Sadece 20 gün önceki yazıda “Barış, Cumhuriyet tarihimizin hiçbir döneminde bu kadar yakıcı, bu kadar acil bir talebe dönüşmemişti. Zira şakası yok bu sefer. Kendimizi aynı anda Suriye cangılında ve aynı anda kanlı ve dipsiz bir iç savaş sarmalında bulmamız, hepimizin vereceği karara bağlı.” demiş ve yazıyı “İktidarı kaybetme endişesiyle gözü kararmış AKP, milliyetçilikle gözü körleşmiş MHP ile el ele verdiğinde Türkiye’yi ve bölgeyi bekleyecek tek gelecek kanlı bir uçurum. Ne yazık ki artık o uçurumun kıyısındayız…Şimdi ya yurtta ve bölgede barışı gırtlağımız paralanana kadar seslendireceğiz ya da uçuruma doğru koşan sürünün peşine takılacağız. Ortası yok artık…” sözleriyle bitirmiştim.
Ne yazık ki korkulan fazlasıyla oldu ve korkarım son 1 haftada yaşananlar, yaşanacakların sadece başlangıcı…
Hafta başında Suruç’ta, Kobanê’li çocuklara oyuncak götüren gençlik grubuna IŞİD tarafından yapılan bombalı saldırıda çoğu üniversite öğrencisi 32 genci hunharca katlettiler. Aynı gün Adıyaman’da 1 asker, 2 gün sonra da Urfa Ceylanpınar’da 2 genç polis, 1 gün sonra Diyarbakır’da 1 trafik polisi PKK saldırılarıyla ve nihayet Perşembe günü de Kilis’te IŞİD saldırısıyla 1 astsubay hayatlarını kaybettiler. Türkiye 5 günde 37 gencecik insanını adı konulmamış bir savaşta kurban verdi. İş bunlarla da bitmedi. IŞİD’li olduğu ya da PKK’li olduğu gerekçesiyle “infaz” haberleri de düşmeye başladı ajanslara. 16 ilde başlatılan operasyonlarda, bu satırların yazıldığı saatlerde 70’e yakını yabancı olmak üzere 300’e yakın insan göz altına alındı, örgüt üyesi olduğu iddia edilen 1 kadının, Günay Özarslan’ın aynen 90’ların terminolojisi kullanılarak “çatışmada ölü ele geçirildiği” açıklandı.
Bir “ihanet planı” olarak adlandırdıkları “Çözüm sürecinin” her ne pahasına olsun bitirilmesi için diretenlerin istediği oldu. AKP’nin, “barajı aşarsa ülke kaosa sürüklenir” sözleriyle HDP’yi hedef gösterdiği; Kaçak Külliye’de oturan kişinin “Ne Kürt sorunu kardeşim? Bitti o iş” sözleriyle çözüm sürecinin sonlandırıldığını ilan ettiği bir noktaya gelindi. Sürecin fiilen bitirildiği, İmralı ile temasın koparıldığı, HDP’nin hedef gösterildiği bir ortamda Kandil’in şahinleri de fırsatı değerlendirmekte gecikmediler.
AKP ve MHP’nin hedefinde HDP var. Çünkü HDP’nin ve Demirtaş’ın susturulduğu bir ortamda silahların konuşacağını biliyorlar.
AKP’nin tek başına iktidar olmadığı takdirde çözülme sürecine gireceğini anlayan Erdoğan erken seçim istiyor. Şiddetin tırmandırılmasını istemeyecek, bundan doğrudan zarar görecek tek siyasi parti HDP. Çılgın projeleri çok seven AKP liderliğinin yeni çılgın projesi belli: siyasetin etkisizleştirildiği çatışma ortamında HDP’yi yeniden barajın altına çekmek ve bunca yıl olduğu gibi bedava oyların üzerine yatmak… AKP ve Erdoğan için sürecin değeri sadece Kürt oylarını devşirebildikleri ölçüde var.
İçeride büyük Kürt barışını dinamitleyen AKP liderliğinin aynı anda Suriye’de IŞİD ile bir çatışmaya girmesi anlamlı mı? Hayır. Bu ne AKP için anlamlı ne de Türkiye ile sıcak çatışmaya girerek Kuzey Suriye’deki hareket kabiliyetinin kısıtlanmasına neden olacak bir sıkıntı istemeyecek olan IŞİD için anlamlı.
IŞİD ile “gerçek” bir çatışmanın tek koşulu ABD ve müttefiki PYD ile birlikte hareket etmek. Bunu da hem PYD’yi IŞİD’den tehlikeli bir örgüt olarak ilan ederek, hem de ülke içerisinde PKK ile çatışma sürecini başlatarak yapmanın “stratejik derinliğe” sığdırılabilir bir yanı yok.
Anlamlı olabilecek tek şey, PYD’yi IŞİD’den daha tehlikeli gördüğünü açıklamaktan çekinmeyen, içeride ve dışarıda IŞİD’i desteklemekle suçlanan AKP’nin elini rahatlatacak bir düşük yoğunluklu çatışma görüntüsünün yaratılması… AKP, çözüm sürecini bitirerek PKK ile yeniden çatışma başlatmasını ancak bir yandan da IŞİD ile çatışıyor görüntüsü vererek anlamlandırabilir mevcut koşullarda.
Çok mu “komplo teorisi” kokuyor? Umarım öyledir… Aksi takdirde aynı anda ülke içerisinde Kürtlerle savaşmak ve aynı anda IŞİD ile sıcak çatışmaya girmek ve IŞİD ile girişilecek savaşta ABD ve “IŞİD’den daha tehlikeli görülen” PYD ile ittifak yapmak durumunda kalmak, sağlıklı bir akılla açıklanabilir bir durum olmayacak.
Tamam AKP’nin çılgın proje tutkusunu biliyoruz ama… Hükümetsiz bir ülkenin içeride Kürtlerle, dışarıda IŞİD’le aynı anda savaşa sokulması, stratejik derinlikle değil olsa olsa stratejisiz bir delilikle açıklanabilir…
☆☆☆
Barışı savunmak, ölümleri ayırmadan her türlü şiddeti güçlü ve kararlı biçimde lanetlemek hepimizin ortak sorumluluğu. 26 Temmuz Pazar günü Barış Bloku büyük bir barış yürüyüşü için çağrı yaptı. İçine sürüklendiğimiz çılgınlığa dur demek, ülke içerisinde ve ülke dışında barışı haykırmak için orada olacağız.
Olup bitenleri seyretme, sorumluluğu siyasetçilere bırakma zamanı değil artık… Herkes, hepimiz, sesimizi duyurabildiğimiz her alanda şiddeti durdurmak, barışı korumak, 90’lı yılların karanlık çatışma ortamına dönmemek, Suriye bataklığına girmemek için sorumluluk almak zorundayız…