Malum müdahale süreçleriyle oluşturulmuş olması bir yana, azınlık hükümetinin yol açtığı en kötü sonuçlardan bir tanesi de Tahsin Ertuğruloğlu’nun “yeniden” Dışişleri Bakanı olarak görevlendirilmesi oldu.
Ertuğruloğlu’nun Kıbrıs sorunu bağlamında şahin bir politikacı olduğu herkesin malumu. Nitekim geçtiğimiz günlerde BRT’de katıldığı Levent Kutay’ın programında yapmış olduğu açıklamalarla, o bildik formundan hiçbir şey kaybetmediğini bir kez daha gözler önüne sermiş oldu.
“Karşıdan/AB’den para alanlar”, “egemenliğini üç kuruş paraya satanlar”, “devletine inanmayanlar” gibi bilindik kalıplarla süslediği açıklamalarında, bir süredir Türkiye Cumhuriyeti yetkilileri ve KKTC Cumhurbaşkanı tarafından dile getirilen “2 ayrı devletin egemen eşitliğine dayalı çözüm” tezini tekrarladı.
Ancak bu sözlerden ziyade açıklamalarının en ironik kısmı şuydu; “...Avrupa Birliği’nde üye bir Rum devletidir, Rum’un onayını almayacak bir kararı asla alamaz. 50 yıllık federasyon sürecinden kopmayı dışlamadan siyaset yapmamız lazım....”
Bu söyledikleri gerçekten de trajikomik, çünkü Tahsin bey tarihe Kıbrıslı Rumların tek taraflı AB üyeliğinin baş sorumlularından biri olarak geçmiş bir siyasetçi.
Hatırlanacaktır Tahsin Ertuğruloğlu yine Dışişleri bakanı olduğu bir dönem olan 2002 yılının Aralık ayında, dönemin Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın yetkilendirmesiyle Kopenhag Zirvesi’ne katılmış, orada Birleşmiş Milletlerce taraflara sunulan Annan Planı çerçevesindeki metni imzalamamış, hatta kimilerine göre “imzalamamak için odasına kapanmıştı”.
Söz konusu AB zirvesi ile Kıbrıs Cumhuriyeti’nin üyeliği resmiyet kazanacaktı. Ancak bu zirveden bir ay önce, 11 Kasım 2002’de dönemin Kıbrıslı Rum egemenlerini son derece endişelendiren bir gelişme yaşanmış ve BM taraflara Kıbrıs Sorunu’nun kapsamlı çözümü için, “Annan Planı” olarak tarihe geçmiş planın ilk versiyonunu sunmuştu.
Bu Kıbrıs’ın bölünmüş bir ülke olarak değil, bir bütün olarak Avrupa Birliği’ne katılması için bir son fırsat anlamına gelmekteydi. Keza üyelik kararının alınacağı Kopenhag’a BM tarafından Türk tarafı da davet edilmiş, orada söz konusu planın ilk iki sayfasında yer alan metin imzalanmak üzere taraflara sunulmuştu. Tahsin bey ise herhangi bir belgeye imza koymama şartıyla Kopenhag’a gittiğini daha sonra itiraf edecek, çeşitli vesilelerle bu tavrından dolayı gurur duyduğunu belirtecekti.
Aslında bu metnin imzalanması bir nevi görüşmelere başlanacağının teyit edilmesi anlamına gelecekti. Anlaşmanın bütünü ise en geç 28.2.2003 tarihinde kadar yapılacak görüşmelerle tamamlanacaktı.
Kuruluş Anlaşması ve diğer düzenlemeler, Avrupa Birliği’ne katılım konusu da dahil olmak üzere her iki tarafça 30.3.2003 tarihinde referanduma sunulacak, ayrıca ekte yer alan AB ile ilgili protokolün Kıbrıs’ın Avrupa Birliği’ne katılım şartlarını belirleyen Anlaşmaya eklenmesi taraflarca kabul ve talep edilmiş olacaktı.
Görülebileceği gibi Ertuğruloğlu bu anlaşmayı imzalamaktan kaçınmakla Kıbrıslı Türklere yapılan büyük bir kötülüğün ana aktörlerinden olmuştur. Ve esasında bizzat kendisi Kıbrıslı Rumların tüm Kıbrıs adına Avrupa Birliği’ne alınmasının baş sorumlularından biridir. Kopenhag’da atılmayan imza Kıbrıslı Rumların elini geri dönülmez bir biçimde güçlendiren ve tek taraflı AB üyeliği biletinin Rum tarafına hediye edilmesine yol açan en önemli dönüm noktalarından birisidir.
O günlerde kendisi de dahil çözüm karşıtı çevrelerin “Nasıl olsa güneş doğudan doğmaya devam edecek” diyerek küçümsediği uyarıların gerçeğe dönüşmesinin sorumluluğunu üstlenmek zorundadır.
Yeniden atmaya başladığı o meşhur hamasi nutukları ise tarihi gerçekleri değiştirmeye asla yetmez.