İnsan bazen hiç konuşmamalı diyorum. Boşuna söz gümüş ise sükût altındır dememiş diyenler.
Benzeri en azından bizim çağımızda görülmemiş bir salgın yaşıyoruz. Gerginiz, korkuyoruz. Evimizden çıkmamaya özen gösteriyor, ihtiyaçlarımızı erteliyor, sadece en acil olanları gidermeye çalışıyoruz. Sosyal mesafeyi korumaya dikkat ediyoruz, etmeyenleri uyarıyoruz.
Bakanlar Kurulu bir karar alıyor, çoğu işyerini kapatıyor. Üzerinden tam 35 gün geçiyor, Devletimin çalışmasını yasakladığım vatandaşım masasına nasıl ekmek koyacak gibi bir derdi varsa bile, bunu vatandaşı olarak bana henüz göstermeyi başarmış değil. Vatandaş olmayanlar ile ilgili bir derdi olmadığını zaten anlattı biliyoruz.
Sağlık sistemimiz zayıf bu yüzden hemen karantina süreci başladı, bunu anlıyoruz, saygı duyuyoruz, destekliyoruz. Devlet’in kasası boş, ekonomik önlem almakta zorlanıyor, peki, bunu da anladık. Şu an neden böyle olduğunu tartışmak faydasız, tartışmıyoruz ancak nedenini de hepimiz çok iyi biliyoruz.
Gönüllü insanlar bir araya gelerek, büyük olgunluk göstererek her kapıyı çalıyor, hem birbirimize destek oluyor, hem bu günleri en az zarar ile kapatmaya çalışıyoruz. Çünkü insan yaşamını önemsiyoruz.
Kimse yaşamını kaybetmesin diye kendi yaşamını hiçe sayan sağlık çalışanları, belediye emekçileri uzun mesailer harcıyorlar. Kimse yarın ne yiyeceğim derdine düşmesin, başının üzerindeki çatıyı kaybetmesin diye uykusuz geceler geçirenlerimiz var.
Devlet’in yap(a)madığını gönüllü yapan insanlar bunlar. Yaşamımızı kaybetmeyelim diye bir tanesi özel jetine atlayıp ihtiyaç duyduğumuz sağlık malzemelerini Türkiye’den adaya taşıyor, bir diğeri Sağlık Bakanlığı’na hibe etmek üzere maske getirtiyor, bir başkası yardım kampanyası düzenliyor, solunum cihazı alıyor. Eksik olmasınlar.
Uzmanlar bir araya geliyor, ihtiyaç duyulan malzemeleri belirliyorlar. Her ay sosyal sigorta yatırımı yaptığım Devlet’imin bana ücretsiz sağlaması gereken ancak sağlayamadığı malzemeler bunlar. Nereden buluruz diye kafa patlatıyor benim sağlığımı kendine dert edinen insanlar. Devlet’imin derdi olsaydı keşke bu, ama değil işte, maalesef. Birkaç güzel insan bu süreci götüren, insan canını düşünen, elinden geleni yapmak için çırpınan. Birkaç güzel insan!
Bir tanesi Lefkoşa Belediye Başkanı, ekipleri ile birlikte, hem sağlığımızı korumak, hem herkesin karnını doyurmak, hem de moralimizi yüksek tutmak için inanılmaz bir mesai harcıyor. Bir diğeri ise Cumhurbaşkanım, aynı adayı paylaştığımız komşumuzdan ihtiyacımız olan tıbbı malzemelerden talep ediyor. Sağlığım için. Hem hızlı, hem pratik, hem de hayati.
Komşu hemen gönderiyor malzemeyi, benim sağlığımın derdini taşıyan Cumhurbaşkanlığı ve Lefkoşa Belediyesi, lojistik organizasyonu yapıyor, Sağlık Bakanlığı’na teslim ediyorlar ilaç, maske ve koruyucu kıyafeti. Üstlerine vazife mi? Değil. Özel jeti ile Türkiye’den malzeme taşıyan iş insanının üzerine vazife olmadığı gibi. Ben teşekkür ediyorum her ikisi için de. İyi ki varsınız diyorum. İhtiyaç duyulan malzemenin nereden geldiği önemli mi? İnsan hayatından bahsediyoruz, başka hiçbir tartışmanın yeri ve zamanı değil.
Benim sağlığımı, sıhhatimi korumak ile yükümlü olan Başbakanım bunu yerine getirmediği gibi, bu uğurda çaba sarf eden ülkenin Cumhurbaşkanı ile Başkent Belediye Başkanını kaçakçılık ile suçluyor ve gelen malzemelere el koyuyor. Şaka gibi.
Artık eşitliği, hakkı, hukuku geçtim de, mantık hâlâ arıyorum ben Devlet’in başında yahu. Yok o bile yok. Bari konuşmayın artık, zaten gerginiz, daha fazla germeyin bizi.
Hayatta kalmak için kimsenin bu el koyduğunuz sağlık malzemelerine ihtiyaç duymayacağını umut ediyorum, ama olur da ihtiyacımız olur ve vermezseniz işte o zaman artık sükût altın olmaktan çıkacaktır Sayın Başbakanım.