Ulus IRKAD
Bu olayı daha önce de yazmıştım. 1963 sonrasında Kıbrıs’ın dört bir tarafında kuşatılmış enklav bölgelere kapatılan Kıbrıslıtürkler’de başgösteren muhabbet kuşu tutkusu aslında kuşatılmış ve de herşeyden mahrum insan halinin bir savaş travmasıdır. Bunun farkına varan Kıbrıslıtürk asıllı ABD’li psikolog Prof. Vamık Volkan konu üzerinde geniş bir araştırma yapar. Sonuçta araştırmasını (“Kıbrıs: Savaş ve Uyum”/2008, Everest Yayınları), adlı kitabında okuyucularına sunar. Kuşlar bu kuşatılmış bölgelerde hapsolmuş insanların ihtiyaçlı yanlarını simgeliyorlardı, insanlar ihtiyaçlı ve çaresizlik içindeki yanlarını kafesteki hareketli küçük yaratıklarda dışsallaştırıyorlardı. Psikolojik ve coğrafi açıdan sınırlanmış insanlar, kafesteki kuşların tüm güçlü bakıcıları olarak kendilerini endişeden koruyorlardı. Kuşlar mutlu oldukları ve üreyebildikleri sürece insanlar onlarda gerçekliğin dayattığı umutsuzluğu inkar edebiliyorlardı. Vamık Volkan’ı etnik bir grubun tarihi koşullar altında biçimlenen kendilik kavramını ve karşı gruba ilişkin kavramını incelemeye iten bu gözlemdi. Ne de olsa Kıbrıs, 9251 km karelik bir adaydı, bu nedenle iki düşman grubun varlığı burayı tarihi süreçlere eşlik eden bazen de onları etkileyen psikolojik süreçlerin araştırılması için bir laboratuvar haline getiriyordu. Psikoanalizin içselleştirilmiş nesne ilişkileri kuramındaki son gelişmelerin Kıbrıs’taki iki karşıt grubun etkileşimine ışık tuttuğunu farkeden Volkan’a göre, bir çocuk kendine ait psikobiyolojik potansiyelle doğar. Ancak(sf.2) aklının gelişmesi yakın ortamındaki kişilerle, en önemlisi anne veya annelik yapan kişilerle ilişkilerin etkisiyle oluşur. İçselleştirilmiş nesne ilişkileri kuramı, böyle ilişkilerin çocuğun iç dünyasında nasıl yerleştiğini açıklar. Bu kitabında Volkan, bu kurama dayanarak, düşman iki toplum arasındaki psikolojik ilişkilerin tarihi olaylara nasıl karıştıklarını anlatmaktaydı..
YAZARIN KIBRISLITÜRKLERİN KUŞ TUTKUSU ÜZERİNDEKİ GÖRÜŞLERİ
Kıbrıslıtürklerde 1963-1974 yılları arasındaki muhabbet kuşu tutkusunu yazar şu şekilde anlatmaktaydı kitabında:
“Bu ilginç hobinin kökenini işaret etmek imkansız olacaktır, muhtemelen önce birkaç kişinin ilgisinin uzantısı olarak yayılmıştı. Muhabbet kuşları Kıbrıs’a özgü hayvanlar değildir ve en başta ithal edilmiş olmalıdırlar. Bu meşgalenin en çarpıcı yanlarından biri de bu işle uğraşanların muhabbet kuşları konusundaki fanatikliklerini son derece normal olarak görmeleriydi. Kıbrıs’taki Rum topluluğunda böyle bir ilgi yoktu. 1939’dan önceki yaygın ekonomik buhran sırasında İngiltere’de de benzer bir muhabbet kuşu saplantısının ortaya çıkmış olması ilginçtir. Watmough, İngiltere’deki 1939 muhabbet kuşu saplantısı hakkında şöyle yazar: “Ömrüm boyunca... bu gelişmeye benzer bir şeyle karşılaşmadım. Ülkemizin sanayi tarihindeki en buhranlı dönemde ortaya çıkmış olması bu durumu daha da şaşırtıcı bir hale getiriyor.
Bu kitle hobisinin psikolojik anlamını önermeye geçmeden önce kuşların sembolik anlamı anlaşılmalıdır. Kuşlarla ilgili bir folklör ve mitoloji eleştirisinde (Leach,1949) onlarla ilgili çok çeşitli sembolik anlamların olduğunu öğreniriz. Burada kuşların genel anlamda ruhsal özgürlük de dahil, özgürlük sembolü olmaları üzerinde duracağım. Çocuğun bireyselleşmeyi başarma çabasının hedefi ruhsal özgürlüktür”(sf.3).
TUTSAKLARIN KUŞ TUTKUSU
Yine yazar bu konuda açıklamalarına kitabında devam eder ve şöyle der:
“Psikanaliz ya da psikoterapi gören hastaların rüyalarında kuş, kuş gibi “kalkan” penisi temsil edebilir, ancak bedenle ilgili olmayan sembolizmde çok defa bireyselleşme ve özgürlüğün düşünsel boyutu yerinde kullanılabilir. Düşlerinde kuş olduklarını gören şizofrenili ve sınırdaki hastaları tedavi ederken Corney ve ben (1968) babası Deadalus’un fazla yükselmemesi ve çok alçalmaması öğüdünü verdiği İkarus mitini anımsadık. İlk uyarı uzunca bir zaman ödipal çatışmayla ilişkili olarak ele alınmıştır. Biz, ayrılma-bireyselleşme ikilemini temsil eden ikinci uyarıyı ele aldık. Bu rüyaları kaydederken hastanın kendini kuş olarak gördüğünü, uçuşunun anneden bireyselleşmeyi elde etme ve içruhsal ayrılmadaki çabalarını ve başarısızlıklarını temsil ettiğini fark ettik.
Niederland (1971) boyun eğriliği olan bir hastayı analiz etmişti. Hasta ciddi sakatlığı nedeniyle kendini tam anlamıyla “bir kafeste hapis” hissetmekteydi. Rüyalarında kendini dünyanın her yerine özgürce uçan kuş olarak görmekteydi. Ben de bir keresinde Washington havaalanının yakınlarındaki bir parka gidip uçakları (büyük kuşlar) seyretme alışkanlığı olan genç bir adamın analizini yapmıştım. Havaya yükselen uçakların fallilik sembolizmi altında, analizinde de ortaya çıktığı gibi hastamın uçakları seyretme alışkanlığının psikolojik olarak anasından ayrılma ve ruhsal özgürlük kazanma çabalarıyla ilgili olduğunu buldum. Çağdaş yazılar da bu sembolizmin doğruluğunu kabul ederler. Alkatraz Kuşçusu (Gaddis, 1955) özgürlük arzusunu kuşlarına yatıran mahkumun hikayesidir. Cezaevinden kafes olarak söz edilmesi yaygındır, hatta üniversitemin yakınlarındaki yerel hapishanedeki mahkumlar, “Kuşkafesi” adıyla belirli aralıklarla bir gazete çıkarmaktadır. Bir çocuk kitabında (Sendak, 1970) “kuş gibi özgür olmak" şiirsel bir dil kullanılarak resimlerle anlatılır. Peter Pan hikayesi (Barrie,1928) temelde aynı sembolizme sahiptir. Siyahi kadın yazar Maya Angelou (1970) tamamen beyazların egemen olduğu Amerikan toplumundaki dokunaklı çocukluğunu ve gençliğini anlattığı kitabı “I know Why the Caged Bird sings”de (Kafesteki Kuşların Neden Ağladığını Biliyorum) bu sembolü Kıbrıslı Türkler için bu hobinin anlamını büyük ölçüde ifade edecek şekilde kullanır. Kuşların doğası Türkçede de İngilizcede de aynı şekilde ifade edilir; “kuş gibi özgür.” Türklerde kafeste bir kuş satın alıp bir dilek yerine geldiğinde ya da kişisel bir sıkıntıdan kurtulduklarında salıvermek eski adettir”.
SURİYELİ GÖÇMENLER
Suriye’deki iç çatışmalar veya sivil savaş üç yıldır devam etmektedir ve şu anda yüzbinlerce Suriye vatandaşı Türkiye sınırlarındaki göçmen kamplarında kalmaktadır. Geçenlerde Al -Jazire Televizyon kanalında bu kamplarda yaşayan Suriyeli göçmenlerin de hayatlarını ele alan ve onlarla özel ropörtajlar yapılan bir program izledim. Kendisiyle ropörtaj yapılan Suriyeli göçmen varolan parasını tamamıyla güvercinlere harcamaktaydı. Bu olayı görünce ben de 1963-64 yıllarında bizlerin enlklavlar içindeki muhabbet kuşu besleme tutkumuzu hatırladım. 1973 yılında çıkardığımız okul dergisinde de onlar hakkında bir makale yazdığımı anımsıyorum. Hatta rahmetli babamın Kuzey’e gruplar halinde göçedip, konvoylar halinde otobüs ve kamyonlarla Baf’ı terledeceği gün evimizdeki muhabbet kuşlarını özgür bırakmasını hatırlıyan kardeşlerim (Ben daha önce Kuzey’e geçmiştim,u.ı) zavallı kuşların yıllardır kaldıkları kafesi terketmekte bile zorluk çektiklerini ama ailem de serbest kalmanın şerefine, kendilerine göre, onları kafeslerinden özgür bıraktıklarını anlatırlar.
“...Kuşlara yatırılan özgürlük sembolizmini gösteren bu savları göz önüne aldığımızda Kıbrıslı Türklerin bölgelerindeki yaşamlarının ilk aşamasında bunca değer verdikleri muhabbet kuşlarının onlar için kendilerinin bu parçasını temsil etmiş olduğunu söylemek mümkündür. Kuşların aile olarak beslenmeleri insanlar arasındaki geleneksel ya da değişmiş kalabalık aile kalıplarını temsil ediyordu. Kuşlar da tıpkı Türklerin “duvarların” arkasında hapsolması gibi kafeslerde hapsolduğundan, adeta mahkum hayatı yaşayan Türklerin gereksinme içindeki yönleri kuşlarda dışsallaştırılıyordu...”
Tüm Suriye halkının demokratik bir cumhuriyette, eşitlikçi, eşit paylaşımcı, insan hakları, hukuk, demokrasi ,refah ve emek değerlerine saygıyla, özgürlük içinde yaşayacağı bir ülke ümidiyle...
(SESONLINE.NET – Ulus IRKAD – 4.8.2014)