Çok şanssız bir toplumuz. Dünya’da Türkiye dışında kimsenin tanımadığı bir devletimiz, uluslararası örgütlerden dışlanmış bir yapımız ve bu nedenle ekonomik sıkıntılar dahil bütün sıkıntılarımızda kapısını çalabileceğimiz tek bir ülke var. O da Türkiye Cumhuriyeti Devleti’dir.
Bu gerçek yarım yüzyıla yakın bizim temel gerçeğimizdir. Bunu değiştirmek, hatta nisbeten iyileştirmek yalnızca bizim elimizde değil. Bunun için Kıbrıs sorununun siyasi çözüme kavuşturulması gerekir.
Bu da yalnız başına bizim karar verebileceğimiz bir konu değil. Önce ortak devlet kuracağımız Rumlar, ardından garantör ülkeler ve üyesi olduğumuz BM, AB gibi kurumlar, sonra da dünyanın büyük ve etkin ülkeleri ABD, Rusya vb. ülkeler Kıbrıs sorununun çözümüne sıcak bakmalıdır.
Bu durumda çözüm için daha önümüzde çok yol olduğuna göre Kıbrıs Türk toplumu olarak kimseye muhtaç olmadan yaşamımızı sürdürebileceğimiz bir yapı kurmaktan başka çaremiz yoktur.
TC geçmiş yıllarda bütçemize her yıl önemli oranda mali katkı yapıyordu. Kuşkusuz bu katkı karşılıksız değildi. 3 yıllık ekonomik protokolla istediğini alan TC hükümeti musluğu açıyor ve aylık bazda bir miktarı KKTC bütçesine aktarıyordu.
Bu yöntem elbette TC’nin, KKTC’ye istediği konuyu dayatma olanağı da veriyordu. TC hükümetleri geçmişte birçok kez bu olanağı kullandı. Bu sayede hükümetler bozuldu, başka hükümetler kuruldu. Milletvekilleri partilerinden istifa ettirildi, başka partiler kuruldu.
Yakın tarihimizde bunları hep yaşadık. Ama iş yeniden yapılanmaya, sürdürülebilir bir ekonomik yapı kurmaya geldiği zaman kimse elini taşın altına koymak istemedi. Herkes bir ötekini, her sektör, bir diğer sektörü işaret etti.
Kimse “AVANTALARINI” bırakmak istemedi.
Bugünlere böyle geldik.
Şimdi bir soru ile karşı karşıyayız.
Tamam mı, devam mı?
Bu soruya vereceğimiz yanıt bizim geleceğimizi de büyük oranda belirleyecektir.
“Tamam bu kadar yeter. Artık kendi yolumuzu çizelim, sürdürülebilir bir yapı kurmak için herkes elini taşın altına koysun” diyorsak, yaşam biçimimizi değiştireceğiz.
Yok “biz değişemeyiz, bu biçimde yaşamaya devam” diyorsak, o zaman da kaderimize razı olacağız.
İkisi ortası yoktur.
“Bu hükümet Türkiye’den para almayı beceremedi, protokolu bile imzalamıyor, o nedenle para akışı durdu. Bu hükümet gitsin UBP gelsin bakın nasıl musluklar açılır, paralar saçılır” diye düşünüyorsanız şimdiden söyleyim hayal kırıklığına uğrayacaksınız.
Ama ondan önce ben dayatma sonucu verilecek 3 kuruşa muhtaç yapının değişmesi gerektiğine inanan biri olarak bu onursuzluğu içime sindiremem.
O nedenle artık tamam, bu kadar macera yeter. Bu yapıyı değiştirmek için bir hissa.