Avustralya’dan çok değerli arkadaşımız, araştırmacı-yazar, akademisyen, grafik sanatçısı Konstantinos Emmanuelle, “TALES OF CYPRUS” yani “Kıbrıs’tan Hikayeler” başlıklı kendi internet sayfasında, Strubmi köyünden Agathi Spiru Konstantinu’nun öyküsünü kaleme aldı... Konstantinos Emmannuelle’in bu güzel yazısını okurlarımız için derleyip Türkçeleştirdik. Konstantinos Emmanuelle, devamla şöyle yazıyor:
*** Agathi, evlenmeden önce Hrisanthos’un ne zaman işten eve dönse, derhal büyük bir odun yığınının bulunduğu dışarıdaki fırının yanına gittiğini öğrenecekti zaman içerisinde. Hrisanthos, her gün böyle yapıyordu, ta ki birşeylerden kuşkulanan annesi onu takip edinceye kadar. Meğer bu noktadan Agathi’yi balkonda oturmuş nakış işlerken görebiliyordu... Agathi gene uzaktan uzağa Hrisanthos’un kendisini gözlediğinden habersizdi...
*** Agathi ve Hrisanthos, 19 Ekim 1947’de evlenecekti. Agathi 22 yaşındaydı, Hrosanthos ise 31 yaşındaydı. Düğün günlerinde yüz liradan fazla para toplanmıştı armağan olarak ki bu, o günlerde büyük bir paraydı. Hrisanthos büyük bir incelik göstererek, kaynı İlias’a bu parayı vermişti, böylece İlias istediği gibi Güney Afrika’ya gidebilecekti. İlias sonraları Güney Afrika’da zengin bir iş insanı olacaktı, bir lokanta ve bir dizi benzin istasyonu sahibi olacaktı.
*** 1948 yılında Agathi, tek çocuğu Hristos yani Takis’i dünyaya getirdi. Üç yıl sonra 1951 yılında Hrisanthos, Strumbi’den ayrılıp yurtdışına seyahat etmeye karar verecekti. Köydeki dedikodulardan ve bazı köylülerin dar mentalitesinden çok bunalmıştı ve böylece Avustralya’ya giderek genç ailesi için yeni bir hayat kurmaya karar vermişti. Agathi o zaman çok üzülmüştü. Hrisanthos’un köyden ayrılmasını istemiyordu. Agathi’ye göre köyde rahat bir hayatları vardı, pek çok dostları ve üç yaşında da bir evlatçıkları vardı...
*** Hrisanthos ayrılmak konusunda o kadar kararlıydı ki hayali bir savaşta asker olarak savaşmak üzere askere alındığı yalanını attı... “Benim savaşta ölmemi mi istersin? Yoksa güven içinde olacağım Avustralya’ya gitmemi mi?” diye sordu Agathi’ye. Zavallı masum ve naif Agathi de dış dünyayla ilgili bilgisi olmadığından bundan korktu ve eşinin Avustralya’ya gitmesine isteksizce evet dedi.
*** Hrisanthos Avustralya’ya gittikten sonra Agathi köyde annesi-babası ve oğluyla kaldı. Eylül 1953’te Kıbrıs’ın Baf ilçesinde büyük bir deprem oldu. 38 kişi öldü ve yüzlerce insan yaralandı. Pek çok köyde ağır bir hasar meydana geldi. Strumbi köyünün bir kısmı da yok olmuştu. Agathi’nin evinin yarısı da depremde yıkılmıştı, buna oğlunun yattığı oda da dahildi. Çok şükür küçük Takis, o günlerde Leymosun’da dayısı Theodoros’ta kalmaya gitmişti... “Kim bilir” diyor Agathi, “eğer o gün oğlumla birlikte köyde olsaydık, oğlum ölebilirdi belki de...”
*** Agathi, eşi Hrisanthos’u çok özlüyordu. O kadar özlüyordu ki bir gün ona bir mektup yazarak yalan söyledi, oğlularının ağır hasta olduğunu yazdı. Mektubu alınca paniğe kapılan Hrisanthos, Leymosun’daki kaynı Theodoros’a bir telgraf göndererek ne olup bittiğini sordu. Theodoros kızkardeşiyle yüzleşince, kızkardeşi yalan söylediğini itiraf etti. “Neler düşünüyordun ki?” diye bağırdı abisi Theodoros, “Melburn’un buradan 40 mil uzakta olduğunu mu sanıyordun?”
*** Hrisanthos’a Agathi’nin bu mektubu, onu geri döndürmek umuduyla yazdığı aktarıldı. O günden sonra, Agathi’nin babası onun her yazdığı mektubu okuyup kontrol edecekti. Agathi’nin kalbi kırıktı. Gözyaşlarını tutamıyordu... Hatta asmadan üzüm toplama gerekçesiyle gidip asmaların arasına saklanıp hıçkırıklarla ağlıyordu, anne-babasının ve köylülerinin onay vermeyen bakışlarından uzakta...
*** Hrisanthos oğlu ve eşinden uzakta, yurtdışında hayatta kalmak için mücadele ediyordu. Melburn’da pek az iş vardı... Kendisinin sınırlı lisan becerisi ve bir berber olarak resmi bir eğitimden geçmemiş olması nedeniyle hiç seçeneği yoktu, nerede bulursa her tür işi yapmak zorundaydı. Yallurn adlı kentte ilk işi bir kömür şirketi için hendek kazmaktı. Melburn’dayken birkaç kuruş kazanmak üzere yerel bir Yunan kahvesinde oyun kağıdı dağıtıyor ve hatta kahvehane sahiplerinin saçlarını kesiyordu. 1951 ve 1952 yıllarında göçmen işçilerin iş bulmakta zorlanması normaldi... Hrisanthos, bazı arkadaşlarından gene de daha şanslıydı. Agathi, Hrisanthos’un ona bir arkadaşlarının sekiz mil boyunca yürüyüp fabrika kapılarını çalarak iş istediğini, bu arada kaldırımlarda birşeyler satın alabilmek üzere yere düşmüş bozuk para aradığını anlattığını hatırlıyor.
*** Kıbrıs’tan ayrıldıktan üç sene sonra, 1954’te Hrisanthos en nihayet eşi ve oğlunun Avustralya’ya gelerek kendisiyle yaşaması için gerekli belgeleri hazırlamıştı. Üç yıl ayrı kaldıktan sonra Agathi, eşiyle yeniden bir araya gelecek olmasından ötürü sevinçliydi... Ancak o günlerde pişman olduğu bir şey var Agathi’nin, kızkardeşi Eziavete, uzun saçlarını kesmesi için ikna etmişti Agathi’yi... “Saçlarım gururum ve neşemdi” diye hatırlıyor Agathi... “Belimden aşağıya doğru iki büyük örgüm vardı. Kızkardeşim bana yurtdışına bu şekilde uzun saçla seyahat etmenin görgüsüzlük olduğunu söyledi ve ben de ona inandım. Babam beni görünce yıkılmıştı...”
*** Kıbrıs’tan ayrılmadan önce Agathi, babasının kendine tavsiyelerini hatırlıyor... “Agathiciğim” demişti babası, “Avustralya’ya gittiğinde pek çok insanla tanışacan, bazıları hoş insanlar olacak, bazıları o kadar da hoş olmayacak. Her ne yaparsan yap, ne olursa olsun, kimse hakkında hiçbir zaman kötü bir şey söyleme... Ağzını kapalı tut, düşüncelerin sana kalsın. Birinden hoşlanmazsan, yavaş yavaş ondan uzaklaş. Sözcükler kurşun gibidir. Bir kez ağzından çıkarsa, hiç geri gelmezler...”
*** Agathi ve oğlu Takis, İtalyan gemisi SS Soriento’yla yola çıktılar. “Alt sınıfta” bir yere yerleştirildiler, oysa İkinci Sınıf bileti için ödeme yapmışlardı. Leymosun’daki gemi acentesinin parayı kapıp hiç kuşu duymayan Agathi’ye düşük sınıf bileti verdiği ortaya çıkacaktı. Sıra sıra ranzaları hatırlıyor Agathi, kendir bezinden yapılmıştı şilteler. Gemideki İtalyan yemekleri, pek çok Kıbrıslı göçmenin hoşuna gitmemişti, özellikle her gün fasulye ve makarna yediklerinden...
*** Gemi kalktıktan kısa süre sonra Agathi’yi deniz tutmuştu ve günler boyunca yerinden kalkamayacak vaziyette oluyordu. Çok şükür yardımsever birkaç yolcu, oğluna sırayla bakıyordu. Agathi’nin şansı, Yunan Sakız adalarından bir çiftle tanışınca döndü, onlar da yetişkin oğluları Dino’yla birlikte Avustralya’ya gidiyorlardı. Agathi bir gün Dino’nun annesini bir köşeye eğilmiş inlerken buldu, kadın belki de kalp krizi geçirmekteydi. Agathi derhal bir üst güverteye tırmanıp Dino’yu buldu, hemen geminin doktorunu oraya getirmesini istedi. Kadın kurtarıldı ve Sakız adasından bu aile, müteşekkir olduklarını göstermek için Agathi ve oğlu Taki’yi, seyahatin geride kalanında kendilerinin Birinci Sınıf kamaralarında kalmaya davet ettiler. “O merdiveni tırmanıp da oğlularını uyarmak için Allah bilir gücü nasıl bulmuştum” diye anlatıyor Agathi... Agathi’nin Birinci Sınıf kamaralar bölümüne geçmesi, bazı yolcuları mutsuz etmişti ve onu geminin idarecilerine ihbar etmeye kalkışmışlardı...
*** Birinci Sınıf’ta kalıyor olsaydı dahi Agathi’nin deniz tutulması nedeniyle gücü gitmişti, zayıf düşmüştü, gemi nihayetinde Melburn’a vardığında zayıf hissediyordu kendini. Hiç kuşkusuz, Hrisanthos’la buluşmaları son derece duygusal olmuştu. Hrisanthos, oğlu ve eşini alarak kent merkezine yakın Exhibition Sokağı’nda kiralamış olduğu küçük apartman dairesine götürmüştü. Küçük Taki o akşam kendi yatağında yatacağını öğrenince pek de mutlu olmamıştı çünkü son üç senedir annesiyle birlikte uyuyordu... Bu da onun için kaba bir şoktu...
*** Hrisanthos Konstantinu’nun kiralamış olduğu ilk yer, Carlton’da büyük bir binaydı, Exhibition Bianaları’nın karşısında. Ev sahibi bu binadaki odaları pek çok farklı göçmen aileye kiralamak için kullanıyordu. Her halukarda binada beş veya altı aile birlikte yaşıyor, mutfağı ve bina dışındaki tuvaleti paylaşıyordu. Gaz metresi belli bir süre çalışmak için üç penni istiyordu. Basit bir yemek pişirmek için bile insanlar kuyruğa girmek durumunda kalıyordu.
*** Agathi, eşiyle bir arada olmaktan mutlu olsa da, bu yeni ve tuhaf ülkeye yerleşmekte zorlanıyordu. Dil ve kültür her zaman bir engeldi ve Hrisanthos işteyken geçireceği zamanlar da yalnızlıkla doluydu. Avustralyalı komşularıyla her konuşmaya çalıştığında onlar çoğunlukla Agathi’ye gülüyorlardı. En nihayet Hrisanthos, berber olarak daha düzgün bir iş buldu, Flinder İstasyonu altında küçük bir dükkan sahibi olan bir Yunan için çalışacaktı. Daha sonra Fitzroy’da yine bir Yunan’ın sahip olduğu bir berber dükkanında çalışmaya gidecekti. Düzgün bir maaş alıyor olsa da, aysonunu getirmekte zorlanıyordu, böylece Agathi de işgücüne katılma kararı alacaktı. Bu karar Agathi için zordu ancak başka seçeneği yoktu, yakındaki bir fabrikada işe giderken küçük çocuğunu evde yalnız bırakmak zorundaydı... “Her gün işe gidiyordum ve her gün ağlıyordum” diye anlatıyor hüzünle... “O ilk yıllar bizim için çok zordu.”
*** Agathi ve Hrisanthos, Avustralya’da yalnızca birkaç yıl kalıp çalışmak ve sonra da Kıbrıs’a geri dönerek adada yaşamak niyetindeydi. Ancak adadaki gerginlikler ve dengesiz siyasi durum, kesin dönüş yapmalarını geciktiriyordu... “Kostacığım” diye anlatıyordu Agathi, ellerini iki yana açarak, “Belki de Kıbrıs’a o dengesiz dönem dönmüş olsaydık, belki de oğlum Taki askere alınacak ve çatışmalarda ölecekti. Belki de eşim Hrisanthos, her zaman düşündüğünü yüksek sesle dile getiren biri olarak vurulup öldürülecekti. Bay Hrisanthos hiçbir zaman düşüncelerini kendine saklamadı. Kıbrıs’ta nihayetinde olup bitene baktığımızda, belki de Avustralya’da kalmış olmamız daha iyi oldu...” Annesiyle babasını görebilmesi için aradan 15 yıl geçecekti. Agathi, ancak 1969 yılında Kıbrıs’a ziyarete gidecekti... Bana bir şiir okuyor:
“Anne, yurtdışında bu acı hayatta seni çok özledim...
Ancak buraya doğru beni çeken köklerim vardır...”
*** 1957 yılında Taki artık okula başlamıştı, Agathi de Ring Grip adlı yakındaki bir fabrikada çalışıyordu, Hrisanthos ise bir dizi kuruluşta berber olarak çalışmaya devam ediyordu. Abbontsford’ta daha biüyük bir kiralık eve geçtiler, sonra da Carlton’da Avustralya’daki ilk evlerini almaya karar verdiler. Hrisanthos ayda 13 lira kazanıyordu, Agathi ise 9 lira kazanıyordu, evin ipoteği ise ayda 10 lira idi. Agathi bir yandan evin borcunu öderken, öbür yandan kalan parayla aysonunu nasıl getirip faturaları ödeyip hayatta kalmaya çalıştıklarını hatırlıyor. Ring Grip fabrikasında Agathi, montaj bandındaki Amerikan yapımı duvar fişlerini bir araya getirmekteydi. Ring Grip, Avustralya’da elektrikli parçalar üreten ana üreticilerden biriydi. Agathi günde 1200 fişi bir araya getirebiliyordu ki bu kendilerine gereken kotadan 240 adet fazlaydı. Böylece Agathi, bu çabaları nedeniyle ekstra para kazanıyordu.
*** 1960’lı yılların sonlarında Agathi’nin kardeşi Kosta, genç eşi ve ailesiyle birlikte Melburn’a geldi – Sudan’daki iç savaştan kaçmıştı. Agathi ve ailesinin yanına taşındılar. Kosta ve ailesi, sırtlarındaki giysilerle kaçmışlardı Sudan’dan, yanlarına pek az kişisel eşya alabilmişlerdi. Kosta 1930’lu yıllarda Sudan’a göç etmişti. Uzun yıllar boyunca başkaları için çalıştıktan sonra kendi başarılı manav işini kurmuş ve yanında yarım düzine insan çalıştırmaktaydı. 1956 yılında Atina’ya gitmiş, orada bir Yunan hanımla tanışarak evlenmişti – kadın kendisinden 20 yaş küçüktü. Sudan’a dönmüş ve başarılı işini idare etmişti ancak iç savaş çıkınca herşeyini kaybetmişti. Avustralya’ya gelince iş bulmakta zorlanmıştı, İngilizce bilmiyordu ve ellili yaşlarının sonlarındaydı... Nihayetinde General Motors’da bir iş bulmuştu... Agathi bir sabah kardeşini yatağının kenarına ilişmiş vaziyette, işçi tulumu giymiş halde hıçkırıklarla ağlarken görmüştü, “Sudan’daki Kosta’yı unut, şimdi Avustralya’daki Kosta’sın sen” demişti ona... İki kardeş için bu duygusal bir andı...
*** Hrisanthos sonuçta Ivanhoe varoşlarında kendi berber dükkanını açacaktı. Daimi müşterileri vardı, Ivanhoe Grammer Okulu’nun pek çok öğrencisi ona geliyordu, ta ki Beatles müzik grubu Melburn’a gelip de genç erkeklerin saç modelini tümüyle değiştirinceye kadar... Böylece Melburn gençliği saçlarını uzatacak ve saç kestirmek artık daha az yapılan bir şey olacaktı. İşler azalınca Hrisanthos bu dikkanı sattı ve Heathmont’da 70’lerin ortalarında başka bir dükkan satın aldı – orada 1986’da emekliye çıkıncaya kadar çalıştı ve işini oğlu Taki’ye devretti. Hrisanthos, 2009 yılında hayata veda edecekti. Agathi Konstantinu hala evlerine ait evde oturuyor, 90’lı yaşlarında hiç de yavaşlayacak gibi durmuyor. Şaşırtıcı derecede sağlıklı ve belleği de büyük oranda yerinde... Eğer büyük bir bahçesi olmamış olsaydı, yıllar önce ölmüş olacağını anlatıyor ve “Bahçem beni hayatta tuttu” diyor. İki torunu ve üç torun çocuğu var.
*** Bana ninesi Agathi’yi tanıştıran ve hayat hikayesini yazmama yardım eden torun Viki Rafful’a teşekkür ederim, Agathi’nin oğlu Chris’e de (Taki) yardım ve destekleri için çok teşekkürler...
(TALES OF CYPRUS’ta Konstantinos Emmanuelle’in yazısını özetle derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).