıyor, yer gök betona boğuluyor.

*  *  *

Altıncı büyük sorun hem siyaset hem toplum!
Siyaset ve sendikal kültür, “menfaat, oy ve kayırmacılık” üçgenine kilitleniyor.
Büyük kalabalıklar hak ettiğinden fazlasını talep ederken, başkasına adalet, kendine ayrıcalık istiyor.

Siyaset ise “seçilmek” uğuruna topluma dönüşüyor, toplumu dönüştürmek yerine!
Üleşim var, üretim yok!
Ayrıcalık var, adalet yok!
Slogan var, pratik yok!


*  *  *


Kıbrıs sorununu çözemediğimiz ve dünya hukuku içerisinde tanımlı bir yapımız olmadığı sürece “vesayet, biat, talimat” gerçeği kolay kolay değişmeyecek gibi görünüyor…
Ve…
Çözümlere ihtiyacımız var.
İyiliğe, barışa, dürüstlüğe, adalete…
Kirlenmiş yalanlar yerine…
Bir de samimiyete, kararlılığa ve cesarete!