Lyse Doucet
“Onu tanıyamadım” diye haykırdı Samira Zakhi. Şam’ın en büyük morgunda, bir annenin acı feryadı yankılandı bu haykırışla.
“Sarışındı, yeşil gözleri vardı, ama şimdi o gözler gitmiş” dedi gözyaşları içinde.
Bunlar Samira’nın, havan topu saldırısında yüzünde ciddi yaralar oluşan ve hayatını kaybeden 35 yaşındaki oğlu Rafid’le geçirdiği son dakikalardı.
Şam’ın merkezine Pazartesi günü iki havan topu saldırısı düzenlendiği sırada Rafid, çocukları okullarına götüren otobüste şoförlük yapıyordu. Olay yerinde Rafid ve dört çocuk hayatını kaybetti.
İkinci bombardımanda açılan ateş, kum torbalarıyla desteklenen okul pencereden girip çok sayıda çocuğu yaraladı ve mor, pembe sıraların dizildiği sınıfları tarumar etti.
“Benim oğlum yanlış bir şey yapmadı” diye bağırdı Samira.
Bu acımasız savaşın duyguları katılaştırdığı Samira’nın muhalefet karşı öfkesinden belli oluyordu:
“Beşar Esad’ın bu insanları yoketmesine ihtiyacımız var.”
Ölenlerin çoğu çocuk
Hayatını kaybeden sivillerin sayısı arttıkça, çatışmanın her iki tarafındaki öfke seli ve acılar kabarıyor.
Yakında üçüncü yılına girecek olan bu savaşta ölenlerin çoğu çocuk.
Şiddet olayları Şam’ın kalbine doğru yaklaştıkça, buradaki ölü ve yaralı sayısı da artıyor.
Müjtahid hastanesindeki morgu gezdiğimizde, otobüste ölen dört çocuğun cenazenin toprağa verilmek üzere hazırlandığını gördük.
Antoun Mikho, bir doktor 4 yaşındaki yeğeni Vanessa’nın yaralarını dikerken, başını ellerinin arasına almış yanında bekliyordu.
Vanessa’nın pembe spor ayakkabıları, metal bir yatağın yanına bırakılmıştı.
“Yeğenim tam bir melekti” dedi Anoun. “Dördüncü sınıftaydı, okula gitmeyi çok seviyordu. Gidemediğinde ağlardı.”
Vanessa, Şam’ın parke taşlarla döşenmiş sokaklarındaki son yolcuğuna, beyaz kurdelelerle süslenmiş bir tabutun içinde çıktı.
Büyük kahverengi gözlü bu küçük kız çocuğunun geniş bir çerçeveye yerleştirilmiş fotoğrafı, okulunun yanındaki Ermeni Ortodoks Kilisesi’nde düzenlenen törende tabutunun başına konulmuştu.
Kilise çanları, Arap geleneğinde kutlamalar için havaya sıkılan otomatik silah sesleri arasında çınlıyordu.
'Batı bizi rahat bıraksın'
Bu küçük Hristiyan topluluğu, Vanessa’ya ve 6 yaşındaki okul arkadaşları Khovanis, ve Atokanian’a veda etmek için kilise de toplanmıştı.
Üzerilerinde tahtalarla isimlerinin ilk harflerinin yazılı olduğu sade tabutları yan yana dizilmişti.
Gözleri ağlamaktan kıpkırmızı olmuş bir kadın yine gözyaşları içinde yanıma yaklaşıp “Batı’ya bizi rahat bırakmalarını söyle” dedi.
Rima Haddad ağlıyordu… “Bu çocukları ölümü hak etmek için ne yaptı? Lütfen Amerika’ya, İngiltere’ye, Türkiye’ye, Katar’a, Suudi Arabistan’a kötü insanlar olduklarını söyleyin.”
Savaşlarda ölümlerden her iki tarafın da sorumlu olup olmadığını sordum, Suriye ordusunun “kendilerini korumak için silah taşıma hakları” olduğunu savundu.
Birkaç sokak ilerisinde daha önce de hedef olan Şam St. John okulu günlük rutinine devam ediyordu.
Bir öğretmen sorduğum soruya, “Neden bugün okulu kapatalım?” diye yanıtladı. “Bu hafta kapatırsak, sonra gelecek hafta ne olur? Peki ya ondan sonraki hafta?”
“Tanrı bizim yanımızda” diye noktaladı öğretmen…
Her zamanki gibi havan topunu kimin ateşlediğini ve nereden ateşlendiğini teyit etmek zor.
Fakat, Irak Şam İslam Devleti gibi İslamcı grupların Şam’ın eteklerinde güçlendikleri ve şehir merkezine saldırdıklarına ilişkin haberler geliyor.
BM Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), ‘Şam’daki okullara son üç haftada düzenlenen saldırılardan biri’ olarak tanımladığı olayı kınadı.
UNICEF’in bölgeden sorumlu müdürü Maria Calivis, “Suriye’de etkin olan herkese çocukların kutsal yaşamlarına saygı duymaları ve okulların sığınılabilecek güvenli noktalar olarak kalmaları için güvence vermeleri” çağrısında bulundu.
Ama Şam’da, her geçen gün insanların hayatlarıyla bedel ödediği bu savaşta taraflar askeri üstünlük sağlamak isterken artık hiçbir yer güvenli görünmüyor.
(BBC – Lyse DOUCET – 13.11.2013)