“Reel sosyalizmin çökmüş olması sosyalizmin öldüğü anlamına mı gelir?” tartışmalarıyla büyüdü bizim nesil. Öyle olsaydı pek çok ülkede demokrasi dışı bölgesel unsurların hassasiyetleri kaşıma operasyonlarıyla sosyalistlerin siyasal alanda etkisizleştirilmesi girişimlerine tanıklık eder miydik 20 yıllık dönemde?
Halklar günümüz koşullarına uygun bir ekonomik sisteme geçişi sağlayabildikleri ve ekonomik bir fonksiyona kavuşabildikleri oranda varlıklarını sürdürebiliyorlar. 20 yılda küresel düzeyde sosyalistler serbest piyasaya alternatif bir model yaratamadılar ancak halkların varoluş mücadelesinde ve demokrasi ve insan hakları gibi değerlerin ilerletilmesinde sosyalistlere büyük görevler düştü, düşmeye de devam ediyor.
Somut koşulların somut tahlilini yaparak “insan için” çalışan kitlesel sosyalist hareketler, fırsatları ve tehditleri akıl yoluyla saptayıp sınırları sonuna kadar zorlayabiliyorlar...
Yeni dünya düzeni, demokrasiyi, sosyal adaleti, insani gelişmeyi ve daha pek çok sosyalist (toplumcu) değeri dışlamıyor. Eşitsizliklerin üzerine gitmek, gelir dağılımındaki adaletsizlikleri ortadan kaldırmaya dönük önlemler almak, çevreyi korumak, toplam kaliteyi ve toplam ahlâkı tesis etmek için hâlâ sosyalistlere büyük görevler düşüyor. Tecrübeler gösteriyor ki demokrasi dışı unsurlar etkin olduğu oranda dünya ve Kıbrısımız mağdur kesimler için daha da yaşanamaz bir hâl alıyor.
Kamu yararını gözeten, sosyal adalete inanan, milyonlarca insanın ezilip un ufak edilmesinden rahatsızlık duyan, ezilenlerin yükünün hafifletilmesi gerektiğini düşünen bireyler var oldukça, sosyalizm ölmez. Bireyler pek çok olanak üzerinden değerlerini yaşayarak ve yaşatarak varlıklarını sürdürebilirler. Ancak çeşitli operasyonlarla sosyalist partilerin ilericilik vasıflarının yine kendi içinden zayıflatılmasına sosyalist bireyler kitlesel düzeyde engel olamazsa, işte bu, sosyalizmin siyasal alanda gittikçe etkisizleşmesine sebebiyet verir.
Halkımız, “Bugünü kavradık ve bu koşullarda güçlü bir halk olabiliriz” diyebildiği oranda varlığını geleceğe taşıyabilecektir. Bunu yeterince güçlü bir şekilde diyemiyorsak, sebebi, Kıbrıslı Türklerin kendi ayakları üzerinde durmasını istemeyen Türkiye derin devleti ve güneydeki hâkimiyetçi zihniyetin üzerimizdeki etkileridir. İhtiyaç, ekonomik krizden çıkıp demokratik bir düzen inşa etmektir. Devrimci bir zihniyetle bunu ele almak ve değişimi gerçekleştirmek en başta solcuların görevidir. Kurulacak yeni yapı, serbest piyasa ekonomisine alternatif bir model içermeyecektir belki ama sosyalistler doğru zamanda doğru katkıları yapabildiği ve liderliğe oynayabildiği oranda her alanda eşitliğin gözetileceği çok daha toplumcu (sosyalist), adil ve demokratik bir düzen yaratmamız mümkündür. Bunun birinci koşulu, bölgemizdeki değişimleri ve üzerinde oturduğumuz müthiş potansiyeli fark etmemiz, sorumluluk bilinciyle ve yapıcı bir içerikle geleceği kurmaya talip olup romantizmden, vehimlerden ve önyargılardan kurtulmamızdır.
Burada üç tespit çok önemlidir. Birincisi, halk iradesine dayalı bir iktidar için demokratikleşme şarttır. Tecrübeler göstermiştir ki Türkiye derin devleti ve güneydeki hâkimiyetçi zihniyet ilericilerin siyasi etkinliğinden rahatsızlık duymaktadır ve her yolla siyasi irademizi etkilemeye çalışmaktadır. Hâlbuki bölgemizdeki gelişmeler kendi ayakları üzerinde duran bir halk olmamızın önündeki engelleri aşmamıza müsait bir ortam yaratmaktadır. İkincisi, yeni demokratik düzenin eşitlikçi değerlerle donatılarak inşa edilebilmesi amacıyla sosyalistlerin gerekli irade ve motivasyonu geliştirmesi ve halk desteğiyle iktidara alternatif yaratması zorunluluğudur. Üçüncüsü, sol üzerine düşeni yapamaz ve değişimin liderliğini kaptırırsa, sağ, üzerinde oturduğumuz potansiyeli devleti fetişleştirerek ve çözümsüzlüğü kalıcılaştırmak amacıyla kullanmaktan imtina etmeyecektir. Bu üç tespiti yapmadan sadece “çözüm” diyerek yol almaya çalışacak bir sosyalist hareket, statükonun sol versiyonu olmaktan kurtulamayacaktır.
Sosyalizm ölmedi. Kitlesel mücadeleye inanan sosyalistler, 41 yıldır yaptıkları gibi halkın içinde, halkla kol kola, her bir bireyin günü doğru okumasına demokratik tartışma kültürü ile katkısını yapacaktır...