STATÜKONUN SOSYAL PAYDAŞLARI

Mehmet Çağlar

 

İnsanlık,
eğer düzenle sınırlı kalsaydı, çözümleme,
bulunduğu konumdan bir adım dahi ileri gidemezdi...

KAOS
Düzenin "ötekisini" kaos ifade eder...
Kaos,
en kestirme anlatımla;
düzeni tanımlayan ne varsa,
hepsinin reddi demektir!

Bir sistemdeki çeşitli girdilerin sürekli değişiminin ortaya farklı düzenler çıkarması,
bu ortaya çıkan farklı düzenlerin sürekli olarak yine sistemin kendisini etkilemesi,
bu etkilemelerin sistem içerisinde istendik düzeyde kontrol edilebilir ve öngörülebilir olamaması,
kaos olarak nitelendirilir.

Halbuki aslında,
sistemdeki bu değişimleri yaratan nedenlerin birçoğunu veya bir kısmını belki tek tek bilebilme olanaklarına erişebiliriz...

Ancak esas önemli olan,
tek tek bilinenilme olasılığı olan bu nedenleri bütünleştirip,
olası kaosu doğru okuyabilmektir bir başka açıdan bakarsak...

Duruma bu pencereden bakıldığında,
düzen ve düzenin ötekisi olan kaosun,
aslında birbirine ne kadar bağlaşık olduğu karşımıza çıkar...

Kaosun,
kontol edilebilme ve öngörülebilmede güç olmasının bir nedeni de,
sorunları yaratan etkenlerin belli bir kısmının tek tek bilinenilir olabilmesine karşın,
ortaya çıkardığı sonuçların,
rassal ve karmaşık olmasından kaynaklanmaktadır.

Bakınız bu konuda Bauman ne diyor?:
"Düzenin ötekisi başka bir düzen değildir:
Düzenin ötekisi ve tek alternatifi kaostur."

YENİ BİR DÜZEN
Peki!
"Yaratıcı bir şekilde düzeni yıkma" ve kaostan yeni bir düzen yaratma iddiasındaki bir sol parti,
insani değerleri tüketerek varlığını sürdüren bir düzeni korumaya gelir mi?
İnsani değerlerle birlikte, doğayı ve sosyal değerleri tahrip eden bu bozuk düzenin tamir edilip çalıştırılmasına talip olur mu?
Bu düzen içinde ve bu düzenin çarklarının dönmesini sağlayan mekanizmada,
büyük/küçük ortak olur mu?!
Yani,
bu düzenin yarattığı "dünya dışılıkta" yatan bir kurtuluş arayıp durmak mıdır kurtuluş?!
Yoksa!
Bizim için "sol ilkeler" sadece bir "geçim güvencesi" mi demektir?
Seçimlere katılmak,
siyasal partilerde etkin olmak,
ve devletin olanaklarına ulaşabilmekle yakından ilişkili midir bu ilkeler?!
Elbette ki değildir...

MOTİVASYONUMUZ NE OLMALI?
"Ne yapmalı?" diye sormuştu Lenin...
Bu noktada,
ortaya bir yöntem,
ve bir yönetim paradigması koymuş,
yaratıcı ve yapıcı bir şekilde,
eski düzeni yıkmaya çalışmıştı...

Bizim de motivasyonumuz,
"kan döktük aldık,
bir karış toprak vermeyiz"
argümanı olmadığına/olamayacağına göre;
tüm farklı etnik kökenli toplumlar için, geleceği şu an yaşadığımız zamandan daha iyi yapmaya odaklanma olmalıdır...
Kendi gelecek modelimiz ile tutarlı olan "gerçeklere" odaklanmalıyız...
Motivasyonumuz bu olmalı...

Nedir peki bu gerçekler?
Önce,
"neden Barış istiyoruz?"
sorusunun cevabını vermeliyiz.
Sonra,
bu duygular ile sorunlar arasındaki bağlantıyı anlamak,
ve Barış beklentisini karşılamak gerekiyor!

Kendi gerçeklerimizi fark ederek,
Gerçekliğin bizlerden taraf olabilmesi için ise,
tüm ilerici güçlerin,
"asgari müşterekler" üzerinden anlaşabileceği yeni yorumlara,
kabul etme ve savunmaya yönelik, yeni tanımlara ihtiyaç vardır...
Bir KİMLİK olarak...

Eğer bir KİMLİK olunursa,
birileri sizi finanse edip,
bir kimlik olmaktan kolay kolay çıkartamaz...

Sizi, rasyonel süreci olmayan,
sadece kendilerine ait "kanıları" onaylayan bir ilişki durumuna sokamaz...
Size, statükonun temsilciliği rolünü oynatamaz..!

DEĞİŞİMCİLİĞİN SİYASETİ
Denedik...
Denemedik mi?

"Koltuk" ile sınırlı bir gerçeklik ile, geleceği geçmişten daha güzel yapabildik mi?
Yapamadık...

Ne oldu peki?
Çağ değişti ama,
onu hayata yansıtacak olan siyaset kurumunu değiştiremedik...
Değişimciliğin siyasetini beceremedik ...

Değişimciliğin siyaseti olmadı ama,
siyasetçinin,
"partilinin",
ve statükonun düzeninin yarattığı toplumun,
kendi çıkarlarının siyaseti oldu ne yazık ki!
Çeşit çeşit "yasalar" düzenlendi,
ve farkında olarak veya olmadan, "yasal yağmacılar" yaratıldı!
Biz yaratmak istememiş olabiliriz bu yağmacıları ama,
tamir etmeye gayret ettiğimiz bu düzen,
yeniden yarattı onları,
hem de daha güçlü yarattı..!

"İLERİCİLİK"...
Sırf sokağa sendikalılar ile birlikte çıkıldı diye,
"ilerici" olunmaz!
Sol ilericilik,
en azından,
"eşitliği" ve adaleti gerçekleştirmek prensiplerine dayanır...
Bu ise;
değişime,
insan odaklı bir sisteme,
emeğe,
bilime, felsefeye, sanata,
özgürlüğe, özgür düşünceye,
ve barışa taraf olma iklimi yaratmayı gerektirir...

Ve bir olayı meydana getiren nedenleri,
tek tek ve bütünsel olarak açıklamadan,
o nedenleri ortadan kaldırmadan,
o olayın ortaya çıkardığı sorunların çözülemeyeceğini bilmek çok önemlidir...

Tüm gerçekleri fark ederek,
yeni değerler seçimi yapabilmektir önemli olan...

Temsil ile gerçeklik arasındaki ilişkiyi çok iyi çözmektir...

En azından artık,
"Hukuk Devleti" kaygısını sona erdirmektir...

Dünyadaki en son tedavi yöntemlerini uyguluyoruz ama;
Dünyadaki hukuk sistemini,
ve insan odaklılığı,
kendi sistemimize getirmeyi halâ düşünemiyoruz..!

Neden acaba?
Bu ölçüsüz açgözlülükler kimlerin faydasına?
Statükonun sosyal paydaşları kim?