Polis soruşturmasının sürdüğü Mağusa’daki yaşlı bakım evinde yaşanan şüpheli ölümün ardından, 88 yaşındaki Ramadan Alihan’ın acılı ailesi YENİDÜZEN’e konuştu, “Bu bir cinayettir, olayı örtbas etmeye çalışıyorlar” iddiasında bulundu.
Babasını beklenmedik şekilde kaybeden Ramadan Alihan’ın oğlu Erhan Alihan, konuyu yargıya taşıma hazırlığında olduklarını açıkladı.
Ayşe GÜLER
Mağusa’daki yaşlı bakım evinde “şüpheli” şekilde hayatını kaybeden 88 yaşındaki Ramadan Alihan’ın acılı ailesi YENİDÜZEN’e konuştu, “Bu bir cinayettir, üstünü örtmeye çalışıyorlar” iddiasını ortaya koydu. Bakım evi yetkilileri bu iddiaları reddetti.
Babasını beklenmedik şekilde, akıllarda soru işareti kalarak kaybeden Ramadan Alihan’ın oğlu Erhan Alihan, polis soruşturması dışında konuyu yargıya taşıma hazırlığında olduklarını da açıkladı.
Alihan, “Babamı kaybettik, canımız gitti… Bu işin peşini bırakmayacağız, hakkımızı arayacağız.” diyerek, “İnsan hayatı bu kadar ucuz olmamalı. Örnek olsun, önlem alınsın ki insanlar aynı hatalara uğrayıp da mağdur olmasın. Şikayetçi olmazsak, bu insanlar aynı şekilde devam edecek.” şeklinde konuştu.
Yaşananları gözleri dolu dolu anlatan, kelimeler boğazında düğümlenen Alihan, çarpıcı iddialar da ortaya koydu.
Adli Tıp Uzmanı İdris Deniz tarafından yapılan otopside babasının yüzde 90 düşmeye bağlı olarak hayatını kaybettiğinin ortaya çıktığını ileri süren Alihan, “Adli Tıp Uzmanı babamın boyun kemiklerinin hepsinin kırıldığını, akciğere giden damarın kesildiğini, bu nedenle de hemen hayatını kaybettiğini söyledi… Ölüm nedeni bu” dedi.
Alihan, hastanede babasının kulağından kan geldiğini gördüğünü, polisin de kendisine babasının başının arkasında, boynunda iki yara olduğuna dair bilgi verdiğini anlattı.
“Babamı mecburen bakım evine vermek zorunda kaldık”
İşte Erhan Alihan’ın anlattıkları…
“Babam 1 yıldır söz konusu bakım evindeydi. Annem yaşlı olduğu için babama bakamıyordu, mecburen vermek zorunda kaldık. İçimiz rahat değildi… Abim emekli olduğu için hafta içi gidip babama bakıyordu, her Cumartesi de ben gidip alırdım. Birlikte vakit geçirir, sonrasında da yaşam evine götürürdük. Babamı yaşam evine vermeden önce ciddi bir araştırma yaptık. Mağusa’daki yerleri inceledik, hangisinin ‘daha iyi’ olduğuna baktık. Maddiyatı düşünmedik. Söz konusu yurt yeni hizmete açılmıştı, sahibi hemşireydi. Oradaki insan sayısı azdı. 1 yıl önce orada kalan kişi sayısı bu kadar fazla değildi. Sürekli kontrol ediyorduk, yemekleri iyi mi, saatinde veriyorlar mı diye bakıyorduk.
Babamı bakım evine bırakacağımızda, çalışanların eğitim durumlarıyla ilgili bilgi almıştım. Çalışanların daha önce bakıcılık yaptıklarını, eğitim aldıklarını söyledi. Ama benim yetkim yok, bakım evinin sahibine ‘çalışanların diplomalarını getir, görmek istiyorum’ diyemem.”
“Kişi sayısı arttı, personel aynı kaldı”
“Zamanla yaşlı evinde kalan kişi sayısı arttı ama çalışanlarda bir değişiklik olmadı. Personel sayısı aynı kaldı, verilen hizmetin kalitesi düştü. 3 personelin 10 kişi bakma farklı bir şey, 20 kişiye bakması bambaşka bir şey… Birkaç kez bu durumu yaşlı bakım evinin sahibine iletmiştim. Bir de şöyle bir durum vardı, yurtta yaşlılar kalması gerekirken, Barış Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde tedavi görmesi gerekenleri de almaya başladılar. Engelli kişileri de bakım evinde kalmaya başlamıştı. Hatta babam birkaçının kendisine saldırdığını da söylemişti. Yetkililerle konuştuğumuzda babamın söz konusu kişilere ‘baston salladığını’ söyledi. Ancak babamla konuştuğumda, böyle bir şey yapmadığını dile getirmişti.
Aslında engelli insanların, yaşlıların ve yoğun bakım hastalarının farklı yerlerde kalması gerektiğini düşünüyorum. Bu konuda başıboşluk var. Dünyada, yaşlı bakım evleriyle ilgili belirli standartlar var. Yerler kauçuk olur, köşeli sandalyeler kullanılmaz. Şu anda 5 odalı evi olan herkes yaşlı evi açabiliyor. 3 tane de Türkmenistanlı alıp, hastalara baktırıyor. Onların da sigortalarını yatırır mı, yatırmaz mı bilmiyorum. Ama çalışanların psikolojisi hasta bakmaya müsait mi değil mi bilmiyoruz, eğitimleri tamam mı bilmiyoruz. Bakım evinde çalışacaklar olanların psikolojik destek, eğitim almaları gerekiyor.”
“Alzheimer hastası, yürüme yetisi yüzde 10-20’lere inen bir kişi…”
“Babamın yürüme yetisi çok zayıflamıştı, yüzde 10-20’lere inmişti. Merdivenleri çıkamazdı. Bir kişiden destek almadan yürüyemezdi. Tuvaletine giderdi ama yürümesi saatler sürerdi. Ama giderken bana göre yüzde 80 yere düşme ihtimali vardı. Alzheimer hastasıydı.
“Torunu yaşındaki kızlar, su lastiği ile yüzüne su tutuyor, bu duruma da ‘şaka yaptık’ diyor…”
“Babam bakımevine gittiğinde söz konusu personel oradaydı, sanırım yeni işe başlamıştı. Babamın tek şikayeti personelin kendileriyle alay etmesiydi. Bu konuda 2-3 kez şikayette bulunmuştu. Kendisini yıkayan kızların ‘şaka yaptıklarını’ bu nedenle de kızları ikaz ettiğini söylemişti. Yani hastaları yıkadıkları zaman, tazyikli su lastiğini üzerlerine tuttuklarını anlatmıştı. Böyle bir şeyi kim kabul eder? Babam çok ağır bir adamdı… Esprili, şakayı severdi… Ama düşünün, torunları yaşındaki kızlar, su lastiği ile yüzüne su tutuyor, bu duruma da ‘şaka yaptık’ diyor. Babam bunu unutmaz, hiçbir zaman böyle bir muameleyi unutmaz. Babamın söylediklerine inanıyorum. Eğer böyle bir şey yoksa babam bu şekilde bir suçlamayı asla yapmaz.”
“Bakım evindeki yaşlılar Nazi kampında gibiler”
“Bakım evindeki yaşlılar Nazi kampında gibiler… Hiçbir sosyal aktiviteleri yok… Ya uyuyacaklar ya da oturacaklar. Biri Alzheimer hastası, birinin ruhsal problemleri var, diğeri felçli… Bu insanların diyalogu ne olacak? Devletin bir yurdu olsa, yeşil alanı bulunsa yaşlılar da çiçekleri, doğayı seyreder. Ben de yaşlandığımda bakım evine gidebilirim, burada çekinecek bir şey yok. Avrupa’da herkes yurda yazılır, doktor kontrolü yapılır, sosyal aktivitesini yapar.”
Devletin böyle bir bakım evi olmalı. Zaten devlette bu imkanları sağlayacak yer olsa, biz neden böyle bir yere babamızı verelim? Daha fazla ücret ödemeye razıydık, keşke böyle bir yer olsaydı. Babam da ara ara bu konuya değiniyordu, ‘bu yer esir kampı gibi’ diyordu.
“Güvenlik yok”
“Bakımevinde güvenlik yok. Herkes kolayca oradan kaçabilir. Kaçtıkları anda da trafiğin içerisindedirler. Güvenli sistemleri bulunmuyor. Elini kolunu sallayan, kolaylıkla girip çıkabiliyor. Kimin, ne için orada olduğu belli değil. Ziyaretçi mi, hasta mı, çalışan mı ayırt edilmez. Bakımevinin bahçesi yok, asansörü yok. Evden bozma bir yer… Bir gün gidip, orada kalanları izledim, kendimi babamın yerine koydum. Babam uyuyordu, orada kalanlarla konuştum. “Oğlum burası hapishane gibi. Yemek verirlerse yeriz, vermezlerse yemeyiz” dedi.”
“POLİS, BABAMIN BAŞININ ARKASINDA İKİ YARA OLDUĞUNU SÖYLEDİ”…“Hastanede, babamın kulağından kan süzüldüğünü görmüştüm. Polis, babamın başının arkasında biri uzun olmak üzere iki yara olduğunu söyledi. Bakım evi sahibi Biray Hanım ise kalp masajı yaparken, babamın başını yere vurduğunu anlattı. Bu nasıl olabilir?”
Olay günü ne yaşandı?
“Babamın yaşadığını söylediler, ama hayatını kaybetmişti…”
“Olay günü okuldaydım, öğlen arasındaydım. Yaşlı evinden ilk önce abimi aramışlar. O da diş doktorundaydı. Bakımevinin sahibi, babamın kalp krizi geçirdiğini, kalp masajı yaparak yeniden hayata döndürdüğünü söyledi. Ambulans ile hastaneye kaldırdıkları yönünde bilgi vermiş. Abim beni aradı, durumu anlattı. Ben de arkadaşımla hastaneye gittik, sağlık görevlilerine durumu anlattık. İlk önce kayıt yaptırmamızı istediler. Ben babama serum bağlandığını, servise yatırıldığını düşünmüştüm, hayatını kaybettiğine dair bir şey aklıma gelmemişti.
Güvenliğin sorumlusu yanıma geldi, içeri girip baktı. Yanıma geldiğinde doktorun beni görmek istediğini söyledi. Doktorun yanına gittim, ‘Başınız sağ olsun’ dedi… Babamın ambulansla gelirken sağlık durumunun iyi olduğunu, neden hayatını kaybettiğini sordum. Meğer babam, hastaneye geldiğinde hayatını kaybetmiş. Bu sırada bakım evinin sahibi Biray Hanım geldi, sinirliydi… “Ne biçim insandırlar, hepsini mahkemeye vereceğim” diye bağırmaya başladı. Neler olduğunu sordum, bana ambulansta gerekli ekipman olmadığını, sağlık görevlilerinin müdahale edemediğini söyledi. Bu arada yanımıza polis geldi, ifademizi almak istedi. İlk önce, babamın bakım evinde olması ve orada hayatını kaybetmesi nedeniyle ifademize başvurduklarını düşündüm. Polis bana ‘babanızın boynundaki yarayı gördünüz mü?’ diye sordu. Ben yüzünü görmüştüm ama boynuna bakmamıştım. Kulağından kan süzüldüğünü görmüştüm. Polis, babamın başının arkasında biri uzun olmak üzere iki yara olduğunu söyledi.
“Bakım evi sahibi, kalp masajı yaparken, babamın başını yere vurduğunu söyledi. Böyle bir şey olabilir mi?”
“Polisle konuştuktan sonra bakım evinin sahibi, Biray hanımla konuştuk. Yaraların ne olduğunu sorduk. Babamın başındaki yaraları kendisinin yaptığını söyledi. Kalp masajı yaparken, babamın başını yere vurduğunu anlattı. Bu nasıl olabilir? Kalp masajı göğsünü bastırarak yapılır. Kalp masajı yapılırken bir kişinin başı nasıl yere vurulur?
Olay sonrası eve gittik, şüpheli bir durum olduğunu düşünmedik. Bütün aile toplandık, olayı konuşurken kızım yengesiyle birlikte polise gitti. Polise gittiğinde, bakıcı kadının tutuklandığını gördü. O sırada sorgulanıyordu. Polis, kızıma babamın ölümünde şüpheli emareler bulduklarını anlattı, ailenin ifadesine başvuracakları söyledi.”
“Biz kamera görüntülerini izlemedik. Polisin verdiği bilgiye göre; babam sandalyesine tam oturmamış. Söz konusu görevli de babama ‘kalk da sandalyeni düzelteyim’ demiş. Babam kalkmış, hemşire de ‘otur canım’ diye seslenmiş ama bu sırada sandalyeyi yemek masasının altına koymuş.”
“Hemşire, babama ‘kalk sandalyeni düzelteyim’ dedi ama sandalyeyi masanın altına koydu”
“Biz kamera görüntülerini izlemedik. Yalnızca polis görüntüleri anlattı. Polisin verdiği bilgiye göre; babam sandalyesine tam oturmamış. Söz konusu görevli babama ‘kalk da sandalyeni düzelteyim’ demiş. Babam kalkmış, hemşire de ‘otur canım’ diye sesleniyor. Ama bu sırada sandalyeyi yemek masasının altına koyuyor. Babam, sandalyenin masanın altında olduğunu bilmez. Hemşireye güvendi…”
“BOYUN KEMİKLERİ KIRILDI”…“Babama otopsi yapıldı. Adli Tıp Uzmanı, babamın yüzde 90 düşmeye bağlı olarak hayatını kaybettiğini söyledi. Adli Tıp Uzmanı babamın boyun kemiklerinin hepsi kırıldığını, akciğere giden damarının kesildiğini bu nedenle de hemen hayatını kaybettiğini anlattı. Ölüm nedeni bu…”
“Adli Tıp Uzmanı babamın boyun kemiklerinin hepsi kırıldığını, akciğere giden damarının kesildiğini söyledi”
“Babama otopsi yapıldı. Adli Tıp Uzmanı, babamın yüzde 90 düşmeye bağlı olarak hayatını kaybettiğini söyledi. Adli Tıp Uzmanı babamın boyun kemiklerinin hepsi kırıldığını, akciğere giden damarının kesildiğini bu nedenle de hemen hayatını kaybettiğini söyledi… Ölüm nedeni bu… Ayrıca 88 yaşında olmasına rağmen çok sağlıklı olduğunu da ifade etti. Zaten babamın kalbinde de problemi yoktu, tansiyon hastası değildi. Yalnızca Alzheimer hastasıydı. Yanı bakım evi sahibi Biray Hanımın anlattığı kalp masajı olayı hikayeydi…”.