Şu sayfalara bakar mısınız?

İnsanların, en savunmasız anlarında, hastane girişlerinde bir "sedye" üzerinde ya da bir araç içinde çaresiz halde görüntülenmesine, karşıyım. Bir gazeteci olarak, bunun etik ve insani olmadığını düşünüyorum. Aynı şekilde, mahkemelerde, suçu sabitleşmem

 

 

İnsanların, en savunmasız anlarında, hastane girişlerinde bir "sedye" üzerinde ya da bir araç içinde çaresiz halde görüntülenmesine, karşıyım.

Bir gazeteci olarak, bunun etik ve insani olmadığını düşünüyorum.

Aynı şekilde, mahkemelerde, suçu sabitleşmemiş, henüz yargılanma aşamasındaki "zanlı"ların da topluma deşifre edilmesi yanlıştır.

Bunun için önlem alması gereken polistir, mahkemelerdir, hastane yöneticileridir.

Çünkü medya, kaçınılmaz bir "stant rekabeti" içerisinde, yalnızca Kıbrıs'ın kuzeyinde değil, dünyanın her yerine bu gelişmeleri izler, izlemek zorunda kalır, bazen “yanlış” dahi bulsa.

 

***

Büyükelçi Akça, geçenlerde bir laf etmişti:

- "En küçük olayları dahi tiraj için büyütüyorlar, itibar etmeyiniz"

Ve itirazımı ortaya koymuştum:

"Önemli olan tüm bu suçların, kaynağına inmek, asıl sebepleri ortadan kaldırmaktır, bu sebepleri siz de biliyorsunuz" diye.

Bu itirazım, halen geçerli, Büyükelçi'nin sözlerinin adresi gazetemiz olmasa bile...

 

***

Büyükelçi Halil İbrahim Akça, dün, söylemini daha da netleştirmek için aradı, “niye itiraz ediyorsun” diyerek, bir örnek verdi...

- "Bugünkü KIBRIS gazetesi önünde mi?" dedi ve sürdürdü konuşmasını:

- "Birinci sayfada planlı soygun, küçük bir uyuşturucu operasyonu ve sürmanşette abartılı bir tehdit haberi. İkinci sayfa aynı, üçüncü sayfa yine mahkeme, dört yine soygun, beşinci sayfa yine mahkeme ve nihayet Reşat beyin yazısı… Yedinci, sekizinci sayfa yine mahkeme haberleri ile devam ediyor. Bunlar, elbette ki herkesin moralini bozuyor, ülkeye öğrenci akışını da etkiliyor"

 

***

Böylesi haberler istemiyorsak, “suçlar”ın kaynağına inmeliyiz, ısrarlıyım.

Ve evet, “medya” da kendi özeleştirisini yapmalı, yapabilmeli elbette...

 


 

TC, CTP’ye küser mi?

 

Diyorlar ki, CTP “hayır” diyeceği için “Kıta Sahanlığı Anlaşması”na, Türkiye hükümeti ile arası açılacak!..

Birincisi, ilkeler ve değerler önemli olmalı, birilerini “gücendirmek” ya da “sevindirmek” değil...

İkincisi de...

UBP, hem de Türkiye’yi çok daha ciddi etkileyen “Taşınmaz Mal Komisyonu”nu reddetmiş, bununla da kalmamış Anayasa mahkemesine götürmüştü.

Ne çabuk unutuldu.

Arası mı açıldı?

Dahası, Annan Planı’nın en azılı “Hayır”cıları, son

20 Temmuz “gösterişi”nde Erdoğan’la birlikte otobüsün damından selamlamadı mı halkı.

Hem de “Dünya sizin EVETİNİZLE gurur duyuyor” denerek...

Siyaset böyledir işte...

 


 

SONDAJ TAMAM

 

“Kıbrıs Cumhuriyeti” için Baf’ta sürdürülen sondaj çalışmalarında, Amerikan Noble Energy şirketinin doğalgaza ulaştığı iddia edildi.

Olsun!..

İrsen Küçük ve ekibi de, dün akşam Hidden Garden’da tamamladı sondajı.

Ne mi bulundu?

Olsa olsa, “havagazı...”

 


 

‘Şeytanlaştırma’ ve ‘melekleşme’

 

Sürekli "öteki"nin üzerine basarak kendini var etme çabasının psikolojide tanımı vardır.

Böylesi durumlarda "özgüven" sıkıntısına dikkat çeker uzmanlar…

Bu tavır çok da "sağlıklı" bulunmaz.

Mehmet Özkardaş’ın halet-i ruhiyesi zaman zaman bu açıdan üzüyor bizi.

Belki de yüzüncü kez "biz hiçbir siyasi partinin arka bahçesi değiliz" gibi laflar etti !..

Öyle ya, siyasi partileri "şeytanlaştırınca", gerisi içeriğine bakılmaksızın “melekleşiyor” (!)

Siyasi partilerle içli dışlı olmadığını niye bu kadar "takıntı" haline getiriyor ki sendika başkanımız, böylesi bir "savunma"yı niye sürekli terennüm gereği duyuyor, bir “vicdan muhasebesi” mi var? Bu "kompleks"in sebebi ne?

Üstelik avuç içi kadar ülke...

Kim kimin arka ya da ön bahçesi, kimler kimlerin "orta bahçesi", herkes biliyor.

İlla ki "öteki"ni kötülemek ya da bir yerlere “iliştirerek” kendine pozisyon sağlamak yerine, içeriğe yoğunlaşsa ve kendi fikrini söylese, yetmez mi acaba?

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri