YENİDÜZEN (Özel)
İkinci Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, ‘müzakerelerin durduğu’ bu aşamada, tüm tarafların ‘sorumlu davranması’ gerektiğini belirtti.
“Bundan önceki sondaj çalışması sırasında da Türk savaş gemileri bölgede dolandı. Ancak böyle bir gerginlik yaşanmadı” diyen Talat, şu anda şartlarının değişmesinin sebebini “çünkü hiçbir ilerleme yok” diye özetledi.
Talat, dün sabah Kanal Sim’de Radyo Gazetesi programında Damla Özel’in konuğu olarak gündeme ilişkin önemli açıklamalarda bulundu.
“Çözüm tek çare…”
Müzakere masası ne durumda? Son yaptığınız açıklamada müzakerelerin daha geride olduğunuzu söylemiştiniz. Şu an ne yapılabilir? Bir kriz yaşanıyor ve bunu fırsata dönüştürmek mümkün müdür? Öncelikli görevi kimler üstlenmeli?
Fırsata dönüşebileceğini düşünmüyorum. Ama en doğru çağrıyı Eide yaptı, herkes sorumlu davranmalı dedi. Bu süreçte yapılan çağrı çok önemlidir. Bundan önceki sondaj çalışması öncesinde de Türk savaş gemileri bölgede dolandı. Ancak böyle bir gerginlik yaşanmadı. Çünkü ben O dönemde cumhurbaşkanıydım. Hristofyas ile defalarca görüştüm. ‘Önce Kıbrıs Sorunu’nu çözelim, bu araştırmaları sonra yaparsın’ dedim. O dönemde daha sismik araştırmalar yapılıyordu, sondaj faaliyeti başlamamıştı. Savaş gemileri yine bölgedeydi. Ancak Rum tarafı görüşmelerden çekilmedi. Çünkü bir ‘yer etme çalışması’ içindeydi. ‘Sondajımı yapayım, fazla sesim şimdi çıkmasın, sonra tepkiyi koyacaksam koyarım’ yaklaşımı içerisindeydi. Bir de koşullar müsaade etmiyordu. Görüşmeler devam ediyordu, ilerleme yaşanıyordu. Güney Kıbrıs tepki göstererek, masadan geri çekilemezdi. Fakat bugün durum öyle değil. Süreç tıkandı, hiç ilerleme yok. Kıbrıs Rum tarafı savaş gemilerini bahane yaparak görüşmelerden çekilirse büyük bir tepki almaz. Zaten ölü bir süreç var. Ölü süreçten bir süreliğine çekildim, ara verdim dediğinde büyük bir baskı altına girmez. Bu nedenle Kıbrıs Rum tarafı böyle bir tavır ortaya koydu. Bu işin tek çaresi çözümdür. Bir bakarsınız Rum tarafının haklı olduğu bir eylemle karşılarsınız, bir bakarsınız Kıbrıslı Türklerin haklı olduğu bir eylemle karşılaşırsınız. Ne fark eder ki? Çözüm şarttır, çözüm dışında başka bir yol yoktur. Eroğlu, Rum tarafı görüşmelerden çekilmeden önce bir gazeteye ‘Rum tarafı görüşmeden çekilecekse, bir itirazım olmaz’ dedi. Ancak bugün görüşmek isterlerse görüşürüz’ diyor. Kıbrıs Türk tarafı çözüme inanmıyor, çözüm için çalışmıyor. Çözüm istiyoruz demesine rağmen, bunun böyle olmadığını herkes biliyor. Güney Kıbrıs böyle bir hareket içerisine girdiğinde hiçbir tepki çekmiyor. Kıbrıs Rum tarafı uluslar arası alanda haklı görülebilecek bir noktada bu hareketi ortaya koyuyor. Şu anda uluslar arası deniz hukuka göre Kıbrıs Türkiye ve Kuzey Kıbrıs tarafındaki tüm devletler, Güney Kıbrıs’ın petrol ve gaz arama hakkını egemenlik hakkı olarak kabul ediyor. Bu nedenle uluslar arası koşullar bizim aleyhimizedir. Ancak o gazda ve petrolde Kıbrıslı Türklerin de hakkı vardır. Ben sondaj çalışmalarının ve petrol aramalarının çözümden sonraya bırakılması gerektiğini düşünüyorum. Güney Kıbrıs’ı ve dünyayı buna ikna edebilmek için çözümden yana olduğunuzu ispat etmeniz gerekiyor. 2010’a kadar biz haksız görünmüyorduk. Yine Türk savaş gemileri bölgedeydi, ancak dünya bizi suçlu görmüyordu. Çünkü biz çözüm istiyorduk. Çözümle birlikte doğal kaynakların federal yetkide olacağını ifade ediyorduk, kabul etmiştik. Doğal kaynak olmamasına rağmen Türkiye’den gelen suyun dağıtımını bile federal yetkiye vermiştik. Ancak şu andaki esas sorun müzakerelerdeki tıkanıklıktır. Bu tıkanıklık yaşanmasaydı Rum tarafı masadan çekilmez, Türkiye bölgeye gemi göndermezdi.
------------
“Çözümsüzlüğün lideri için yaşananlar, cumhurbaşkanlığı seçiminde bir avantaj”
Türkiye’nin niyeti bu noktada tarafları müzakere masasına çekmek miydi?
Hayır değildi. Türkiye bazı parsellerin kendisinin münhasır ekonomik bölgesine girdiğini söylüyor. Bu bölgenin belirlenebilmesi için Kıbrıs Cumhuriyeti ile Türkiye’nin görüşmesi gerekiyor. Ancak Türkiye, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanımıyor. Bu yüzden Türkiye Kıbrıs Sorunu’nun çözülmesini istiyor. Kendi içerisinde tutarlı bir mantık sergiliyor. Eğer müzakereler devam eder ve Türk tarafı çözüm istediğini gösteriyorsa, Türkiye buna uygun davranmayan, çözüm olmadan sondaja yönelen Kıbrıs Rum tarafına uluslararası şirketleri de etkileyecek şekilde tepki gösteriyor. Ben yapılanların sonuç getirmeyeceğine inanıyorum. Çünkü uluslar arası hukuk açısından Kıbrıs Cumhuriyeti AB ve BM üyesidir. Egemenlik haklarını Kıbrıs Rum Yönetimi kullanılır ve tüm dünya bunu tanır. Sizin ortaya koyacağınız en iyi tepki Kıbrıs Rum tarafını masaya oturtmak, müzakerelere zorlamaktır, onu baskı altına almaktır. Yapılmayan budur. Eroğlu, ‘giderlerse giderler veya gelirlerse görüşürüz’ diyor. Eroğlu, çözümle bu kadar ilgilidir. Gerçi son dönemde çözüme yoğunlaştığını söylüyor ama nasıl bir yoğunlaşmadır? Sorunu burada aramak gerekiyor. Biz sorunu yanlış yerde arıyoruz. Esas meseleyi Kıbrıs sorununda görmek gerekiyor. Eroğlu müzakerelerin kopması ile rahat bir nefes aldı. Görüşmelere ara verilmesi Eroğlu için mutluluk verici bir şeydir. Kendisi suçlanmadı, Türkiye suçlandı. Dolayısıyla Türkiye Eroğlu’na ‘bunu niye yaptın’ diyemez. Eroğlu açısından ‘kaçan taraf Rum tarafıdır’ demek şansı doğdu. ‘Kurtlar dumanlı havayı sever’ derler. Eroğlu açısından şu anda bulunmaz bir dönem yaşanıyor. Çözüm ümitleri bitti, gerginlik var. Görüşmeler çöktü, tıkanıklık ilan edildi ve çatışma havası var. Böyle bir havada çözüm isteyen kişiler veya partiler mi rağbette mi olur yoksa çözümsüzlüğün lideri mi rağbette olur? Biz 2010’da bu filmi gördük. Tüm çabalarımıza rağmen insanlar çözümden ümidini kesip, çözümsüzlüğün liderini cumhurbaşkanı seçmişti. Şimdi de gerginliğin, çözümsüzlüğün lideri yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçiminde kendisi için bunu bir avantaj olarak görüyor. Hem Kıbrıs Rum tarafı görüşmelerden çekilerek, hem Türkiye süreci çözüm yerine Rum tarafını korkutma yoluna girmekle Eroğlu’na dolaylı yoldan destek vermiş oluyor. Eroğlu, bugün bulduğu ortamı hiçbir şart altında bulamazdı.
--------
“Şu anda Eroğlu’ndan mutlusu yok”
Yani hem Güney Kıbrıs müzakelerden çekilerek, hem de Türkiye savaş gemilerini göndererek Eroğlu’na rahat nefes mi aldırdı?
Evet aldırdı. Şu anda Eroğlu’ndan mutlu birisi yoktur. Eroğlu, önceki gün Kudret Özersay’ın ‘cumhurbaşkanlığı adaylığını’ öne sürerek görevden aldı. Halbu ki Özersay adaylığını yeni açıklamamıştı. Hatta Özersay’ın dediğine göre cumhurbaşkanlığı adaylığını Eroğlu’na çok öncesinde açıklamıştı. Ancak Eroğlu havanın dumanlanmasını bekledi. Hava dumanlanınca bir taşla iki kuş vurdu. Eroğlu, hem görüşme sürecinin tıkanma sevincini yaşadı hem de Özersay’ı görevden aldı. Görüşmeler devam ederken Özersay’ı görevden alma bu kadar kolay olmayacaktı.
----------
“Ok yaydan çıktı. Anastasiadis’in geriye nasıl döneceğini bilmiyorum”
Krizi fırsata dönüştürmek mümkün mü?
Mümkün değildir. Anastasiadis bir adım attı. Bunu parti başkanları zirvesi ile yaptı. Tekrar masaya dönmesi için henüz ne gibi gelişmelerin olması gerektiğini bilmiyoruz. Anastasiadis, Eroğlu ve Türkiye’nin tutumundan vazgeçmesini istiyor. Peki bu tutumlardan vazgeçerse parti başkanları ne diyecek? Ok yaydan çıktı. Anastasiadis’in geriye nasıl döneceğini bilmiyorum. Eide herkesin sorumlu davranmasını istiyor. Ama bu nasıl olacak? Türkiye ne diyecek? Türkiye Kıbrıs Türk tarafının haklarını korumak için savaş gemilerini gönderdiğini söylüyor. Eroğlu ile 2011’de New York’ta imzaladıkları anlaşma ve garantör ülke olarak bunu yaptığını söylüyor. Krizin fırsata dönmesinin tek yolu büyük devletlerin Kıbrıs Sorunu’nun çözülmesini istemesi, BM’nin bu safhada büyük bir rol almasıdır. Böyle olursa kriz fırsata dönüşür. Ancak şu anda böyle bir hava yok.
Peki bir görüşmecinin ikinci kez görevden alınması ne kadar etiktir?
Görüşmecinin bir gidip bir gelmesi ne kadar etikse, görevden alınması da o kadar etiktir. Yaşananlara akıl sır ermiyor.
----------
“Eroğlu’nu muz bahçelerinden masaya getirecek yollar araştırılmalı”
Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar beklemek mi gerekiyor? Bu noktada siyasi partiler nasıl bir rol üstlenmelidir?
Bu duruma önem vermek gerekiyor. Kendi içimize yönelmek gerekiyor. Kıbrıs Türk halkı çözüm istiyorsa hareketlenmesi gerekiyor. Kendi liderliğini çözümden kaçmaması için uyarması lazım. Buna hükümetin ve hükümetin büyük ortağının da katkı koyması gerekiyor. Hükümet ve ilgili bakanlıklar yetkilerini kullanmalıdır. Eroğlu’nu baskı altına almak gerekiyor. Eroğlu’nu muz bahçelerinden masaya getirecek yolların araştırılması gerekiyor. Bunu sadece çözüm isteyen parti olarak değil, hükümetin büyük ortağı olarak yapmak gerekiyor.
---------
'Şimdi partide aktif olacağımı söyledim'
Bundan sonraki siyasi hayatınız nasıl devam edecek?
Siyasette daha aktif olacağımı söyledim. Bu bizi nereye götürür bilmem, zamana bağlı. Parti içerisinde de aktif olacağım. Bir partili olarak partililerle temaslarım var. Partinin değişik görevlileri ile temaslarım var. Ancak partinin şu anda Kıbrıs Sorunu’na ilerleyen dönemde Cumhurbaşkanlığı seçimlerine odaklanması gerekiyor. Hepimiz buna odaklanacağız. Eroğlu’nun lehine gelişen şartları değiştirmeye çalışacağız. Bu ortam değişmezse, biz zor durumda kalırız. Tekrardan görüşme masasının kurulması ve müzakerelerde ilerleme olması gerekiyor. Kıbrıs Türk tarafının eksilerini ortadan kaldıracak şekilde baskıcı olmanın yolunu bulacağız.
Şu anda parti başkanlığınız konuşuluyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Partide daha önce herhangi bir görevi kabul etmiyorum. Şimdi daha aktif olacağımı söyledim. Bu aynı zamanda görev kabul edebileceğim demektir. Partinin durumunu beğenmedim. Parti içi rekabet, kavga, güvensizlik, sevgisizlik beni çok rahatsız etti. Ben CTP-BG’nin Kıbrıs Türkü için çok önemli bir parti olduğunu, Kıbrıs Türkünün bu partiye ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Cumhurbaşkanlığı’ndan ayrılır ayrılmaz partinin başına dön çağrılarını kabul etmedim. Gerekçelerim vardı, onların doğru olduğunu düşünüyorum. Bunun sonucu da olsa gerek, parti içi huzur bir türlü gelemedi, bu sağlanamadı. Bundan çok büyük rahatsızlık duydum. Bu rahatsızlığımı cumhurbaşkanlığı adaylığım döneminde, çok yakından birebir yaşadım. Bu süreçte çok acı verici şeyler yaşadım, üzüldüm, hüzünlendim, içimden ağladım. ‘Bu parti böyle değildi, ben bu partiyi tanıyamıyorum’ dedim. Ama ben ‘gemisini kurtaran kaptan diyerek bir kenara çekilip, partinin bu halini izlemeyi kabul edemezdim. Cumhurbaşkanı adayı olmak yerine partide daha aktif olarak, partiyi birlik ve beraberlik içerisinde hareket eden, disiplinli, gerçek bir sol siyasi parti olarak görevinin bilincine ulaştırarak, partiyi toplumda hak ettiği yere getirmek gerektiğini düşündüm. Bu yüzden cumhurbaşkanlığı adaylığımdan çekilerek, partide daha aktif görev alacağımı bildirdim. Daha geniş bakıyorum. Şu an için münhal yok, partinin başkanı ve yöneticileri var. Ama parti içerisinde çalıştıkça bir şeyin günü gelecek mi göreceğiz. Partililerden bu yönden en baştan beri talep geliyor. Bu süreci ‘zamanı izleyelim, bakalım şeklinde’ yönetiyorum.