Sorunun Esası

Salih Sarpten

Çevre ve Doğal Kaynaklar Bakanı Hamit Bakırcı, “Atık Konularında Üreticilerin ve İthalatçıların Sorumlulukları Çalıştayı”nın açılış konuşmasında çalıştaya katılımın az olmasını da eleştirerek “Çevre ile ilgili eğitim düzeyimiz sıfır noktasındadır. Toplum olarak eğitilmek, kendimizi eğitmek ve bilinçlenmek zorundayız” dedi…

Durum gerçekten böyle mi? Çevre eğitiminde düzeyimiz sıfır mı?
Aslında çevre sorunlarının en büyük özelliği lokal değil, global olmasıdır. Çevre sorunları din, dil, ırk, yaslı-genç, kadın-erkek, zengin-fakir, köylü-şehirli, asker-sivil, siyasetçi-vatandaş ayrımına gitmeden herkesi etkiler… Bu yüzden çevre eğitiminde esas olan; dünyanın sonunu getirebilecek sorunların ortadan kaldırılmasına yönelik olumlu tutum kazandırmak ve tavır geliştirmektir. Bunun için de her anlamdaki çevre sorunun çözümü için hazır bulunuşluk düzeyimizi yüksek tutmak gerekmektedir. İşte bu pencereden bakıldığında; evet, çevre eğitiminde sıfır düzeyindeyiz…

Peki, sorun nerededir? Neden çevreye, Dünya’ya, yaşam alanımıza duyarlı bireyler yetiştiremiyoruz? Çünkü eğitim sistemimizde sorun var… Üstelik sorunun esası, eğitim sisteminde “çevreye” ait içeriğin yeterli düzeyde olmaması da değil… Sorunun esası, eğitim anlayışımızdadır…

Çünkü eğitim sistemimiz; en kısa sürede, en doğru yanıtı, ezbere söyleme ya da işaretleme üzerine kurulmuş durumdadır... Eğitimdeki en büyük gailemiz, sadece bilişsel beceri göstererek, karşımıza çıkacak sınavlarda başarılı olmak üzerine şekillenmiştir. Bu yüzden de eğitim sistemimizde duyuşsal davranışları, değer yargılarını ve tutumları ihmal etmiş durumdayız…

Oysa değer yargıları ve tutumlar, insan davranışlarının en önemli tayin edicileridir... Tutum, genel olarak bireyin davranışlarına yön veren, karar verme sürecinde yanlılığa neden olan bir olgu olarak ifade edilmektedir. Yani bireylerin tutumları; sevgilerini, nefretlerini ve davranışlarını önemli ölçüde etkilemektedir.

O halde çevreye karşı olumlu tutum geliştirmeyen bireylerin çevre sorunlarına duyarsız kalacağı ve hatta çevreye sorun yaratmaya devam edeceği, olumlu tutum geliştiren bireylerin ise çevreye karşı üst düzeyde duyarlılık göstereceği şüphesizdir… Bunun için de genel olarak eğitim sisteminin tutum ve değer yargıları gibi duyuşsal davranış kazandırmayı amaçlayan unsurlar içermesi gerekliliği kaçınılmazdır. En azından bugün itibari ile eğitim bilimine göre bu sorunların çözümünde başka da yol yok gibi…

Aslında şöyle bir düşünürseniz; çevrede de, trafikte de, bireylere karşı sorumluklarımızda da ve daha birçok olguda benzer çözüm yollarına kurtarıcı olarak sarılıyoruz… Her çevre sorunundan sonra “çevre eğitimiyle”, her trafik kazasından sonra “trafik eğitimiyle”, her şiddet içerikli olay sonrasında “değerler eğitimiyle” bu işleri çözebileceğimizi öngörüyoruz. Oysa sorunun esasının, eğitim sisteminin bugünkü yapısında olduğunu bir türlü göremiyoruz…

**************************

Buraya Dikkat

Türkiye Eğitiminde Tehlikeli Tartışma

Türkiye eğitiminde kaygıyla izlediğim bir tartışma, her geçen gün artarak devam ediyor… Üniversite öğrencilerinin “kızlı-erkekli” evlerde yaşayıp-yayamayacağı üzerini başlayan tartışma ne yazık ki “karma eğitimin” (kızlı-erkekli eğitim) yapılıp-yapılamayacağına dönüşmüş durumda…

Tartışma, AKP’li Meclis Başkanvekili Sadık Yakut’un, “kız ve erkek öğrencilerin birlikte eğitim yaptırılmasını büyük bir yanlışlık olarak değerlendiriyorum” sözleriyle gündeme taşındı… Her ne kadar AKP’li yetkiler; AK Parti’nin ne programında ne de gündeminde, okulların kızlı erkekli ayrılması ile ilgili bir konu olmadığını, söylenenlerin Sadık Yakut’un şahsi fikirleri olduğunu dile getirse de “kızlı-erkeli eğitim olmaz” tartışması her geçen gün büyüyor…

Bu tartışmayı kaygı verici boyutlara taşıyan bir uygulama haberi de Isparta’dan geldi. Isparta'da karma eğitim yapan yatılı bir okulda, kız ve erkek öğrencilerin farklı saatlerde yemekhanede bulunması uygulamasına, öğrenci velilerinden büyük tepki gelince okul idaresi, bu kez de çareyi yemekhanenin ortasına paravan çekmekte buldu. Böylelikle yemekhanede kızlar ve erkekler birbirlerini görmeden yemek yiyebilecekler… Yıl 2013 Türkiye’deki eğitim yöneticilerinin aylayışı bu! Bir eğitim bilimci olarak bu anlayışa, daha da önemlisi; bu aylayışın etkileri bize nasıl yansır düşüncesi, kaygılarımı artırıyor doğrusu…

******************


Biliyor Muydunuz?

Öğretmenler Günü

Dün, “24 Kasım” Öğretmen Günü idi.. Son yıllarda 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü’nün ülkemizde de kutlanması nedeniyle hangi gün daha çok öğretmenin günüdür diye bir tartışma sürüp gidiyor...

Kuşkusuz,  “5 Ekim”in dünya ülkelerinin ortak bir inisiyatifi sonucu doğmuş olması anlamlıdır. Ancak öğrencilerin, öğretmenini bir buket çiçekle karşılamasına ya da telefonla arayıp “öğretmenler gününüz kutlu olsun” demesine vesile olan ve öğretmenler günü olarak içselleştirilmiş olan “24 Kasım”ı reddetmenin de mantığı yoktur. Dahası öğretmenliğin; mesleklerin mesleği olma özelliğiyle de her fırsatta öne çıkarılması gerekliliği de kaçınılmazdır.

Öte yandan öğretmenler gününü bu tarihlerin dışında kutlayan başka ülkeler de var... Örneğin; Avustralya'da öğretmenler günü ekim ayının son Cuma gününde kutlanır. Hindistan’da 5 Eylül’de, Malezya’da 16 Mayıs’ta... Belki de daha başka birçok ülkede, çok daha farklı tarihlerde de kutlanmaktadır... 

Günün kutlu olsun öğretmenim... “24 Kasım” veya “5 Ekim” olduğu için değil, sıradan bir gün olsa bile eğitim adına geçen her günün kutlu olsun…

*************************

Anlayana - Gülmece


Her İşin Bir Zamanı Var

Müdür, personele:
- Sana istediğin kadar yardımcı eleman vereceğim, yeni yazılım projesini 2 hafta sonra masamda istiyorum.
Personel, Müdürü'ne:
- Peki, ama ben size 9 kadın versem 1 ay sonra benim kucağıma bir bebek verebilir misiniz?