Tayfun Can Onuk
tayfuncanonuk@gmail.com
tayfuncan.com
Nutella yağ gibi akıyor, etler cızırdıyor, bisepsler şişiyor, hediyeler yağıyor ve nargileler tütüyorken sosyal medyanın üzerinize yağdırdığı pornografik içerikle mücadele etmeye hazır mısınız?
Malum olduğu üzere pornografi dendiğinde aklımıza çoğunlukla insan bedenin cinselliği ile izleyeni/göreni uyarmayı hedefleyen içerik geliyor. Eğer hayatınızda en az bir kere pornografik içerikle karşılaştıysanız, bu içerikteki uyarıcının gerçeğin abartılmasından doğduğunu da görmüşsünüzdür. Porno filmlerde oynayanların bedenleri bizim bedenlerimize, yakınlaşmaları bizim yakınlaşmalarımıza benzemez. Orada gerçeğin, gerçek olamayacak kadar abartılmış bir halini görürüz. Vücutlar gerçek olamayacak kadar biçimli, yakınlaşmalar gerçek olamayacak kadar uzundur. Canlandırılanların çoğu fiziksel olarak ya imkânsıza yakındır, ya da gerçekte keyiften çok acı verecek eylemlerdir. Ama kabul etmek gerek; abartılmış gerçeklik, gerçeğin kendisinden daha uyarıcıdır. Zaten abartılmış gerçekliğe kendinizi fazlaca maruz bırakırsanız, bir süre sonra gerçeğin kendisinden uyarılamaz hale gelirsiniz. Bu da pornografiyi çok tüketenlerin fiziksel gerçeklikte doyumsuzlukla verdiği sınavdır.
Bu girizgâhın sosyal medya ile ilişkisini sorgulamaya başladıysanız, hemen söyleyeyim. Her ne kadar ortaya çıkışı cinsellik olsa da pornografi tanımını bugün bütün abartılmış gerçeklikler için kullanabiliyoruz ve sosyal medya cinsellik dışı pek çok deneyimin pornografisi ile yüzleşmeye bizi mecbur bırakıyor. Bu yüzleşmenin etkilerinden ve akışa kapılıp gidersek ortaya çıkacak sonuçlarından bahsetmek istiyorum.
Sosyal medyada hepimiz şeffaf olduğumuza ve geri kalan herkesin dürüst olmayan paylaşımlar yaptığına inanma eğilimindeyiz. İşin özüne baktığımızda sosyal medyada paylaşım yapan herkes deneyimlerinin içinden seçerek kendince paylaşmaya değer bulduğu anları paylaşıyor. Yani, bir anı ya da deneyimi paylaşmıyorken burada çoğunlukla gerçeği gizleme gibi bir amaç yatmıyor; takipçilerin görmekten memnun olacağına inanılan deneyimlerin paylaşımına ağırlık veriliyor. Herkesin kendi gerçekliği içinden seçerek oluşturduğu bu seçilmiş gerçeklikler bütünü, abartılmış ve fiziksel gerçeklikle bağdaşmayan bir gerçeklik yaratıyor. Facebook ya da Instagram’a baktığımızda herkesin güzel, herkesin yakışıklı, herkesin zengin, herkesin popüler, herkesin eğlenceli olduğu gibi bir algıyla başa çıkmak zorunda kalıyoruz ve araştırmalar bu algının kullanıcıları depresyona ve anksiyeteye meyilli hale getirdiğini gösteriyor. Buna ayrıca başka bir yazımda değinirim.
Sosyal medya platformlarında yemekten arkadaşlığa, zenginlikten romantizme her şeyin pornografikleştirildiğini görüyoruz. Yemek videoları örneği üzerinden açıklayacak olursam, son dönemde denk geldiğiniz tatlı videolarını düşünün. İçinden litrelerce çikolata akmayan, kabarmasını an ve an izleyebileceğiniz aşırı yakın kamera açıları ile çekilmemiş, seyirciyi sondaki bir zirveye hazırlamayan, gerçekte de yapıp yiyebileceğimiz kaç tatlıya denk geldiniz (Akmanın, kabarmanın, kameranın objenin dibine girmesinin pornografik olduğunu herhalde söylemeye gerek yok)? İçine 4 kavanoz Nutella, 6 paket Oreo, 2 kilo karamel, 7 paket marşmelov falan gibi şeyler konarak yapılan ve muhtemelen iki kaşık yiyenin mide bulantısı ile bırakacağı bu tatlıları izlemek, izleyende porno izlendiğinde olana yakın bir uyarılma yaratıyor. Kek kesildiğinde içinden sıvı çikolatanın akması, tost ikiye bölündüğünde kaşarın uzaması, makarna tabaktan alınırken peynirin sünmesi, et cızırdarken kameranın yağın balon balon patlamasını bile gösterecek kadar yakınlaşması yemekle kurduğumuz ilişkiyi, pornografik bir ilişkiye çeviriyor. 2 kişinin oturduğu masaya döşenmiş 10 kişiyi doyuracak miktarda etin servis edilmesinden önce servis edecek kişinin bıçaklarla yaptığı garip ve maço şov, yemeğin üzerine yenecek havuç dilimi baklavanın arasına dondurma konması için garson tarafından sergilenen ritüel, çiğ eti okşamak, tokatlamak… Yemeği pornografikleştiren ve kendinden önce bunu yapanların önüne geçmek için yeni bir dokunma noktası (mesela eti tokatlamak gibi fetişçi bir gönderme) arayan yüzlerce içerikle örülü etrafımız. Bunun gelebileceği en uzak noktayı ifade etmesi açısından masadaki tatlının eksik bileşeni olan sıvı çikolatanın uçan balon dekorlu bir drone tarafından masaya gelmesi ve müşterinin açtığı musluktan tabağa akması örneğini versem yeter sanırım.
Bu görüntülerin hepsi çok uyarıcı. Masa dolusu etler, cızırtılar, uzayan peynirler, akan çikolata, bıçaklarla kesme tahtasında yapılan erkeksi gösteriler izleyenin ağzını sulandırmayacak cinsten değil. Bu yemek pornosu diyebileceğim içeriğe ne kadar maruz kalacağınız da tamamen size kalmış; 3 dakika da izleyebilirsiniz, 2 saat de. Özellikle de bu içerikleri hikâyeler ekranından izliyorsanız zaten siz bir şey yapmadan biri bitip diğeri başlayacağından saatlerce akan çikolata, sünen peynir ve tokatlanan et izleyebilirsiniz fark etmeden. Sonra ne olur? Sonra mutfağa geçip kendinize köfte pilav koyduğunuzda içinizde bir tatminsizlik belirir. Çok porno izleyenlerin gerçek partnerlerinin kusurlu ama gerçek vücutlarından uyarılamaması gibi siz de izlediğiniz onca yemek videosundan sonra tabaktaki köfte pilavla tatmin olamazsınız.
Şimdi bu anlattığım abartılmış gerçekliğin hayatın her sahasında olduğunu düşünün. Abartılı ilanı aşklar, spor salonu aynalarında çekilmiş abartılı vücut fotoğrafları, “Bugün tanışmamızın 62. günü için Paris’e uçtuk” gibi romantizm gösterileri, bitmeyen doğum günleri, her daim kalabalık arkadaş grupları, limuzinlerin içinde içilen viskiler, karpuzun içine yapılmış ürkütücü görkemde nargileler, “Gizli bir hayranım yine hediye yollamış” paylaşımları, şişen bir kol kasının yakın odakla çekilmiş yavaş çekim videosu… Sosyal medyanın her şeyi porno nesnesi yapacak gücü var. Yemek ya da arkadaşlık, para ya da popülerlik… Maddi ya da manevi her şey sosyal medyada abartılı bir gösteriş gerçekliğine dönüşebilir. İzledikçe, gördükçe ekrandaki paradan, arabadan, arkadaşlıktan, aşktan, romantizmden, bedenlerden uyarılacaksınız. Uyarıldıkça daha çok görmek isteyeceksiniz, bu uyarandan uzak kalmak keyfinizi kaçıran bir deneyim olacak. Can güvenliğinizi tehlikeye attığını bile bile araba sürerken dahi göz ucuyla bir bakacaksınız mesela.
Sonra? Sonra sizin gerçek, gerçek olmasının haklı bir sonucu olarak kimi yeri kusurlu, kimi yeri ışıltısız, kimi yeri pürüzlü hayatınızı tatmin edemeyen, uyaramayan, keyif vermeyen bir uyaran haline gelecek. Aşkınız Facebook’takilere göre çok sönük, bedeniniz Instagram’dakilerin yanında çok çirkin kalacak.
Bunu sadece ben demiyorum. Sosyal medya kullanımının bireyin öz değer algısını negatif etkilediğine dair çok araştırma var, yazmaya devam edeceğim. Lütfen sosyal medyayı gözlemlerken oradaki gerçekliğin herkesin en seçilmiş deneyimlerinden oluştuğunu kendinize hatırlatın. Kimsenin gerçekliği tek başına o denli parlamıyor ama seçilerek paylaşılmış anlar bir araya gelince, hayatımızın asla yarışamayacağı abartılı, ışıl ışıl, şehvet dolu bir pornografi çıkıyor ortaya.