Bugünkü yazımda hükümetimizin geçen hafta tahsili gecikmiş sosyal sigorta primi alacaklarına yönelik affını ve sosyal güvenlik sisteminin, insanın yaşam kalitesi açısından önemine değinmek istiyorum.
Sosyal güvenlik, kişilerin bugünlerini ve yarınlarını güvence altına almayı ve kişileri hayatları boyunca karşılaşacakları risklere karşı korumayı hedefleyen bir sistemdir. Sosyal güvenlik harcamaları ise bir ülkede sosyal bütünleşmeyi, insani gelişimi ve yaşanabilirliği tesis ederek geniş tabanlı ve eşit bir büyüme politikasına önayak olan çok önemli bir araçtır. Ayrıca sosyal güvenlik harcamaları, ekonomilerde otomatik bir istikrar sağlama işlevi görerek toplumları yaşanması muhtemel ekonomik dalgalanmalara karşı güvence altına alır. Bununla birlikte, toplumların beşeri sermayesini çeşitli risklere karşı koruyarak yoksullukla mücadelede de önemli bir görev üstlenir. Sosyal güvenlik harcamalarına kaynak oluşturan fon ise işveren ve çalışanın sosyal sigorta prim katkılarından oluşur. Dolayısıyla işveren ve çalışanın mükellefiyetleri çerçevesinde yaptıkları ile bu katkıların ilgili mevzuatlar çerçevesinde ödenmesini sağlamak ve denetleyip düzenlemek de hükümetin ilgili bakanlığının temel görevleri arasındadır.
Malumunuzdur ki, geçtiğimiz günlerde sosyal sigorta borçları ve cezalarıyla ilgili, 2000-2019 yıllarını, yani 20 yıllık çok uzun bir süreyi kapsayan tahsili yapılamamış ödemelere ilişkin bir değişiklik yasası, yani af düzenlemesi, Meclisimizden geçti.
Bu tip af düzenlemelerinin, hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde uygulanmakta olduğu bilinen bir gerçektir. Tahsili yapılmamış ister vergi ister sosyal güvenlik alacaklarıyla ilgili afların, devlet gelirlerini artırarak devlete nakit girişi sağlaması, ayrıca ilgili idarenin ve yargının yükünü hafifletmesi gibi faydaları da bulunmaktadır. Ancak bu tip afların, mükelleflerin sosyal güvenlik prim ödeme mükellefiyetleriyle olan uyumunu azaltması, tekrar af çıkması beklentisiyle hareket ederek mükellefiyetlerini zamanında ödememeleri ve böylece de ödeyen mükelleflerin cezalandırılması gibi adalet ve eşitlik ilkelerine uyumsuz zararlı sonuçları da bulunmaktadır. Bununla birlikte, mükellefiyetlerini yerine getirmeyenlerin yasal çerçevede oluşan cezalarının sürekli olarak affedilmesinin ise, kanunlara olan güvenin sarsılmasına ve azalmasına neden olduğu hususu, dünyanın her yerinde yüzleştiğimiz bir tecrübedir. Öte yandan siyasi çıkar güdüsünün, bu alandaki tartışmalara konu olan af mekanizmasının sık kullanılmasının nedenlerinden biri olduğu da, günümüz gerçeklerindendir.
Peki, bu afların gerçekten gereksinim duyulduğu haller yok mudur? Pek tabii vardır. İdari açıdan, birikmiş ve tahsili giderek güçleşen alacakların kısmen de olsa tahsiline imkân sağlaması, sonuçlandırılmamış ve sonuçlandırılması fazla zaman alacak işlemlerin eritilmesi ve idarenin birikmiş iş yükünün azaltılması bakımından bahsekonu aflar fayda sağlamaktadır. Dolayısıyla af konusuna yaklaşım; eğer bir devletin tahsil edemediği alacakları varsa ve bu alacaklar devamlı çoğalıp birikiyorsa, af yasası düzenlemeden önce yapılması gereken birinci iş, buna sebep olan unsurların araştırılıp teşhis edilmesi olmalıdır. Sözkonusu teşhis çerçevesinde, teknik ve idari gerekçelendirmenin yapılıp, idari ve teknik reform süreçleri afla birlikte ele alınıp öngörülebilmelidir. Dolayısıyla, mevcut sosyal güvenlik sistemindeki karışıklıkları gidermeyi teminen, aksayan yapıyı düzeltmek ve köklü bir değişiklik yapabilmek amacıyla, geçmiş dönemlerin tasfiyesini gerçekleştirmek için aflar gerekli ve faydalı olabilmektedir.
Diğer yandan, eğer aftan yararlanan bir mükellef, af sonrasında hiçbir şeyin değişmediğini, sosyal güvenlik primi ödememeyi teşvik eden faktörlerin hâlâ varlığını sürdürdüğünü görecek olursa, haliyle, davranışlarını değiştirmek için bir neden göremeyecektir. Dolayısıyla, af yasa uygulamalarının başarılı sonuçlar içerebilmesi, af kanunu uygulanırken, affa neden olan faktörlerin ortadan kaldırılmasını sağlayacak ek önlemlerin alınması ve gerekli reformların yapılmasıyla mümkündür.
Sonuç olarak söylemek isterim ki, geçtiğimiz hafta Cumhuriyet Meclisimizden geçen, “Sosyal Sigortalar Değişiklik Yasası” olarak bilinen, 2000-2019 yılları arasında birikmiş sosyal sigorta prim borçları ile gecikme zamlarına ilişkin yasa tasarısı, bir kısım devlet alacaklarını af kapsamına alırken, herhangi bir kurumsal veya sosyal gelişim içeriği maalesef taşımamaktadır. Dolayısıyla, sosyal güvenlik sistemi içerisindeki mükellefiyetlerin ödenmeme sorununun, önümüzdeki yıllarda daha da büyüyerek, siyasi istismara açık bir şekilde karşımıza çıkmasının kaçınılmaz bir sonuç olacağını düşünüyorum.