“Strumbili Agathi Konstantinu’nun hikayesi...” (1)

Sevgül Uludağ

Avustralya’dan çok değerli arkadaşımız, araştırmacı-yazar, akademisyen, grafik sanatçısı Konstantinos Emmanuelle, “TALES OF CYPRUS” yani “Kıbrıs’tan Hikayeler” başlıklı kendi internet sayfasında, Strubmi köyünden Agathi Spiru Konstantinu’nun öyküsünü kaleme aldı... Konstantinos Emmannuelle’in bu güzel yazısını okurlarımız için derleyip Türkçeleştirdik. Konstantinos Emmanuelle, şöyle yazıyor:

***  Arada bir daha önce “Tales of Cyprus” yani “Kıbrıs’tan Hikayeler” için röportaj yapmış olduğum Kıbrıslılar’ı ziyaret etmeye çalışırım. Ancak zaman denen tiran ve mesafeler, bunu her zaman mümkün kılmaz. Ancak dün Agathi Konstantinu (evlenmeden önceki soyadı Spiru) adlı o güzel Kıbrıslı kadını ziyaret etmeyi başardım. İlk kitabımda onun hayat hikayesini kaleme almıştım... Agathi’yi görmeyeli birkaç sene olmuştu. 99 yaşındadır şimdi ve şaşırtıcı derecede genç durmaktadır. İngiliz pasaportuna göre Baf’ın Strumbi köyünde “ Mayıs 1924’te dünyaya gelmiş. Ancak ailedeki bir belgeye göre aslında 101 yaşında da olabilir.

***  Agathi, inanılmaz bir Kıbrıslı kadınlar kuşağından geliyor, onlar çok güçlü ve çok dayanıklıydılar, ruhlarının zenginliği günümüz dünyasında neredeyse bulunmayan bir şeydir. Daha önce pek çok kez belirtmiş olduğum gibi Kıbrıs Agathi gibi kadınların yönetiminde olsaydı, herhangi bir sorun da, savaşlar da olmazdı...

***  Agathi beni bir öpücük ve geniş bir gülümsemeyle karşılıyor... 1971 yılında rahmetlik eşi Hrisanthos ile birlikte satın almış oldukları aynı evde kalıyor hala... Ziyaret etmiş olduğum pek çok Kıbrıslı’nın evi gibi Agathi’nin evi de tıpkı geçmişin bir zaman kapsülü gübü... Bu orijinal eski evleri ziyaret etmeyi çok seviyorum... Çok sevimli ve hayat doludurlar çünkü... Agathi’nin tek çocuğu Takis de evde ve çok geçmeden üçümüz birlikte birer fincan çay, evde yapılmış birer dilim pasta ile oturup eski günleri özlemle anıyoruz. İleri yaşına rağmen Agathi’nin konuşkanlığı ve düşüncelerinin netliği büyülüyor beni. Gayet rahatlıkla hareket ediyor ve sağlam görünüyor. Bazan bir soruyu tekrar sorabilir ancak genel olarak hiçbir zorluk yaşamadan geçmişinden yerleri ve isimleri hala hatırlıyor.

Günümüzde Agathi evinde, oğluyla birlikte gençliğinde çekilmiş bir fotoğrafını gösterirken...

***  Ben oradan ayrılmadan, Agathi bana önemli tavsiyelerde bulunuyor. “Kostacığım” diyor, “Uzun ve barışçıl bir hayat yaşadım, şanslıydım ve buna müteşekkirim. Hayatım boyunca her zaman insanlara dostça davranmaya çalıştım. Ve sana gerçek olduğundan emin olduğum bir şey söyleyeceğim. Eğer birisiyle kavga edersen ki zaman zaman bunu hep yaparız – sert sözler söylemek istesen dahi bunları kendine sakla. Kimseye kötü bir söz söyleme. Çünkü kavga gelip geçer ancak üzmek istediğin insanların kafasında sarfettiğin sözcükler kalacaktır hep. Kötü sözcükler kurşunlar gibidir. Bir kez ağzınızdan çıktı mıydı onları geri alamazsınız, yakalayamazsınız geri getirmek üzere... Tıpkı kurşunlar gibi, kötü sözcükler de derin yaralar açabilir...” Bunlar gerçekten de bilgece sözcükler sevgili Agathi... Bilgece sözcükler...

***  2018’de kaleme aldığım Agathi Konstantinu’nun hayatını da burada paylaşıyorum... Agathi Konstantinu (evlenmeden önceki soyadı Spiru), Mayıs 1924’te Baf kazasının Strumbi köyünde dünyaya gelmişti ancak bazı kayıtlar onun gerçekte 1922’de doğduğunu öne sürüyor. Babası Yorgos (Yorgi) ve annesi Lambru (Lambrini) yedi çocuk etmişlerdi – Eleni, Kosta, Theodoros, İlias, Agathi, Elizavete ve Andonakis.

***  Agathi’nin babası seyyar bir satıcıydı, Kıbrıs’ı ve Akdeniz’i dolaşarak Singer dikiş makineleri satmaktaydı. Aynı zamanda usta bir kunduracıydı ve köyün merkezinde küçük bir dükkanı vardı. Agathi anne ve babasından sevecenlikle bahsediyor, özellikle babasından: “Babam çok az eğitim almış olduğu halde, her sınıftan insanla iletişim kurabiliyordu, en fakir köylüden tutun da en zengin aristokrata kadar her türden insanla rahatlıkla konuşabiliyordu...”

Strumbi... Agathi'nin babası...

***  Yorgos Usta (çoğunlukla ona böyle deniyordu) onu tanıyan herkesin sevdiği ve saygı gösterdiği bir insandı. Bir kunduracı olarak hiçbir zaman fakirlerden para almazdı. Yaptığı işin karşılığında fakir insanlar ona bir sepet dolusu portokal veya hellim ya da birkaç somun ekmek veriyordu. Kahvehaneye gittiği zaman insanlar genellikle hemen ayağa kalkar ve ona oturacağı sandaliyeyi verirlerdi...

***  Agathi bir gece babasının eve iki gariban insan getirdiğini hatırlıyor. Fırtınalı bir geceydi, geceyarısına yakındı, babası iki üşümüş ve aç Kıbrıslıtürk’ü bir köşede birbirlerine sarılmış vaziyette bulmuştu. Fırtına nedeniyle bu köyde kısılıp kalmışlar ve yatacak yerleri yoktu. Hiç tereddüt etmeksizin Yorgos Usta bu iki adamı kendi evine davet etti ve Agathi ile annesine yerlerinden kalkarak lütfen bu iki yabancıya yemek pişirmelerini, onlara kuru giysiler getirmelerini söyledi. Domuz sosisi ve biraz çorba yediler, çok müteşekkir oldular... Sonradan Agathi’nin annesi bir hata yaptığını, Müslüman oldukları halde onlara domuz yedirdiğini anlayacaktı...

***  Bu olay, iki toplumun barış içerisinde nasıl yaşadıklarına güzel bir örnekti. Birkaç gün sonra bu iki Kıbrıslıtürk Agathi’nin evine gelerek iki büyük köfün dolusu portokal ve mandarin getireceklerdi, kendilerine yapmış olduğu iyilik nedeniyle teşekkür etmek üzere bir armağandı bu...

***  Agathi okula gidecek yaşa gelinceye kadar kardeşleri köyden ayrılmıştı. Abisi Kosta iş bulmak üzere Mısır’a gitmişti, sonradan Sudan’a geçecekti. Kardeşi İlias Güney Afrika’ya gitmişti, diğer kardeşi Theodoros ve kızkardeşi Elizaveth ise Leymosun’da kalmaya gitmişlerdi. Theodoros başarılı bir erkek terzisi olmuştu, Elizaveth de terzi olmuştu. O günlerde Strumbi’den genç insanların evden ayrılarak başka yerlerde daha refah bir hayat arayışına girmeleri yaygındı. Ne de olmasa köy küçüktü ve fakirdi, yalnızca 300 kişi vardı köyde ve bunların çoğu da çaresiz bir sefalet içinde yaşıyor, ya çiftçi ya da keçi çobanı olarak çalışıp hayatta kalmaya çalışıyorlardı.

***  Agathi küçük bir çocukken köyden başka çocuklarla oynardı. Tutmaca, saklambaç ve hatta pirilli oynarlardı. Agathi kendi bebeklerini bile yapardı. Bir ağaçtan bazı dallar koparıp bebeğin iskeletini oluşturur, sonra da bunun etrafına kumaş parçaları sararak bebeğin bedenini ve başını yapardı. Kendi saçından kestiği tutamları yapışkanla bebeğin başına yapıştırırdı. Yapışkanı da ağaç gövdelerine akan macunumsu yapışkandan elde ederdi. Bebeğin ayakkabılarını da denizkabuklarınu ayak yerine yapıştırarak oluştururdu.

***  Kıbrıs’taki pek çok kız çocuğu gibi Agathi de naifti ve kolayca kandırılabilirdi. Bir keresinde bir çingene kadın köyden geçerken falına baktırmayı isteyip istemediğini soracaktı. Agathi de bakmasını istedi, o zaman çingene kadın ona birisinin Agathi’nin saçından bir tutam kesip büyü yaptığını, Agathi’nin evlenemeyeceğini söyledi. Buna kanıt olarak bir yumurta kırıp içinde saç olduğunu gösterdi. Sonra da bu büyüyü ortadan kaldırmak için Agathi’den para istedi. Agathi’nin babası eve gelince ve çingene kadını evde bulunca ona bir tokat çatlattı ve bir daha bu eve gelmemesini söyledi. Kızının bu kadar kolay kandırılmasına içerilemişti adam...

***  Agathi ve kardeşçikleri, tarlalarda çalışmak gibi ağır bir yükten muaftılar. Bir kunduracı olarak babası yeterince para kazanıyordu, böylece tarlalarını ekip biçmeleri için yanında insan çalıştırabiliyordu. Ayrıca Yorgos Usta evlatlarının kızgın güneş altında esir gibi çalışmasını istemiyordu. Hepsinin de eğitim görmelerini ve dam altında yapabilecekleri zanaatlar ve işler öğrenmelerini istiyordu. Bunu düşünerek Agathi, teyzesinden nakış işlemeyi, dikiş dikmeyi ve bez dokumayı öğrenecekti. 16 yaşında bu alanda uzman olup çıkmıştı.

Agathi, ayakta sağda, annesi, babası ve kardeşçikleriyle birlikte...

***  “İyi bir belleğim vardı, bu yüzden hızlı öğreniyordum” diye anlatıyor. “Karmaşık dizaynları çok kısa sürede yapabiliyordum...” Bu noktada Agathi yerinden kalkıp yakındaki bir dolaptan bazı olağanüstü dokunmuş kumaşlar getiriyor. Yepizyeni görünüyorlar ve parlak renklerle dokunmuş Kıbrıs motifleri içeriyorlar... “Bunları sen mi dokudun?” diye soruyorum. “Tabii ki ben dokudum, başka kim dokuyacak ki?” diyor. “16 yaşındaydım ve her bir nakışlı dokuma, üç ayda tamamlanıyordu...”

***  Agathi evinin balkonunda oturup nakış işlemeyi seviyordu ancak ne zaman köyden çiftçiler oradan geçse, koşup saklanıyordu. “Eğer beni otururken görürlerse tembel ya da şımarık olduğumu düşünmelerinden korkuyordum” diye anlatıyor. “Köydeki bütün kızlar tarlalarda çalışıyordu. Çok şükür babam benim annemle evde kalarak dikiş dikmemden, dokumamdan ve nakış işlememden memnundu...”

***  Agathi’den bana ergenlik döneminde köydeki arkadaşlıklarından bahsetmesini istedim. “Köyden kızlarla ve elbette yeğenlerimle boş vakitlerimde sohbet edip oynuyordum. Oğlanlarla karışmamıza izin yoktu. Bu, yasaktı. Anlamalısınız ki o günlerde bir oğlanla görülecek olursaydı bir kız çocuğu, bu onun evlilik şansını tehlikeye atardı...”

***  Pek çok genç adam Agathi’ye ilgi duyuyordu, bunlar hem köyden, hem de Strumbi dışından genç erkeklerdi. Bu ilgi daha çok ailenin kendine iyi bir isim edinmiş olmasındandı ancak Agathi’nin iyi huylu olması ve tatlı görünümü de bu konuya katkıda bulunuyordu. Yorgos Usta kızıyla evlenmek isteyenlerin isteklerini sürekli reddediyordu, güveyi namzetlerine “Hayır, hayır” diyordu... “Benim kızım evliliğe henüz hazır değildir...”

***  Agathi kıskanç bir yeğeninin ona ilgi duyan genç hayranlarıyla ilgili kendisine korkunç yalanlar söyleyerek onlara hiç ilgi duymamasını sağlamaya çalıştığını hatırlıyor... “O günlerde insanlar dedikodu yapıp hikayeler uydururdu... Ortada çok fazla kıskançlık vardı” diye anlatıyor Agathi. Meğer bu kıskanç yeğen, onu isteyenleri kendine yönlendirmeye çalışıyormuş, bu ortaya çıkacaktı zamanla...

***  Agathi’ye, eşi Hrisantos’la nasıl tanıştığını soruyorum... “Aynı köyde yaşadığımız için küçük yaşlardan birbirimizi tanıyorduk zaten” diye anlatıyor. “Ancak hiçbir zaman başbaşa görüşmemize izin yoktu. Hrisantos ne zaman kahveye gitse, kahvede bulunanların köydeki kızlar hakkında dedikodu yaptıklarını öğrendim. Ancak ne zaman benim ismim geçse, kahvehanedekiler Hrisantos’a benim iyi bir eş olabileceğimi, köyde iyi bir ismi olan Yorgos Usta’nın kızı olduğumu söylüyorlardı. Eşim bana sık sık “Seninle yüzyüze görüşmeden sen kalbime girdin” diyordu... “Seni uzaktan görüyor ve hayran kalıyordum...” diyordu... Bunları hatırlarken Agathi, hafifçe kızarıyordu...

Hrisanthos, Strumbi'deki berber dükkanında kaynının saçlarını keserken... Fotoğrafın hangi sene çekildiği bilinmiyor...

***  Nihayetinde Hrisanthos, teyzesini Agathi’nin evine her hafta gönderiyor ve evliliğini ayarlamaya çalışmasını istiyordu. Yorgos Usta bu istekleri görmezden geliyordu, ta ki bir gün canı sıkılan eşi ona “Ya evet de, ya da hayır, bir defada bitsin bu işü, bırak bu zavallı aile de huzura kavuşsun artık” deyinceye kadar. Böylece Yorgos Usta, nihayet Hrisanthos’un kızıyla evlenmesine rıza gösterecekti...

***  Agathi, Hrisanthos’un kendisine ilgi duyduğunu öğrenince, ona bakmak için çaresiz bir istek duymuştu... Onun berber dükkanının önünden geçemeyeceğine göre, daha tinyoz bir şey yapmaya karar vermişti. Berber dükkanının yanında bir yalak vardı, Agathi annesine eşeği oraya götürmek istediğini söyleyecekti. Annesi de, “Ne düşünün a kızım?” diye bağıracaktı, “Kendi evimizin yanında yalak var ya!” Agathi de annesine evin yanındaki yalaktan eşeğin su içmeyi reddettiğini söyleyecekti. Annesi ikna olmamıştı ancak eşeği alıp evin yanındaki yalağa götürdü. Eşek de suyu içmeyi reddetti. Agathi’nin annesi ne kadar uğraşırsa uğraşsın, eşeğe bir türlü su içiremiyordu. Bunu görünce, Agathi’nin hayvanı Hrisantu’nun berber dükkanının karşısındaki yalağa götürüp suvarmasına izin verildi.

***  Agathi’nin annesinin bilmediği şey, kızının eşeği gizlice eğitip kendi yalaklarından su içmemeyi öğrettiğiydi. Zavallı hayvan bu yalaktan ne zaman su içmeye kalksa, Agathi eşeğin başına vuruyordu, ta ki hayvan bundan tamamen vazgeçinceye kadar... Böylece bu akkılıca yapılmış planı işe yaradı. Artık Hrisanthos’un dükkanının önünden serbestçe geçip gidiyor, geçerken ona utangaç bir bakış atıyordu, Hrisanthos da kapının içinde durup ona gülümsüyordu... “Gözlerimizle aşık olduk” diye hatırlıyor, sevecenlikle...

***  Hrisanthos daha sonra Agathi’ye onu eşeciğiyle dükkanın önünden her geçişini gördüğünde içeriye girip acı çeker gibi başını elleri arasına alarak bağırdığını itiraf edecekti... “Ona sahip olmalıyım! Ona sahip olmalıyım! Eğer bu kızla evlenmezsem delireceğim! Köyde en iyi giyinmiş kız odur! Ona sahip olmalıyım!” diyordu, müşterileri ona şaşkın şaşkın bakarken... Bir keresinde Agathi eşeciğiyle birlikte suya giderken, Hrisanthos unu takip etmeye karar verdi. Agathi bir noktada çoraplarını çekmek için eğilmişti, uzun eteği biraz açılmış ve uzun bacakları görülmüştü... Hrisanthos daha sonra, “Orada düşüp öleceğimi sanmıştım” diyecekti Agathi’ye... Agathi’nin ise Hrisanthos’un kendisini izlediğinden haberi yoktu...

***  Yorgos Usta, Hrisanthos’a, Agathi’nin cehizi olarak bir ev ve bir arsa vereceğini söylediği zaman Hrisanthos ona “Yorgos Usta, bana Agathi’yi ver, başka da bir şey istemem. Tek istediğim Agathi’dir” demişti. Bir kez anlaşma yapıldıktan sonra Hrisanthos komşusunun evine gitmiş ve zıplayarak ve şarkı söyleyerek “Benimdir, benimdir o” demeye başlamıştı... Agathi bunları sonradan öğrenecekti...

***  Hrisanthos ile evlenmek isteyen köyden başka bir kız ise, Hrisanthos’a Agathi’nin komşu Polem köyünden bir başka adamla zaten sözleşmiş olduğu yönünde haber uçuracaktı. Hrisanthos maraza uğrayacak ve o gece hiç uyuyamayacaktı. Tüm gece boyunca ağlamıştı bu haberi duyunca ve köyden ayrılmaya karar vermişti. Tüm bunları sonradan Agathi’ye anlatacaktı. Ancak çok şükür ertesi günü gerçeği öğrenecek ve böylece Agathi’yle nişanlılıkları gerçekleşecekti...

(Devam edecek)

(TALES OF CYPRUS’ta Konstantinos Emmanuelle’in yazısını özetle derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).