Dünya çapında Covid-19 hastalığıyla beraber oluşan, yönetim biçimlerine dair yeni düşünceler var. En çok konuşulanların başında virüs sonrası ‘daha baskıcı’ mı, yoksa ‘daha demokratik’ yönetimlere mi yol alınacağı sorusu geliyor.
Bu konuda şöyle bir tablo oluşuyor.
Halihazırda demokrasi notu sınıfı geçmez durumda olan, daha totaliter düzenlerde baskı ve dikta eğilimleri artış gösterecek. Monolitik yapılar virüsü kendi lehlerinde bir ‘fırsat’a çevirmek isteyecekler. Demokrasinin kurum ve kurallarıyla işlemediği otoriter rejimlerin başındaki kadrolar, koltuklarını sağlama almak için Covid nedeniyle oluşan sosyal, ekonomik krizi bir ‘baskı aracı’na dönüştürebilirler.
Unutmamak gerekir ki böylesi ‘çareszilik’ hallerinde yönetimlerin yetkileri daha da merkeze ve tekele toplama girişimleri halk nezdinde fazla bir rezistans görmez.
Can havliyle hayatta ve ayakta kalmak isteyen insanların demokrasiyi, özgürlükleri, hakları düşünecek hal ve mecali olmayabilir. Buna hali ve mecali olanların sesi ise yeterince duyulmayabilir.
‘Virüsle mücadele’nin yüzü suyu hürmetine hükümetlerin ‘olağanüstü yetkilerle donatılması’ çok kolay kabullenilebilinir.
İşin özü, demokrasisi iyi seviyede olmayan ülkelerin daha da otoriterleşmesi en büyük olasılıktır.
Hatta kimi yazar ve düşünürlere göre ABD gibi ülkelerde dahi çok daha katı, ötekileştirici, emekçiyi ve yabancıyı, yani ezilen sınıfları daha kötü koşullara zorlayacak tedbirler gündeme gelebilir, hatta gelmeye başladı bile…
***
Peki ama bir yanda bu tür ‘pesimist’ yaklaşımlar varken, diğer tarafta da Corona virüsü sebebiyle toplumların kafasına ‘dank’ etmiş gerçekliklerin yarattığı bambaşka bir ‘umut ışığı’ yok mudur?
Aslında fazlasıyla vardır!..
İster gelişmiş bir ekonomi ve demokrasiye sahip olsun, ister ‘üçüncü dünya’ kategorisinde yer alsın, her seviyedeki ülkelerde Corona’nın öğrettikleri, gösterdikleri, anlattıkları, yüzümüze vurdukları vardır.
Nelerdir bunlar?
Sağlığa ciddi kaynak ayrılmasının şart olduğu…
Sosyal katmanlar ve sınıflar arasındaki uçurumun kabul edilebilir ve sürdürülebilir olmadığı…
Toplumsal ve küresel dayanışmanın, barış ve işbirliği ortamının kaçınılmazlığı…
Sosyal, hatta sosyalist devletin gerekliliği!..
***
Corona virüsünün verdiği mesajları bu şekilde okumanın ve buna uygun politikalar geliştirmenin zamanıdır.
Sol partiler ‘durum tespiti’ yapmalı ve ‘yeni politikalar’ geliştirip bunu kitlelerle paylaşmalıdır.
Başta ezilen sınıflar olmak üzere, herkesin ‘Bu dünyada benim de sağlıklı, huzurlu yaşama hakkım vardır’ mesajına ihtiyacı vardır.
‘Eski normale dönmek’ yerine ‘yeni, ama insanca bir normal’i hedeflemek gerekiyor.
Hayal etmek, tasarlamak ve nasıl hayata geçirileceğinin planlarını yapmak…
Kısacası sol siyasetin ve sosyalistlerin sesini çıkarma vaktidir.
Çünkü aslında Corona krizi kapitalizmin ve sömürücü-savaşçı sağ siyasetlerin iflasıdır.