SORUNLAR...
Ülkemizdeki yolların kalite düzeyleri, trafik eğitimindeki yetersizlikler ve bunlar gibi gerek insan kaynaklı hatalar, gerek yolların durumu, gerekse de ilgili tüm yasaların günümüz koşullarına göre düzenlenmesi gerekliliği, ölümlü veya ölümsüz trafik kazalarının artmasına vesile oluyor...
Tabii ki bunların yanı sıra ekonomik, sosyolojik ve özellikle de psikolojik nedenleri göz ardı etmememiz oldukça önemlidir...
Hele, Kıbrıs sorununun yarım asırlık çözümsüzlüğü ve bunun yaratmış olduğu artçıl sorunlar, gelecek belirsizliği, dünya ile hiçbir alanda bütünleşememek, uluslararası spor yapamamak, üretimden kopmak, her şeye rağmen ürettiklerimizi dünyaya pazarlayamamak, parçalanmış ailelerin sorunları, göçler, işsizlik, bir türlü kendi adamızda egemen olamamak, sağlık sorunları, eğitim sisteminin toplumsal ihtiyaçlara cevap verememesi, özel dersler, çocukların ezberci eğitimle yarış atına ve hafıza makinalarına dönüşmesi, kültürel savrulmalar, elektrik sorunu, su sorunu, inanç alanlarında yaşanan çeşitli oldu-bittiler, dövizin fırlaması, bütçenin yetersizliği, borçlar ve daha nice sayısız önemli sorun ülkemiz insanlarının huzurlu bir yaşam sürmesinin önüne geçiyor...
Bir Üniversite Adası haline dönüşülmesine karşın, toplumun yanı sıra tüm öğrencilerin ve gençlerin ulaşım sorunları, yerel yönetimlerle üniversiteler arasında gereken işbirliklerinin hayata geçmemesi, toplu taşımadaki yetersizlikler ve sıkıntılar, raylı sistem gibi çağdaş ve birçok açıdan ülkemize gerekli olan bir ulaşım sisteminin yoksunluğu da eklenince, yetersiz olan karayollarına ve şahsi araçlara daha da bir yöneltiyor herkesi...
PSİKOLOJİK ETMENLER...
KKTC'de araba ve motor kullanmak aslında artık neredeyse bir eyleme dönüştü...
Özellikle hatırı sayılır oranda gençlerin, gerçekleşmemiş güç ve macera tutkularını yansıtıyor sanki...
Sürat kimilerine göre özgürlüktür !..
Sanki de arabasına binen, arabasının özelliklerini de kendi egosuna katıyor...
Sonuç: Yollar, egoların geçit yaptığı mekânlar olmuş...
Aslında sürat! sadece tehlikeli ve en yaygın sivil bir itaatsizlik durumuna gelmiş gibi...
Ama evin, işin problemlerini kamusal alana taşıyıp, direksiyonuna geçilen arabanın sürati ile bu problemleri çözmeye çalıştığını sanmak ya da problemleri unutmak, sanki yeni bir yöntem olmuştur!..
Arabasına binen, gerçek dünyada özlemini çektiği sorumluluk ve güç duygusuna kavuşmuş gibi, kendini patronuyla ya da rakipleriyle eşit sanıyor...
Sürat ve muziğin ayinsel macera vaadiyle birlikte, sahte bir maceraya atılıp, hayatın en dokunulmaz alanlarına el atıyor!
Benliğin mülkiyetini ele geçiriyor sürat...
Böylelikle sanki de yollar, insanlar, ülkeler fethedilecek...
İRADE VE KENDİ HİKÂYENİZ...
Öyle kolay mı?!
Hayatın bir anlamı ve kendi öyküleri vardır.
Olasılığı gerçeğe dönüştüren tek şey var ise;
O da iradedir.
Hayatınızı, başkalarını desteklemek, onların beyninize, dilinize tutuşturduğu kavramlar, sözcükler ve öyküler içerisinde tarif etmek, başka insanların hikâyelerindeki karakterler olarak görmek ve bu karakterleri yollarda sürat yaparak gerçekleştirmek, sizi sadece yeni "kurbanlık" durumuna sokar...!
Hayatınıza anlam katan ve yükümlülüklerinize meşruiyet kazandıran yegâne hikâye kendi kişisel hikâyenizdir...
İNSANA YATIRIM YAPMAK...
Devletin tüm bu ve benzeri faktörleri düşünerek yatırım yapması; en değerli yatırımın da insana yapılan yatırım olduğundan hareketle insan odaklı politikalar üretip hayata geçirmesi en önemli görevdir...
Artık trafik kazaları ve benzeri acıları yaşamak istemiyoruz...
Artık bilgiyi ve batılılığı şekilsel olmaktan çıkarıp yaşamlarımızın olmazsa olmazı haline getirmeliyiz...