“Yarın sandıklar/vatandaşlar konuşacak”…
Her seçim öncesi yinelenen, klasikleşmiş bir cümledir bu…
Oysa konuşan, ne sandıklardır; ne de vatandaş…
Beklentiler ve çıkarlar konuşur aslında seçimlerde; bir de adaylar…
Medyayı da yabana atmamak lazım tabii… Kimi gazetelerimiz sürmanşetten seçmene “yol gösteren” “başyazılar” yayınlar günlerdir; sayfa sayfa “seçim reklamları”nın arasından, memlekette olan bitenleri okumak neredeyse imkansız.
O kadar çok “vaatler kirlenmesi” var ki; insanın “küçük at da civcivler de yesin!” diyesi geliyor.
Her şeye karşın bir UMUT var: hükümette hırsızlar, barış düşmanları, peşkeşçiler, Anayalakaları, çevre düşmanları vs .olmasın umudu…
Seçim yasaklarından değil ama; artık susma zamanı…
Herkes susup; vicdanının sesini dinlemeli yarın sandık başına gidene kadar…
SUSMA’nın anlamını, “Kuru Pınar yazıtları” kitabımda şu dizelerle anlatmıştım; umarım ne demek istediğimi daha iyi anlatır bu satırlar.
TAB: VIII
Susmak kendin olmaktır aslında.
Dudakların kıpırtısı bir yanılsma
inandırıcı değil çoğu kez gözler bile.
Susun… Susalım !..
Dilin kırmızı bir yılan gibi
yalayışı beyaz mermerleri
kendi sıcak yuvasında,
kocaman paslı bir yalan.
Susmak kendin olmaktır,
kendini kandıramasada
kalbin heyecanı soğutuşu
büyük bir çarpıntıyla
kafesine vurur yalan.
Sussa yaşamı solduracak
o biçare kalbin açmazıdır
kendi olamamak…
“İçten” olduğu için,
buyruk sayar mide gurultularını bile
buyruklara alışkın bir kalp
aşık olamaz…
Susmak kendin olmaktır aslında,
konuşmak, yutulan tonlarca hava.
Karın boşluğunda çoğalan
sinsi bir sancı, kıvrandıran insanı…
Kendi sinirleriyle savaşan
aptal bir beyinin tutuşturduğu
ateşle yanar ten; sigortalar atar
ve her yer ter… her yer ıslak…
Yalanın sonu…
Kabaran bir kedi gibi kızgın
alevler önünde mırıldanır, uysallık…
Susmak hesaplaşmaktır…
Rakamlarını yitirmiş kambur
bir logaritma cetveli gibi büzülür dil;
kendi kanının tadından ve
içinde dolanan sözcüklerin
yalnından habersiz…
Zavallı, ıslak fare yavrusu.
Kuyruğundan bağlanıp kaldığı
o sıcak mağradan kuırtulmak için
çırpınıp durur, kendi çanını döven
bir mil gibi çaresiz…
Tutsak bir dil için
susmak yenilgidir aslında.
Özgür olan kulaktır,
sesin tadını alır ve mırıldanır
bir şarkı gibi dilden habersiz…
Özgür olan gözlerdir,
çığlıkların yakarışlarından
daha açık konuşur arzulu parıltılar.
Susmak özgürlüktür aslında,
aşkın ve arzunun özgürlüğü…
Islak dudaklar altında boğulan
zavallı bir dilin, sözü geçmez
kasılan kasıklara, kabaran göğüslere…
Kendi kendini öğütür yasak
dilde çırpınan o yanılsama…
Susmak çoğalmaktır aslında…
Susmak çoğalmaktır aslında…