“Soykırımın sevgili çocukları... Raymond Strauss’un öyküsü...”

Sevgül Uludağ

“Soykırımın Sevgili Çocukları” başlıklı sosyal medya sayfası, her gün, soykırımda yaşamını yitirmiş olanların öykülerini, çizimlerle ve fotoğraflarla yayımlıyor. 
Geçtiğimiz günlerde yayımlanan Raymond Strauss’un öyküsünü, okurlarımız için derleyip Türkçeleştirdik. Öykü şöyle: 
“Bu yazıyı lütfen Raymond Strauss’un anısına paylaşınız, kendisi 1939 yılında Fransa’da yaşayan genç bir adamdı...
Biliyorsunuz, bu sosyal medya sayfasında, daha küçük çocukların öykülerini yayımlamaktaydım ancak Raymond’un hikayesi o kadar ilgi çekiciydi ki, bunu paylaşmak istedim.
Raymond Strauss, 1926 yılında Brezilya’nın Sao Paulo kentinde dünyaya gelmişti. 14 yaşına geldiğinde Fransa’da Strazburg Üniversitesi Bilim Departmanı’nda öğrenci olarak kaydolmuştu. Bu son derece başarılı çocuktan ötürü ailesi kim bilir ne kadar gurur duymuştu...
Raymond Strazburg Üniversitesi’ne geldiğinde bu bina oldukça eski ve saygıdeğer bir kurumdu, 300 yıldan fazla bir süre önce kurulmuştu üniversite. 
1939 yılı sonbaharında Nazi Almanlar geldiğinde bu üniversitenin tümüyle terkedilmiş vaziyette olduğunu tahayyül etmek kolay değil, Strazburg’un tümü de ve Alsas bölgesinin çok büyük bölümü de boşaltılmış vaziyetteydi... 
Strazburg, Majino Hattı’ndan yalnızca üç mil ötedeydi, bu hat, Fransa ile Almanya’yı ayıran sınırdı... 
Henüz 1936 yılından beridir, eğer savaş ilan edilirse, Fransız nüfusun buradan boşaltılmasına yönelik bir plan mevcuttu. İnanılmaz biçimde 300 bin Alsaslı, Eylül 1939’da bu bölgeden tahliye edilerek Fransa’nın güney batısına taşınmıştı.
Strazburg Üniversitesi de olduğu gibi boşaltılmış ve Clermont-Ferrand’a taşınmış, öğrenciler öğrenimlerine burada devam etmişlerdi... 
Strazburg’ta terkedilmiş olan kampüs ise Strazburg Reich Üniversitesi’ne dönüştürülmüş ve anında insanlar üzerinde canice deney projeleri yürütülen bir yere dönüşmüştü... Burası 1945’te savaştan sonra Fransızlar’a devredilene kadar da bu işlevini sürdürecekti...
Peki ya Clermont-Ferrand’ta oluşturulmuş üniversiteye ne olacaktı? 21 Haziran 1940 tarihine kadar fonksiyonunu sürdürdü, ta ki bir Panzer bölüğü kente girene ve kentin belediye binasında işgal hükümetini oluşturana kadar... Elbette derhal Yahudiler’in ve “istenmeyenlerin” deport edilmelerine başlanacaktı...
Bu noktadan sonra tarihin sisleri arasında genç Raymond’un başına neler geldiği puslanıyor – bilinen tek şey, 3 Şubat 1944’te 67’nci Konvoy ile deport edildiğidir... Dünyanın öteki yarısındaki ailesi kim bilir ne büyük bir dehşet içinde ondan bir haber beklemiş, kim bilir nasıl da umutlarını diri tutmaya çalışmışlardır... 
Raymond, Auschwitz’te öldü, hangi tarihte öldüğü bilinmiyor... Anısı hep yaşasın...”


Raymond Strauss



Auschwitz Toplama Kampı, şimdilerde bir anı merkezi...

(“Beloved Children of Holocaust – Mary Burkett). 


“Gazze'deki resmi ölü sayısı bir yalandır. Kayıp sayıları çok, çok daha yüksek...”

 Jonathan Cook/AVLAREMOZ

Gazze’de bildirilen ölüm sayısı bilinen tüm ölçütlere göre çok düşük. Bunu özellikle İsrail’in savunucuları rakamların şişirilmiş olduğunu ima etmek için yoğun bir şekilde dezenformasyon kampanyası yürütürken vurgulamak gerekiyor. 6 Mayıs’ta, İsrail’in katliamının yedinci ayında, 34.735 ölü olduğu bildirildi. Bu, her ay ortalama 4.960 Filistinlinin öldürüldüğü anlamına geliyordu.
Bugün, yaklaşık üç ay sonra, bildirilen ölüm sayısı 39.400’e ulaştı, yani 4.665 kişi arttı. İstatistikçilerin bunu söylemesine gerek yok, artış doğrusal olsaydı, beklenen ölüm sayısı şu anda 49.600 civarında olurdu. Yani en basit hesaplamayla bile ölü sayılarında açıklanmaya muhtaç büyük bir açık var.
Aslında bu farkın gerekçeleri ortada. İsrail, Gazze’nin kurumlarını ve hastaneler de dahil olmak üzere tıbbi altyapısını aylar önce yok etti. Gazze’deki yetkililerin İsrail tarafından kaç Filistinlinin öldürüldüğünü takip etmesi imkansız hale geldi. Ölümlere dair rakamlar, İsrail’in Gazze’deki hastaneleri yıkmayı tamamladığı ve bölgedeki sağlık personelinin çoğunu kaçırdığı bahar aylarında yavaşlamaya başladı.

21 BİN ÇOCUK KAYIP... 
Bir ay kadar önce Save the Children, İsrail tarafından öldürüldüğü bilinen 16 bin çocuğa ek olarak Gazze’de yaklaşık 21 bin çocuğun kayıp olduğunu belirtti. Birçoğunun molozların altında yalnız ve korkunç bir şekilde yavaş yavaş boğularak ölmüş veya susuzluktan yavaş yavaş ölmüş olması muhtemel. Ancak yine de bu şok edici rakamların bile çok düşük olma ihtimali yüksek.

BÜYÜK RESME BAKMAK... 
Doğrusal figür büyük resmi tamamen kaçırıyor. Nasıl?
1. Çünkü devam eden İsrail bombardımanlarına ek olarak, Filistinliler üç aydır yoğunlaşan bir kıtlığa katlanmak zorunda kaldılar. Kıtlığın devam ettiği her gün, bir önceki günden daha fazla insan ölüyor. Kıtlık sebebiyle ölümler doğrusal değildir, geometriktir. Dün açlıktan beş kişi öldüyse, bugün 20 kişi, yarın da 150 kişi ölecektir. Uzun süreli kıtlıklar böyle işler. Ne kadar uzun süre aç kalırsanız, açlıktan ölme olasılığınız o kadar yüksek olur.
2. Çünkü İsrail hastanelerini ve tıbbi kurumlarını yıktıktan sonra Filistinliler üç ay daha tıbbi bakımdan mahrum kaldılar. Diyabet, astım, böbrek sorunları, yüksek tansiyon gibi kronik bir hastalığınız varsa, tıbbi yardım almadığınız süre uzadıkça tedavi edilmeyen bir rahatsızlıktan ölme olasılığınız o kadar artar. Tekrar ediyorum, bu gibi durumlarda ölüm oranı doğrusal değil, geometriktir.
3. Çünkü tıbbi bakımın olmadığı yerlerde günlük hayatta başınıza gelen her türlü şey daha tehlikeli hale gelir. Doğum yapmak buna dair en belirgin örnek olsa da, kesik ya da sıyrıklar bile ölüm cezasına dönüşebilir. Dolayısıyla Filistinlilerin İsrail’in Gazze’ye karşı savaşının ilk altı ayına göre daha az tıbbi bakıma erişebildiği gerçeği göz önüne alındığında, katliamının başlarına göre daha fazla sayıda insanın öldüğü söylenebilir.
4. Çünkü, tam olarak aynı sebeplerden ötürü, İsrail’in devam eden bombardımanlarında yaralananların, daha önceki saldırılarda benzer şekilde yaralananlardan daha kötü bir kadere sahip olması muhtemeldir. Daha az doktor, daha az tedavi şansı, yaralarınızdan ölme şansınızın daha yüksek olması anlamına gelir.
5. Çünkü biliyoruz ki sağlıksız koşullar, su ve yiyecek eksikliği, nüfusun zayıflamış sağlık durumu ve hastanelerin yıkılması sebebiyle artık salgınlar patlak veriyor. DSÖ zaten olası bir çocuk felci salgını konusunda uyardı, ancak henüz izole edilip tanımlanmamış kolera, tifo ve dizanteri gibi başka hastalıkların da ortaya çıkacağı kesin. İnsanların sağlık durumu bu kadar tehlikeye girdiğinde, sıradan bir soğuk algınlığı bile öldürücü olabilir.
Geçtiğimiz ay araştırmacıların The Lancet tıp dergisine yazdıkları mektupta, Gazze’deki ölü sayısının büyük olasılıkla çok düşük sayıldığı, eldeki ölü sayıların dahi gerçekleri yansıtmadığı uyarısı yer alıyordu. Onlar, yukarıda saydığım türden dolaylı ölümlerin, İsrail bombalarından kaynaklanan doğrudan ölümlerin yanı sıra hesaba katılması gerektiğini savunuyorlardı.

SAĞLIKSIZ KOŞULLAR VE KITLIK... 
Önümüzdeki aylarda sadece bombardımanların yanı sıra tıbbi bakım eksikliği, sağlıksız koşullar ve kıtlık nedeniyle öleceklerin toplam sayısının 186 bin, yani nüfusun yüzde 8’i olacağını çok muhafazakar bir tahminle öngörüyorlar. Ancak bu rakam, İsrail’in mevcut katliam ve açlık politikalarının derhal durdurulacağını ve uluslararası örgütlerin acil yardım getirebileceğini varsayıyor. İsrail’in bunların olmasına izin vereceğine ve Batılı devletlerin İsrail’e bunu yapması için baskı yapacağına dair hiçbir işaret yok.

ÖLÜ SAYISI 600 BİNE ÇIKABİLİR... 
Tıbbi araştırmacılar daha az muhafazakar bir tahminin Gazze’deki ölüm sayısını nihayetinde 600 bine veya nüfusun dörtte birine yakın bir sayıya çıkarabileceğini öne sürüyor. Bu rakamlar da İsrail’in derhal rotasını değiştireceğini varsayıyor. Ayrıca, öldürülen her kişinin yanında birkaç kişinin sakat kaldığını veya ağır yaralandığını unutmayın. Güncel rakamlar 91 binden fazla Filistinlinin yaralandığını bildiriyor. Bunların çoğunun uzuvları eksik. Ancak yine de, bunun da büyük bir eksik sayım olması muhtemel.

ÖLÜLER SAYI DEĞİL... 
Bu rakamlar ne kadar yürek parçalayıcı olsa da, bunlar sadece sayılar. Ancak ne yazık ki Gazze’deki ölüler sayı değil. Ölenler, yarısı çocuk olmak üzere hayatları söndürülmüş, potansiyelleri sonsuza dek silinmiş, sevdikleri her şeyi tüketen bir kederle baş başa bırakılmış insanlardı. Birçok kurban büyük acılar içinde tek başına öldü ya da akıl almaz ızdıraplara katlanmak zorunda kaldı. Hiçbirinin hayatı bir grafikteki soğuk istatistiklere indirgenmemeli. Ne yazık ki bulunduğumuz yer burası olduğuna göre en azından rakamların gerçeği yansıtmadığını, İsrail’in barbarlığının gerçeğe göre çok küçük gösterildiğini ve gerçeklikten uzak bir rehavet içinde bulunduğumuzu belirtmemiz gerekiyor.



(Jonathan Cook tarafından İngilizce olarak kaleme alınan makale, Avi Haligua tarafından Türkçe’ye çevrildi, AVLAREMOZ’da 11.8.2024’te yayımlandı...)