Onlar, yıkmaktan, yok etmekten vazgeçmiyor; peki biz ne yapıyoruz… kimimiz şükran çekme kuyruğunda yalakalık yarışında; kimimiz oturduğu yerden homurdanma modunda; küçük bir kesim ise sesini duyuramamanın burukluğuna karşın eylemlerde…
Karpaz’dan Limnidi’ye ülke talan edilirken; doğamız, kültürümüz, kimliğimiz yok edilirken biz SEYİRCİ kalmanın ötesine taşıyamıyoruz kavgamızı…
Öfkemiz saman alevi gibi parlayıp sönüveriyor… Gündelik koşuşturmacaların, küçük hesapların, bireysel çıkarların burgacında yuvarlanıp geleceğimizi karartanlara yataklık ediyoruz bir bakıma…
En son, Bayındırlık bakanlığı önünde (Karpaz’daki yol inşaatının tahribatını protesto etmek için) yapılan eylemde elli kişi bile toplanmamıştı… Eyleme katılan bir arkadaş polislerin bize alaycı bir ifadeyle bakıp “her boka maydonozlar gene toplandı!” diye düşündüklerini söylemişti…
Acı ama gerçek…
Geçtiğimiz Pazar Yenidüzen’de, Ödül Aşık Ülker’in Biyologlar Derneği Başkanı Hasan Sarpten ile yaptığı söyleşiyi okumadıysanız gazetenin web sayfasından bulup, mutlaka okuyun… “Türkiye’den borularla yılda 75 milyon ton su getirmenin ülkenin coğrafyasını baştan yaratmak ve doğaya geri dönüşümü olmayacak bir müdahale yapmak olduğunu Bundan dolayı bu suyun hayrımıza olma ihtimali de yoktur” diyerek durumu özetliyordu Hasan arkadaşımız…. Devamla şu çarpıcı tesbitleri yapıyordu:
“Olaya ulusal bir mesele gibi bakmak projenin Kıbrıs’a ekolojik bir darbe olduğu gerçeğini değiştirmez.”
“Bütün argümanlar gösteriyor ki bu suyun bir işe yaramasından çok buraya gelmesi önemseniyor.”
“Olaya bilimsel açıdan, ekolojik açıdan bakarsak bu projenin Kıbrıs’ın doğasına, çevresine, ekolojisine ve aslında geleceğine yapılan büyük bir darbe olduğunu da tarih ortaya çıkaracak.”
“Yapılan bilimsel çalışmalar da bu bölge içerisinde inşaat başlamadan önce en az 800 orkide soğanı olduğunu ortaya koymuştur. Devlet yetkilileri festivalde gelip orkidelerin, doğanın önemini vurgulayacak ama 1 kilometre ötede orkide katliamı yapılmasına müsaade edecek. Bu sadece iki yüzlülüktür”
“Bugün Yeşilırmak’ta hala daha denize akan kaliteli su var. Neden bunun için tedbir almıyoruz?”
“Açıklanmayan resmi bilgilere göre Geçitköy’de yapılmakta olan barajın inşaatı için toplam 1 milyon ton patlayıcı kullanılacak ki bu Kuzey Kıbrıs’taki tüm taş ocaklarının yıllardır yaptığı tahribattan daha büyük bir tahribat demektir. İnşaat için 2,5 milyon tonu kaya olmak üzere 4 milyon ton dolgu yapılacak. Bunun bir yerden alınması gerekiyordu ve bunun için yeni bir taş ocağı yaratıldı, üç taş ocağı büyüklüğünde bir taşocağı. Hisarköy sırtlarında 55 dönüm arazi üzerine, 3 kilometre genişliğinde bir taş ocağı açıldı. Sadece taş ocağı açmak için bile birçok ekolojik tahribat yapıldı.”
“Ne gölet inşaatının ne de gölet inşaatında kullanılacak dolgu malzemelerinin çıkarıldığı taş ocağının ÇED’i vardır. Öte yandan Çevre Yasası altındaki Sulak Alanların Korunması Tüzüğü açıkça Geçitköy Göleti’nin korunması gerektiğini söylerken bugün dozerler göletin içinde çalışmaktadır. Bu olamaz. Kısacası yapılanlar yasa dışıdır.”
Yasadışılık, hızla Normalleştirilmeye çalışılıyor bu yarım yamalak adacıkta… Hükümet ne protestoları takıyor; ne yasaları ne de “mahkeme emirlerini”… YIKICILIK, SATICILIK bütün hızıyla sürüyor… Ortak evimiz yurdumuza, hırsızlar, barbarlar musallat olmuş; biz oturup seyrediyoruz…
Yukarıdaki can yakıcı fotoğraf Gambillili dostum Vamık Ekenoğlu’na ait… Dün, Doğan Sahir’in (Facebook’ta) paylaştığı haber ve fotoğraf da en az Gambillideki kadar ürkütücü…
"ALTIN KUMSAL"a gecekondudan beter, hem de güpegündüz binalar kondurularak koca kasaba kuruldu, daha da kurulmaya devam edecek. Prefabrik binalar şu anda Mağusa limanında. Bir iddiaya göre en az 300 tane kurulacak!!!! Yapılanların hiçbiri yasal değil... ama hükümetin haberi yokmuş (!!!!)... Daha doğrusu, birileri malı götürüyor hükümet de sadece seyrediyor...
Ne yazık ki SEYREDEN yalnızca hükümet değil; Muhalefetiyle, sendikalarıyla toplumun %99’u SEYİRCİ konumunda…
Su akar, …….. bakar!... (noktalı yere istediğiniz sözcüğü siz koyun artık. T.Ö.)