Kıbrıs Rum Dışişleri Bakanı Yannakis Kasulidis Sputnik’e verdiği mülakatta “Partonejenez ya da bakire doğum” tartışmasına yeni bir boyut getirdi.
Kasulidis’e göre Kıbrıs sorununun çözümü ile evet yeni bir devlet kurulacak. Bu devlet ne Kıbrıs Cumhuriyeti ne de KKTC olacak. Bu yeni devletin adı ne isterse olsun öncekinin devamı olacak. Yani Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği’nin dağılmasından sonra kurulan Rusya Federasyonu geçiş modeli, ya da Çarlık Rusyası’ndan SSCB’ye geçiş modeli olacak.
Kasulidis Rum tarafından gelen bütün eleştirilere rağmen Kıbrıs Cumhuriyeti’nin çözümden sonra feshedilmeyeceğini ama devam da etmeyeceğini, bunun mümkün olmadığını cesaretle açıkladı.
Kasulidis açıklamasında “Çözümden sonra Kıbrıs'ta yeni bir durum oluşacak. Ada’da bir federasyon tesis edilecek. Kıbrıs Cumhuriyeti federal bir yapıya sahip değil. Kıbrıs Cumhuriyeti üniter bir devlettir. Referandumda yeni bir Anayasa oylanacak” dedi.
Gerek Kasulidis’in bu mülakatında söyledikleri, gerekse de Rum hükümet sözcüsü Hristodulis’in geçtiğimiz günlerde “Mülkiyet sorunu çözülürse Kıbrıs sorunu çözülmüş demektir” yönündeki açıklaması Kıbrıs sorununun gerçekten çözüm sürecine girdiği yönündeki umutlarımızı yeşertmektedir.
Mülkiyet sorunu elbette önemli bir sorundur. Kıbrıs sorununun en önemli parçalarından biridir. Ama her şey değil.
Ben mülkiyet hakkının temel insan hakkı olduğunu düşünmüyorum. Bana göre parayla alınıp satılabilen herhangi bir şey temel insan hakkı olamaz. En temel insan hakkı yaşama hakkıdır. Hiçbirşey bundan daha önemli olamaz.
O nedenle eğer Hristodulis’in söylediği gibi Kıbrıs sorununun diğer başlıkları halledilmiş ve yalnızca mülkiyet başlığı kalmışsa önemli sorun kalmamış demektir. Üç aşağı, beş yukarı anlaşırsınız. Alt tarafı paradır. Kesenin ağzını biraz açarsınız ve bireyin mülk hakkına saygı babında onu tatmin edecek bir noktaya gelirsiniz.
Mülkiyet konusu yalnızca kuzeyde mal bırakan Rumları ilgilendiren bir konu değil. Bu konu hem Kıbrıslı Rumları, hem de Kıbrıslı Türkleri ilgilendirmektedir.
Çünkü Rumlar kuzeyden güneye göçerken evlerini ve mallarını bırakarak gittikleri gibi, birçok Kıbrıslı Türk de 1974’de güneyde mal bırakarak kuzeye gelmek zorunda kaldı.
Kimse bu göçü isteyerek yapmadı. Kimse kuzeyden güneye, ya da güneyden kuzeye kendi isteği ile gelmedi. O dönem yaşananlar insanları buna zorladı.
Şimdi bir kısım insan güneyden gelen Kıbrıslı Türkler eşdeğer karşılığı mallarının yerine başka mal, mülk aldı demesin. Aradan 41 yıl geçti ama hala elinde puanlar bekleyen insanlar var.
Bu nasıl oldu diye de sakın ha sormayın. Bu ülkede birçok konuda olduğu gibi bu konuyu da maalesef yüzümüze gözümüze bulaştırdık. Bir inciri eşdeğer sayarak karşılığında dönümlerce arazi verildi.
Nasılsa 500 bin dönüm bırakmış, 1 milyon 500 bin dönüm bulmuştuk. Herkese yeter de artardı. Ama yetmedi. Şimdi bunu nasıl çözeceğiz? Sil baştan mı yapacağız, yoksa herkes elindekini ödeyerek alacak mı?
Bu konu henüz bir netlik kazanmadı. Ama ben tekrar etmek istiyorum parayla alınıp satılan bir şey için çözüm süreci engellenmez diye düşünüyorum. Neticede bir biçimde uzlaşılır.
Kasulidis bu konuda “Mülkiyet konusunda kişisel haklar tanınmış ve müzakereler bu temelde başlamakta. Öte yandan, 41 yıl boyunca, farklı idareler altında, ayrı biçimde karşı karşıya kalmış olduğumuz bazı gerçeklikler de söz konusudur. Bununla beraber Avrupa hukuku ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararları yol göstericimiz olacaktır. Her durumda mülkiyet meselesini kökten halledecek bir sihirli değneğimiz yok. Kişisel olarak bu konunun toplum hayatımızda büyük galeyana sebep olacağını düşünmemekteyim” diyor.
Son olarak Kasulidis TC kökenli yurttaşlarla ilgili de çok önemli açıklamalarda bulunuyor. AB müktesebatına bağlı olduğumuzu düşünüyorum diyen Kasulidis “bu muktesebat bu gibi durumları gözden kaçırmamakta. Ada’da yıllarca yaşamış, burada evlenmiş, ev bark sahibi olmuş insanlarla diğer kategoriler farklıdır. Demek istediğim meselenin kategorileştirme yoluyla ele alınacağıdır” dedi.
Yani kuzeydeki çözüm karşıtlarının iddia ettiği gibi çözümden sonra kimse gemilere doldurularak geri gönderilmeyecek. Adada yıllarca yaşamış, burada doğmuş büyümüş, evlenip çoluk çocuk sahibi olmuş insanların insan hakkını gözetmeyen bir çözüm zaten çözüm olmaz. Kasulidis de bunu söylüyor.