Tam görüntü!

Tayfun Çağra

Son zamanlardaki iş kazalarından sonra biz de basın olarak bazı görüntüleri abartıyoruz diye düşünüyorum. Özellikle inşaatlardaki bazı çalışma koşullarını abartarak anlatırken örneğin yapım aşamasındaki apartmanın katlarında normal şekilde çalışan inşaat işçilerini fotoğraflıyor ve “bu nasıl iş güvenliği!” diye veriyoruz.
Bakıyorum bazen, bu fotoğrafta ne var, iş güvenliği açısından sakınca olan ne var diye… Birşey göremiyorum.  
Bir inşaat sahasında nasıl çalışılması gerekiyorsa oradaki çalışma alanı da aynı şekilde… Avrupa’da da, Dünya’da da aynı şekilde çalışılıyor inşaatlarda…
Ancak tabii ki de çalışma koşulları hiç uygun olmayan sadece inşaatlar değil, birçok işyeri olduğunu biliyoruz. Oralardaki çalışma koşullarının iyileştirilmesi için denetimlerin sıklaştırılması ve caydırıcı cezaların gelmesi çok önemli…


Bunları söylerken sizinle bir de fotoğraf paylaşmak istiyorum. İşte iş güvenliği, can güvenliğinin hiç olmadığı bir inşaat alanı… Belki iyi göremiyorsunuz; Haspolat’ta dünyalar kadar para harcanarak yapılan devasa Hala Sultan Camii’nin minaresine dikkatlice bakın… Görüyor musunuz? Orada bir insan var. Kolay görmeniz için daire içine aldık. Minarenin neredeyse ucuna gelmiş, hiçbir emniyet önlemi alınmadan kurulan ‘iskaloşaların’ üzerinde çalışıyor.
Bunun esprisi de olmaz ama belki “Allah’ın Evi’nde canı giden biri erkenden erecektir!” diye düşünülüyordur Camii’yi yapanlar ve yaptıranlar açısından…
Bu fotoğraftan önce de Cami’nin o gördüğünüz kocaman kubbesi üzerinde birini gördüm. Ayağı kayacak olsa o engebeli yerde tepetaklak aşağılara kadar gidecek. Yolda arabayla giderken trafikte duraklayıp çekemedim. Dönerken bir daha bakayım dedim inşaata… Bu kez de minaredeki olası felaketi gördüm. Bu kez yoldan çıktım, durdum. Cep telefonuyla ancak bu kadar yaklaştırabildim. İşte bu fotoğraf “bu nasıl iş güvenliği!” demenin tam görüntüsü diye düşünüyorum.
////////
Kadına şiddette kaynak sorunu!
Kadına şiddeti kınarken, şiddetin ortadan kalkması için projeler geliştirilirken şiddetin kaynağını iyi belirlemekte yarar var diye düşünüyorum. Kaynak derken sosyal veya ekonomik problemlerin yanında kimlerden kaynaklandığını, şiddeti kimlerin uyguladığını da iyi saptamakta yarar var.
Geçtiğimiz gün Muhabirimiz Didem Menteş, Sosyal Hzimetler Dairesi Müdüresi Umure Örs’e kadına şiddeti sordu, rakamları paylaştı. İlginç rakamlar vardı; 2015 Ocak-Kasım ayları arasında 184 kadın şiddete maruz kalmış ve bunların 107’sini de KKTC uyruklu kadınlar oluşturuyormuş. 46 kadın TC, 11 kadın çift uyruklu, 20 kadın ise üçüncü ülke vatandaşı. İstatistiki bilgilerin eksik olduğu anlaşılıyor. Örneğin 107 KKTC uyruklu kadının Kıbrıs kökenli mi, TC kökenli mi olduğu belli değil. Bu kadınlara şiddet uygulayan eşleri veya erkeklerin uyrukları belli değil.
“Şiddetin uyruğu mu olur, bunun önemi var mı” diye sorabilirsiniz. Haklısınız şiddet nereden, kimden gelirse gelsin şiddettir. Ancak hedef kitle bilinmediği sürece erkeklere genelde öfke duyulması toplumu başka yanlışlara götürür, kaos yaratır diye düşünüyorum ve en azından ben Kıbrıs kökenli erkeklerin (ayırımcılık değil, sadece gözlem) istisnalar olsa da şiddet taraftarı olmadığını söyleyebilirim ve bu kesimin şiddet kefesi içinde tartıya konulmasını da doğru bulmam.