Tabularımız...

Dr Filiz Besim



“Bir yazı almam gerekiyordu. Ofisine girdim. Kapıyı arkamdan kilitledi. İrkildim, ama ‘belki el alışkanlığıdır’ diye düşündüm. ‘Düzgün görünüşlü koskoca adam, ne yapacak ki bana?’ dedim kendi kendime … Ve derin bir nefes almaya çalıştım. Yazıyı verdi.
‘Teşekkür ederim’ dedim.
‘Öyle kuru teşekkürle olmaz. Bir öpücük isterim.’ dedi.
‘Nasıl yani?’ dedim. Masasından dolanıp yanıma geldi, kollarıyla beni sardı. Nefes alamıyordum. Panik atağım vardı. Hareket edemiyordum.
Donmuştum. Sadece gümbür gümbür atan kalbimi duyuyordum. Dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Allah’ım o pis ağzı, ağzımdaydı. Başım dönüyor, midem bulanıyordu.
‘Sevişelim’ dedi.
Cılız bir sesle ‘hayır’ dedim.
Sonra bağırdım: ‘Hayır hastayım.’
Büyük bir cüretle ‘Beni rahatlat o zaman’ dedi.
‘Hayır, hastayım, başka zaman’ dedim.
‘Peki Salı olur mu?’ diye sordu.
‘Olur’ dedim aceleyle. ‘Salı gelirim...”

Karşımda oturan ve titrek bir sesle konuşan, orta yaşlı, çoluk çocuk sahibi bir kadındı. Hıçkıra hıçkıra uğradığı tacizi anlatıyordu bana... Benim de başım döndü, midem bulandı. ‘’Biliyorsunuz ki, her kadın hayatında bir kez dahi olsa tacize uğramıştır. ’’ dedi kadın.
Bir kadın olarak kendimi düşündüm: Ortaokul, lise, üniversite yıllarında, ya da daha sonra mutlaka tacize uğramışımdır. Bir bakış, biz söz ya da başka bir ortamda başka bir şekilde...
Kadın kesinlikle haklıydı. Ve biliyor musunuz cinsel taciz ırk veya coğrafya gözetmediği gibi eğitimli, kültürlü olmak  ya da genç, yaşlı olmak farkı da gözetmiyor. Bu durum zihniyetle öylesine alâkalı ki;  sadece cinsiyetler arasındaki kayıtsız şartsız saygı ile ilgilidir.

Toplum olarak derin tabularımız var. Tüm açıklığıyla Kıbrıs konusunu konuşamıyoruz örneğin. Bazı şeyleri söylersek “hain” oluyoruz meselâ… Savaşta yaşanan tecavüzleri ne oranda konuşabildik? Ya da Türkiye ile ilişkiler, konuşurken hep kelimeleri özenle seçmemiz gereken toplumsal tabular.
Ama bir de bireysel tabularımız var. Aile içi şiddet örneğin… Yan komşunuzla muhabbet edersiniz, yer içersiniz ama gecenin bir yarısı bağırtılar, gümbürtüler arasında kadının ya da çocuğun dayak yediğini duyarsınız. Hiç bir şey yapamazsınız. Aile kutsaldır çünkü. Aile içinde olanlar karı kocayı, çocukları ilgilendirir.
Ertesi gün kadına mosmor bir suratla rastlasanız da fark etmemiş gibi yapar, yere bakarak selâm verirsiniz. Bunlar da tabularımızdır işte...

Ama cinsel taciz, en ağır toplumsal tabularımızdan biri olsa gerek…  Konuşması, mücadele edilmesi ve üstüne gidilmesi en zor olanı belki de… Dünyanın en ağır tabusu cinsel tacizdir.
Kadının o titrek, cılız sesiyle dediği çok doğru: Her kadın yaşamında bir kez dahi olsa cinsel tacize uğramıştır.  Hatta kocası tarafından bile!..
Ama kaçımız bunu açık acık anlatabildik? Ya da polise gidip tacizcinin cezalandırılmasını istedik? Kadın polise gitse, konu illa ki gazete manşetlerine yansıyacaktır.
Peki; çocukları, ailesi böylesi bir olaydan nasıl etkilenecek? Belki de günün sonunda kadın suçlu bile ilan edilecektir.
Çoğu kadın böyle konuları anne ve babasına, hatta eşine bile söyleyemez, söylemez.
Türkiye’de, burada ve dünyanın birçok ülkesinde çok kadınlar tecavüzcüsüyle evlenmek zorunda kalıyor. Nasıl bir evlilikse o!..

İşte ben gözyaşları arasında dinlediğim bu taciz karşısında günlerdir midem bulanarak dolanıyorum.
Kafamın bir yerinde sürekli bu konuyu sorguluyorum. İnsan nasıl yaşar ki böylesi ağır bir aşağılanma ile?
Hiç bir kadın, nasıl giyinirse giyinsin, nasıl yaşarsa yaşasın, bizi ve hiç kimseyi hiç ilgilendirmez. Ev kadını, öğretmen, doktor, müdür, konsomatris, ya da fahişe de olsa, hepsi birdir benim gözümde…  Kadın, kadındır… Kimliği ve statüsü ne olursa olsun, hiç bir kadın ne cinsel tacizi ne de tecavüzü hak eder...
Cinsel tacizi ve tecavüzü görmezden gelenler, normal karşılayanlar, ya da gülüp geçenler bilmelidir ki, gün gelir kendi kızları, kız kardeşleri ve eşleri, anneleri de aynı muameleyle karşılaşır. Bu ahlâksız ahlâk anlayışı, onların da ışığını soldurur.