Manzaraya bakar mısınız?
Daha bir ay önce ‘birçok konuda uzlaştık’ diyerek
‘anavatan’ları oyuna çağıran ve ‘güvenlik ile garantiler’den başka her mevzu halledilmiş havası yaratan liderler, ‘karşılıklı suçlama’ yarışına girdiler.
Sanki iki yıldır içlerinde biriktirdikleri öfkeyi dışa vuruyorlar.
Zivaniya ve kahve eşliğinde başlayıp, son derece samimi bir atmosferde sürdüğü imajı yaratılan müzakere süreci nasıl oldu da bu kadar kötü, hatta berbat bir noktaya geldi?
Bunun analizini yapıp, ‘suçlu sandalyesine kim oturacak’ arayışı ve dalaşı yerine liderleri yeniden masaya oturtacak bir akıl ve çaba lazım şimdi.
Oysa tam tersi yapılıyor.
Güney’de Anastasiadis haklı…
Kuzey’de Akıncı haklı…
Özellikle milliyetçi, çözüm karşıtı kesimlerin keyfi yerinde.
Maşallah!..
* * *
Türkiye ve Yunanistan da geriliyor. Referandumda milliyetçi oylara gereksinimi var Erdoğan’ın. Bu nedenle ‘denetimli gerginlik’ oyunu oynandığı söyleniyor.
Ekonomik sıkıntılardan kurtulamayan Yunanistan’da da bu gerginlik iç kamuoyunun dikkatini başka yerlere çekme taktiği bakımından işe yarayabilir.
Atina ile Ankara arasında ‘birbirimizi gerelim’ diye bir anlaşma olmamıştır muhtemelen, ama her iki ülkedeki iktidar partileri bu ‘oyun’dan hoşnut.
Ege’deki kıta sahanlığı ve adalar mevzuu da ‘bingo’ deyip daha büyük bir gerginliğe sebep olabilir.
Eh, nasılsa ‘anavatanda pişer, bize de düşer’.
Hele bir de Haziran’da gaz arama işleri yeniden gündemin üst sıralarına çıksın, o zaman göreceğiz göreceğimizi!..
* * *
Anastasiadis ve Akıncı gelinen noktadan ‘ortak sorumlu’durlar.
Ne birinin daha az, ne diğerinin daha çok katkısı var.
‘Siyasi eşitlik’ gereği, kabahatin sorumluluğunu her iki liderin boynuna da eşit derecede asmak lazım…
Aksi, ‘bizimki haklı, diğer haksız’ retoriğini hortlatacak. Hatta hortlattı bile.
İki tarafta da medyanın genel üslubunda bunun izlerine rastlıyoruz.
Toplumlar bu durumdan etkileniyor. Elbette olumsuz yönde.
Zaten çözümsüzlük isteyen çevreler balıklama daldılar.
Buna karşın Güney’de AKEL, kuzeyde ise CTP ve TDP’nin duruşu umut veriyor.
Bir diğer umut verici gelişme ise, ELAM’ın şu meşhur kararını alan meclis komitesindeki yeni bir karar hazırlığı. Bir süre önce basına da yansımıştı. Şimdi yeniden gündeme geliyor.
Konu ‘Rum okullarında Kıbrıslı Türk edebiyatçıların eserlerine de yer verilmesi’…
Bu kararın geçmesi ELAM’ın aldırdığı plebisitle ilgili kararı ortadan kaldırmaz, ama vereceği mesaj da, Rum çocukların Kıbrıslı Türk yazar ve şairlerle tanışacak olması da son derece önemli.
Şimdi bir soru: Bizim tarafta da Kıbrıslı Rum yazın insanlarına eğitim sistemimizde yer verecek bir düzenlemeye gider miyiz?
Cumhurbaşkanı Akıncı’nın önüne böyle bir öneri konulur mu?
Konulursa hükümetteki UBP ile DP buna yeşil ışık yakar mı?
Yakmazsa güneydeki algı nasıl olur?
* * *
İki lider yıktıkları, viran eyledikleri perdeyi yeniden kurmak zorundadırlar.
Bunun için sakin olmak, köprüleri yeniden kuracak adımlara odaklanmak ve behemehal ‘karşılıklı suçlama’ oyunundan vazgeçmelidirler.
Siyasette fırsat pencereleri tükenmez.
Ama bu halde devam ederlerse eğer, fokur fokur kaynayan statüko kazanının altındaki ateşe birer odun daha atmış olurlar.
Siyaset sahnesinden ‘fark’ yaratamadan çekilip giderler.
Ve buna hakları yok!