SU İLE SAVAŞMAKTAN NE ZAMAN VAZGEÇECEĞİZ?

Onur Olguner

 

William Hurrell Mallock’un 1892 yılında yazdığı Kıbrıs ile ilgili hatıratlarını okuyorum. O dönem Kıbrıs’ta yaşayan Sir Robert ile Lefkoşa’daki bir evde, şöminenin başında oturuyorlar. Gök gürlüyor ve dışarıda sağanak yağmur başlıyor. “Bu Pedios Deresini (Kanlıdere) aşağıya getirecek” diyor Sir Robert. Mallock anlamsızca bakıp, söylediğinin ne olduğunu soruyor. Bunun üzerine Robert, Kıbrıs derelerinin genellikle çok taşmadığını, ama senede bir iki kez çokşiddetli aktığını ve ardından yine durulduğunu anlatıyor.

İşte geçen gün Girne’de, tam da bu “derenin aşağıya inmesini” yaşadık. Bazılarımız Girne kaymakamlığını suçladı, bazılarımız Girne’de imar planı olmamasını öne sürdü, bazılarımız da bunun belediyenin sorumluluğunda olduğunu hatırlattı.

Sonuç olarak Girne’de böyle bir sel oldu ve sokaklara taştı. İki sene önce de benzer olaylar, 15 yıldır imar planı olan Lefkoşa’da da yaşanmış ve sokaklar su ile dolmuştu.  O zaman da aynı şekilde suçlama oyunları başlatılmıştı:

Bir kısım ilk altı ayında olan belediye başkanını suçladı, belediye başkanı köylerden birinde barajları açtıklarını iddia etti, kaymakamlığı suçlayanlar oldu, yeni bakan çevrecileri kamışları kesmelerine izin vermedikleri için suçladı. Ve bu suçlamalar böyle gitti. Pek çok konu konuşulsa da, bu yaşanan durum Kentsel Su Drenajı Planı'nın yapılmasına vesile olmadı. Olay iki gün konuşuldu, üçüncü gün unutuldu.

Üzülerek tahmin ediyorum ki Girne’de de yaşadığımız durumun sonu yine buna benzer olacaktır.

 

NEW ORLEANS ÖRNEĞİ

Tabii, bu yaşadığımız trajedinin ardından dünyadaki su drenaj problemlerini ve bu problemlerden sonra şehirlerin ne gibi önlemler aldığını inceleme ihtiyacı duydum. Acaba herkes bizler gibi miydi? Yaşadıkları felaketlerden ders çıkartıyorlar mıydı? Felakettir diye tanımlayıp da iki gün sonra yaşananları onlar da mı unutuyordu?

Bu araştırmayı yaparken gözüme çarpan en keskin örnek New Orleans oldu. New Orleans bizler kadar şanslı değildi. Kenti yılın sadece birkaç günü su basmıyordu. Yapılaşma alanları su seviyesinin altındaydı ve çözüm yolu yıllar önce DOĞAYA PARALEL değil de DOĞAYA RAĞMEN olarak seçilmişti.

Büyük istinat duvarları ile su şehrin dışında bırakıldı. Bu istinat duvarlarının suyu engelleyemediği yerler ise bataklık bölgeler olarak kaldı. Dahası binalar yapılırken hep zemin seviyesi daha da yukarıya çıkartılıyor ve su sorunu öteleniyordu.

Bu istinat duvarları nehrin suyuna ve pek çok kasırgaya karşı dayanıklıydı ama yağmur suyuna karşı bir yere kadar dayanabiliyordu. 2005 yılında gelen Katrina Kasırgası New Orleans’tan geçtiğinde ‘doğaya rağmen’ yapılan çözüm yerle bir oldu. Yaşanan pek çok yıkımın yanında bu kasırga 1464 cana mal oldu.

New Orleans dersini çıkartmıştı. Yaşanan olayların ardından ciddi bir ‘Su Yönetim Planı’ oluşturuldu. Belediye, suyu istinat duvarlarıyla engelleyemeyeceğinin farkındaydı. Doğaya paralel çözümlere dönülmesi gerekiyordu.

ABD Federal Konut ve Kentsel Yapılandırma Birimi konuya el attı. Setlerle suyun şehre girmesini engellemek yerine, Venedik ve Amsterdam örneklerindeki gibi su şehrin içerisine sokulacak, filtrelenecek, temizlenecek ve kullanılacaktı.

Bu vizyonun ismi “New Orleans Artık Su ile Savaşmaktan Vazgeçiyor” olarak konuldu. Amaç su ile birlikte çalışan kentler tasarlamaktı. 

  • İlk adım, yağmur suyunu özümseyen büyük kentsel parklar yaratmaktı. Bu parklar nehir ve yağmur suyunu filtreliyor, temizliyor ve içinde kullanıyordu. Buna ilk örnek Mirabeau Su Bahçesi oldu.
  • Kent içinde bu parkları birbirlerine bağlayan iç içe geçmiş su güzergâhları ve kanallar yaratıldı. Bu kanallar parkları ve nehirleri birbirine bağlıyor ve aşırı suyun dengesini sağlıyordu.
  • Taşkınlara karşı yapılacak adımlar için küçük teşvikler öngörüldü. Bu teşvik sayesinde evlerde ‘doğaya rağmen’ değil, ‘doğa ile paralel’ önlemler alınmaya başlandı.

 

New Orleans doğaya rağmen yapılaşamayacağını ve suyun akışının engellenemeyeceğini Katrina Kasırgası'nın aracılığıyla, büyük kayıplar vererek öğrendi. Bu kayıplardan ders çıkaran şehir, “New Orleans Artık Su ile Savaşmaktan Vazgeçiyor” vizyonu ile kentsel su yönetimi konusunda ilk adımlarını attı.

Bizler ise doğaya aykırı yapılaşıyor, su drenajı planlamıyor ve dereleri şehirlerimizde hor görüyoruz. Bundan dolayı ise gerek Girne’de, gerek Lefkoşa’da ve gerekse Mağusa’da ciddi bedeller ödemeye devam ediyoruz.

Bugün bizlerin yapması gereken ise sorunu doğru tanımlamak, popüler siyasete kurban edilmesine izin vermemek ve bilimsel projelerle yağmur suyu yönetimini ele almaktır. Ancak bu şekilde 1892’den beridir farklı aralıklarla taşacağını öngördüğümüz bu sorunu önlemeyi başarabilir ve doğa ile paralel su yönetimini hayata geçirebiliriz.