Ayşe GÜLER
Dönemin Bakanı Ahmet Derya, yeniden canlanan Kutlu Adalı cinayeti araştırmasında odak noktaya işaret etti, “Soruşturmaya ilk Sivil Savunma’dan başlayın” çağrısı yaptı.
Adalı cinayetinin aydınlatılması gerektiğine vurgu yapan Derya, “Bu konuda Türkiye’deki iktidarın takınacağı tavır önemli… Bu konunun açığa çıkması için irade ortaya konursa aydınlanır” dedi.
Derya, 1996 yılında hunharca öldürülen Kutlu Adalı cinayetinin toplumu sessizleştirmeye yönelik bir olay olduğunu da söyledi.
Söz konusu dönemde Sivil Savunma Başkanlığı’nın ‘operasyon merkezi’ olarak kullanıldığını belirten YENİDÜZEN’e konuşan Derya, “Bu dönemde sorgulama olacaksa, Sivil Savunma’da çalışanlar sorgulanabilir. Çünkü bu insanlar orada görevli olanlar, mutlaka hareketliliği görmüşlerdir.” şeklinde konuştu.
St. Barnabas Baskını
“Askerin konuyu kapatın telkini vardı ama ben üzerine gittim…”
St. Barnabas’taki olay bilginize nasıl geldi?
Ahmet DERYA: “15 Mart Cuma günüydü… O dönemde Meclis toplantıları Salı, Cuma günleri yapılırdı. Meclis’teydik, dönemin Eski Eserler Dairesi Müdürü Ali Kanlı Meclis’e geldi, benimle görüşmek istediğini söyledi. Bir odaya girdik, olayı aktardı. 14 Mart akşamı, saat 19.00 sıralarında 3 arabanın St. Barnabas’a gittiğini söyledi. Araçların içerisinden sivillerin indiğini, diğer taraftan askerlerin geldiğini belirtti. Bu kişilerin başlarında Albay Cahit Koparır vardı. Albay Koparır, bekçilere “Sizi ilgilendiren bir bir durum yok, içeriye geçin” diyerek bekçileri bir odaya koyup, başlarına iki asker koyarak, odaya kapattılar. Ardından aşağıya gitmişler. O dönemde polisler kontrol amaçlı saat 21.00’de nöbetçilerin telefonu denetim amaçlı aranırdı. O gün de bekçileri aramışlar, askerler de bekçilere her şeyin yolunda olduğunu söylemelerini istemişler, onlar da söylemiş. Sr. Barnabas’a gidenler, saat 23.00’de olay yerinden ayrılmış, bekçiler St Barnabas’ı gezmiş. İkon ve tablolarda eksiklik görmemişler. Askerler kontrolörlerini aramış. Kendilerince bir eksiklik, farklı bir durum görmedikleri için bölge amirlerine bilgi vermemişler. Ama o gece böyle bir zafiyet oldu…”
Bekçiler olay günü ne görmüş?
Ahmet DERYA: “Bekçiler, ‘her şeyi yerli yerinde gördük, çok önemsemedik’ şeklinde daire müdürüne bilgi vermişler. Ertesi sabah mezarın olduğu yerde, bir yerin kazıldığını görmüşler. Dışarıya da toprak ve taş atıldığını görmüşler. Bekçiler bu defa Mağusa Şube Amirine bilgi verdiler. Hem polise haber verdiler, hem de olay yerine gittiler. Mağusa polisi de olay yerine gitmiş, tespit yapmaya başlamış.
Bu arada, Ali Kanlı, Daire Müdürü’ne bilgi verdi. Ali Kanlı da GKK Kurmay Başkanı’nı aramış. Bu yazılı ifadesinde de var. Kurmay Başkanı’na o gece bölgede tatbikat olup, olmadığını sormuş. Hiçbir tatbikat ya da operasyon olmadığını söylemiş, size döneceğim demiş. Ali Kanlı’yı tekrar aramış, böyle bir operasyon olmadığını söylemiş. Ama siz bu konuyu kapatın, üzerine gitmeyin demiş. Ali Kanlı da bunu kapatamam, bilgi vermem gerekir demiş. O da o zaman bakanına söyle, konuyu kapatsın demiş. Bana bilgi geldiğinde, bekçiler, kontrolör ve Mağusa Şube Amiri’nin ifadelerini saat 17.00’ye kadar getirmesini istedim.
Grup toplantısı istedim, konuyu CTP’li vekillerin bilgisine getirdim. Bu konuda askerin konuyu kapatın telkini olduğunu ancak üzerine gideceğini söyledim.
Dosyada bekçilerin ifadesi vardı. Dosyada bekçi Ali Kor, Yaşar Acu ve kontrolör Şinasi Korur, Nusret ve Ali beyin ifadeleri vardı.”
‘Dosyayı kapatın’ telkinine rağmen ne yaptınız?
Ahmet DERYA: “Bakanlığa gittiğimde, Özel Kalem Müdürüm Hasan Hastürer’in ayrılmamasını istedim. Dosyayı basına vermemiz gerektiğini aktardım. Bu konuda kararlıydım, Ali Kanlı’dan dosyayı talep ederken, mutlaka ve mutlaka bu telkine karşı deşifre edeceğimin kararını vermiştim.
O gece tartışmaya başladık. Haberi kime vermeliyiz diye, YENİDÜZEN’e veremeyiz dedik, bizim gazete, ilk oraya bakarlardı… Ya Halkın Sesi ya Kıbrıs olur dedik. Hastürer, Mehmet Ali Akpınar’ı iyi tanıyordu. Saat 10.00’a kadar bakanlıkta bekledim. Gece 01.00’i geçtiğinde beni aradı, gazetede çıktı dedi. Reuters’te de birinci haber oldu, güney çalkalandı. Ertesi gün, St. Barnabas’ta basın toplantısı yaptım, her şeyi gösterdim. Bakanlık olarak bu konuyu sonuna kadar götüreceğimizi söyledik.”
Sonrasında ne oldu?
Ahmet DERYA: “18 Mart Pazartesi günü ilk iş olarak dönemin Başsavcısı Akın Sait’e yazı yazarak, dosyayı gönderdim. Olayın suç teşkil ettiğini, gereğini yapmalarını talep ettim. Aynı gün Başbakan Hakkı Atun’a da bilgi verdim, dosyayı gönderdim, suç duyurusunda bulunduğumu ifade ettim. Atun’a gönderdiğim dosyanın dağıtımını Cumhurbaşkanı Denktaş ve Yardımcısı Talat’a yaptım. Akın beyden cevap geldi, dosyanın polise gönderdiğini, soruşturmanın başlaması talimatı verdiğini söyledi.”
“Arabalardan biri, Sivil Savunma’ya aitti…”
Soruşturma nereye kadar ilerledi?
Ahmet DERYA: “Bekçiler, olay yerine gelen arabalardan birinin plakasını almıştı. Plaka, CV 765’tiydi. Hastürer, olayı basına vermeden, Trafik Dairesi Müdürü’nü arayıp, araba plakasının Sivil Savunma’ya ait olduğunu öğrendik.
Bekçilerin ifadesinde 4 araba dışında, St. Barnabas’a askeri plakalı siyah araba ile iki ford transit askeri aracın geldiğinden bahsediliyor.
19 Mart’ta Ankara’ya gittim, bir toplantıya katıldım. Ben yurt dışındayken, Başbakan Hakkı Atun bir açıklama yaptı, güvenlik zaafiyeti nedeniyle St. Barnabas’ta askeri operasyon düzenlediklerini açıkladı.
Adaya geldiğimde, Atun’un açıklamalarının ardından 27 Mart’ta muhalefet parti başkanlarına bendeki dosyaları ilettim. 29 Mart’ta araştırma komitesi kurulmasına yönelik önerge verildi. 1 Nisan’da Atun bana yazı yazdı, bu konuda hazırlık yapmamı istedi. 3 Nisan’da Başsavcılığa yazı yazarak, soruşturmanın akıbetini sordum.
Başsavcı da bana benim yurt dışında olduğum dönemde Başbakan Atun’un, Meclis’te toplantı yaptığını, ciddi ihbar aldığını, güvenlikle ilgili operasyon düzenlendiği yönünde bilgi verdiğini söyledi.
Bu nedenle Başsavcı, güvenlik söz konusu olunca suç unsuru ortadan kalkar kanaatine vardığını, polisi sözlü olarak arayarak, soruşturmayı durdurduğunu anlattı.”
“Ne GKK ne de Sivil Savunma sorgulandı”
Araştırma komitesi nereye kadar ilerledi?
Ahmet DERYA: “St. Barnabas olayı ile ilgili araştırma komitesi kuruldu. Başkan Özker hocaydı. Orada ne yazık ki ne GKK ne Sivil Savunma sorgulandı. Kimse komite toplantısına gelmedi, sadece yazılı olarak ‘güvenlik açısından ihbar aldık, operasyon vardı, size bilgi veremeyiz’ dendi.
Hakkı bey, ben ve Akın bey komiteye çağrıldı.
Komitede güvenlikle ilgili ihbarın ne olduğu hem Hakkı Atun’a hem de Akın Sait’e soruldu. Atun ihbarı bilmediğini, Sait ise ihbarın ne olduğunu bildiğini ancak söylemeyeceğini aktardı.
Kazılan yer silah sığabilecek bir yer değildi. Orası eski tüplü televizyon büyüklüğünde yerdi.”
Ne olmuş olabilir?
Ahmet DERYA: “Kamuoyunda konuşulanın dışında bizde de somut bilgi yoktu. İki iddia vardı. Biri; 1974’te birilerinin söz konusu bölgeye ciddi mücevher gömdüğü ve çıkarıldığıydı... İkinci iddia ise St. Barnabas incili vardı ve alındığı şeklindeydi. Eğer oradan bir şey alındıydıysa gömen tarafından gömüldü ve alındı.”
“Kutlu Adalı cinayeti toplumu sessizleştirmeye yönelikti…”
Ahmet DERYA: “O dönemde gerek Türkiye gerekse Kıbrıs’ta faili meçhuller çoktu… Bizde bombalama olayları da vardı. Bir de tehdit mektupları vardı. Türk İntikam Tugayları vardı. Kişiye özel yazılmış değil, bildiri şeklinde yazılmış tehditler vardı. Kutlu Adalı, St. Barnabas olayını yazdığı gibi başka olayları da yazardı. Yazılarında, bizim paylaştığımız bilgiler dışında herhangi bir bilgi içermiyordu ancak sorgulayıcıydı. Daha fazla bilgi yoktu. Yasa dışı karanlık olayların birbirini izlediği bir dönemdi. Öyle bir dönemde Kutlu Adalı da sürekli sorgulardı. Onun dışında, topluma gözdağı verme olayı vardı. Bir yerde Kutlu Adalı gibi sorgulayıcı bir gazeteciyi susturma varken, ileri kesimlere de ciddi gözdağı verme vardı…
Kutlu Adalı cinayeti toplumu sessizleştirmeye yönelik bir olaydı. Adalı cinayeti derinlemesine incelenmesi gereken bir olaydı.
Faili meçhul olaylar ve Kutlu Adalı cinayetini araştırma komitesinde ben de vardım. O dönemde yapılan bombalama, kundaklama olaylarının hepsini de sorgulamıştık.”
Kutlu Adalı cinayeti yeniden gündemde… Yeni veriler, itiraflar var. Ne yapılmalı?
Ahmet Derya: “Bu dönemde Kutlu Adalı cinayeti yeniden ele alınıp, sorgulanmalıdır. Yeni veri ve itiraflar ortaya çıktı. Türkiye’de her konuşan yeni bir itiraf ortaya çıkarıyor. Sedat Peker, Mehmet Ağar ismini verdi. Kardeşi Atilla Peker’in Kıbrıs’a gittiğini söyledi. O dönemde Mehmet Ağar, Adalet Bakanıydı… Adalı katledildiğinde ise Ağar, İçişleri Bakanıydı. Bunlar önemli noktalar…İfadelerde Sivil Savunma’ya işaret ediliyor. Bunlar yeni verilerdir. Galip Mendi de Korkut Eken’in geldiğini kabul ediyor. Dosya yeniden canlanmalıdır. Bu olay aydınlatılmalıdır. Araştırılmalıdır. Türkiye’deki iktidarın takınacağı tavır önemli. Bu konunun açığa çıkması için irade ortaya konursa aydınlanır. Aktif siyasette, polis ve yargıda olanların konunun aydınlığa çıkarmak ortak sorumluluktur. Bu sadece Adalı ailesine değil, geleceğe karşı sorumluktur. Bizden çok Türkiye’nin sorumluluğu ve borcudur.”
Olay nasıl bilginize geldi?
Ahmet Derya: “Olay gecesi Girne’de misafirlikteydim. Beni aradıklarında hemen çıkıp, Lefkoşa’ya geldim. Lefkoşa’ya geldiğimde Gönyeli çemberinin orada polis beni durdurdu. Olay gecesi polis Lefkoşa’nın giriş çıkışlarını çok hızlı bir şekilde tutmuştu. Olayı gerçekleştiren arabayı yakalamak için yoldaki arabaları yokluyorlardı. Beni tanıdılar, geçmeme izin verdiler. Olay yerine gittiğimde, ceset kaldırılmıştı ama komşular oradaydı. Komşulardan bir tanesi, bana Tofaş marka bir arabanın Ecvet Yusuf Caddesi yönünde çıktığını söyledi. Kutlu Adalı’nın evinden Ecvet Yusuf’a çok kısa bir yol var. O da tek yoldur. Oradan çıkmasının bir tek nedeni olabilir… Araba en kestirme oradan çıktığında nereye çıkar? Sivil Savunma Başkanlığı’na… Sivil Savunma o dönemde operasyon merkezi olarak kullanılırdı. Bu dönemde sorgulama olacaksa, Sivil Savunma’da çalışanlar sorgulanabilir. Çünkü bu insanlar orada görevli olanlar, mutlaka hareketliliği görmüşlerdir.”