Kayıplar Komitesi yetkilileriyle, bir kez daha St. Hilarion bölgesine gidiyoruz…
Amaç: St. Hilarion bölgesinde bulunan olası bir toplu mezarın yerini belirlemeye çalışmak… Bu konuda görgü şahidi olan bir okurumuzla buluşmak…
Kaç kez daha St. Hilarion’a doğru bu yokuşlardan tırmanacağız?
Kaç kez buralara geldik?
Yazın kaynar sıcağında, kışın soğuğunda buralardaydık, ilkbahar ve sonbaharda…
Yıllar, tarihler değişti ve işte gene buradayız…
Gezmek için değil, bu bölgede “kayıp” edilmiş insanlar için buradayız…
Farklı şahitlerle geldik hep buraya, “kayıplar”ın nerede gömülü olabileceğine ilişkin bilgi toplamak için, olası gömü yerleri göstermek için…
St. Hilaron olduğu gibi çok zor bir bölge çünkü burası genelde bir askeri bölge – askeri kamplara elinizi kolunuzu sallayarak giremeyeceğiniz bir bölge, askeri bir bölgede olası bir gömü yerini gösteremeyeceğiniz bir bölge…
Sayın Mustafa Akıncı’nın Kıbrıslıtürkler’in liderliğine seçilmesiyle birlikte, askeri bölgelerdeki olası gömü yerleri konusunda bir tür “yumuşama” oldu ve bu da son derece olumlu bir gelişme ancak bu yeterli değil çünkü insanların bu bölgede “kayıp” edilmesinin üstünden neredeyse yarım asır geçmiş… 1963’te “kayıp” edilmişlerse, aradan 53 sene geçmiş… 1974’te “kayıp” edilmişlerse, aradan 42 yıl geçmiş… Anaları, babaları ölmüş…
Eşleri ölmüş, “kayıp” babalarından bir haber bekleyen evlatları ölmüş…
1964 yılında “kayıp” edilen Halil Ziya Desteban’ın o günlerde tam yedi çocuğu vardı, dördü ölmüş, karısı ölmüş, hayatta kalan üç çocuğu var yalnızca… Bu üç çocuktan biri de kanserle boğuşuyor…
Onca çok trajik gerçek yaşam öyküsü var ki bu adada, zamanın bu kadar hunharca akıp gitmesine izin vermek hem kabul edilmez, hem de asla affedilmez bir şey… İşte tam da bu nedenle ısrarcıyız, tekrar tekrar geliyoruz, tekrar tekrar gösteriyoruz, tekrar tekrar şahitlerle buluşup bilgi edinmeye çalışıyoruz… İğneyle kuyu kazar gibi…
FACEBOOK arkadaşlarımdan birisi şöyle yazmıştı bana:
“Aslında yaptığın iş çok çelişkili çünkü bir yandan çok sabırlı olmanı gerektiriyor ancak öbür yandan o kadar da meraklısın… Bu ikisini birleştiriyorsun ve bu da benim için hayranlık verici bir şey…”
Elbette bu arkadaşım kalbimin nasıl sızladığını ve zaman zaman boğulacak gibi olduğumu ancak eğer somut sonuçlara ulaşmak istiyorsam, parçacıklarımı toparlayıp devam etmek durumunda olduğumu bilmiyordur…
İşte bu nedenle tekrar buradayız, altı yıl önce buluşup konuşmuş olduğumuz aynı şahitle bir kez daha buluşmaya geldik…
Bundan tam altı yıl önce bu okurumla Kayıplar Komitesi yetkililerini buluşturmuştum yine St. Hilarion’da ve bu buluşma ardından bu sayfalarda Mayıs 2010’da şöyle yazmıştım:
“Bir başka okurum, St. Hilarion’da olası gömü yerleri hakkında bizimle buluşup bilgi vermeyi kabul etti. Onunla St. Hilarion Kalesi’nde buluşuyoruz ve Kayıplar Komitesi yetkililerini onunla tanıştırıyorum..
O da St. Hilarion’da bir zamanlar askerliğini yaparken, bir gaminide 7-8 tane “kayıp” Kıbrıslırum’dan geride kalanları nasıl bulduğunu, yetkili subayına bunu haber verdiğini, bu 7-8 kişilik grubun asker olduğunu üniformalarından ve botlarından anladığını, gömüldükleri yerde mermiler de olduğunu anlatıyor. Bu gamini boşaltılarak, başka bir noktaya gömülmüş kemikler. Okurum, insanlığını ortaya koyarak, bu grubun nereye gömülmüş olduğunu tarif ediyor, hatta bizim için bir de kroki çiziyor... Bir başka gamininin tarifini de veriyor, orada da bazı “kayıp” insanlar gömülü olabilirmiş...
“Bu insani bir görevdir ve elimden gelen her türlü yardımı yapmaya hazırım...” diyor.
Aslında bu okurum, geçmişte de farklı alanlarda olası gömü yerleri hakkında Kayıplar Komitesi’ne pek çok ihbarda bulunmuş, elinden gelen yardımı yapmıştı...”
DEVAM EDECEK