Kıbrıslı Diaspora şairi Taner Baybars’ın seçme şiirleri 20 yıl önce 1997 yılında Yapı Kredi Yayınları arasında Türkiye’de ilk kez yayımlandığında büyük bir şaşkınlık yaratmıştı. Öncesinde yine aynı yayınevi tarafından İngilizce aslından çevrilerek yayımlanan Uzak Ülke: Bir Kıbrıs Çocukluğu adlı anlatı kitabı her ne kadar şair hakkında bir miktar bilgi vermiş olsa da,yarım yüzyıldan fazladır üretmeyedevam eden, İngilizce ve Fransızcanın yanı sıra Türkçe şiirler de yazan böylesine özgün ve yetkin bir şairle karşılaşmak Türkiye’deki şiir çevresi için şaşırtıcı olmalıydı.
Kıbrıs’ta ise süregelen Taner Baybars efsanesine kapılmış olanlar için daha somut veriler demekti bu şiirler. Öncelikle hala Türkçe şiirler yazıyor olduğunu görmek, şairin Kıbrıs çocukluğunun ve ilk gençliğinin izlerine dokunmak...
Türkiye’deki şiir okurunu en çok şaşırtan şairin yetkinliği, şiirinin özgün atmosferi ve şiirlerindeki dilin şaşırtıcı zenginliğiydi kuşkusuz.
Diller, kimlikler, kültürler arasında bir Odissea’sı var Taner Baybars’ın. 1936’da Kıbrıs’ta doğup 1955’te Hukuk öğrenimi için Londra’ya gitmiş ve 1955’ten sonra Kıbrıs’a dönmemiş. Hiç ziyarete de gelmemiş üstelik. Bir süre sonra sanki duygu ve ruh olarak da epey uzaklaşmış; bir “uzak ülke” olmuş onun için Kıbrıs. 1988 yılına kadar British Council’ın kitaplık ve kitap sergileriyle ilgili bölümünde çalışan şair işinden istifa edip 1988’de Fransa’nın Charenete bölgesine yerleşerek bağcılık ve meyvecilikle uğraştıktan sonra Akdeniz kıyısındaki Saint-Chinian kasabasına taşınıp yazmayı ve resim yapmayı burada sürdürmüş. Nazım Hikmet’i ilk İngilizceye çeviren şair olarak biliniyor. Nazım Hikmet’ten çevirdiği şiirleri üç kitapta toplamış. HaroldPinter’in desteklediği dördüncü bir kitapta çıkan şiirleri ise Pinter BBC’de okumuş.
Baybars’ın bütün bu yıllar boyunca Kıbrıs’a gelmemiş olması adadaki şiirseverleri üzmüştür hep… Çeşitli Kıbrıs Üniversitelerinin şairi getirmek yönündeki girişimleri de sonuç vermemiştir. Ölümünden bir süre önce uçak korkusu olan Baybars’ı Fransa’ya kadar gidip gemiyle Kıbrıs’a getirmek konusunda bazı şiirsever gençler tarafından planlar ve girişimler yapılmış olsa da vuslat gerçekleşmeden ölüm kapıyı çalmıştı ne yazık ki.
Baybars, bu şaşırtıcı yoğunluktaki, bir kültürel melezlik sarhoşluğu içinde, sonsuz bir düş gücüyle oradan oraya savrulan imgeler taşıyan şiirlerini, çok dilli olmasına, kendi Babil Kulesi’ne borçludur kuşkusuz. Bu diller kargaşası şiirini beslemiş, kaynaklarını zenginleştirip biricikliğini sağlamıştır ona.
Bir dil sadece yeni kelimler bilmek değildir çünkü… Farklı kültürlerin, düşünce sistematiklerinin, toplumsal bellek ve pratiklerin önünü açar her yeni dil.
Taner Baybars’ın Kıbrıs’ta geçen Müslüman çocukluğu-dinsel bir kimlikten öte kültürel bir kimliktir bu- sonraları farklı dinler ve kültürlere duyduğu ilgiyle zenginleşir. Sünnet deneyimini anlattığı şiirine çan kuleleri karışır. Uzak bir ülkeye dönüşen anayurdu Kıbrıs, zaten bir kimlik bunalımı mekânıdır. Kendini içine doğulmuş, verili, dayatılmış kimliklerden azade eden Baybars, bu üniformaları giymese bile onların deneyimlerini ve zenginliğini ekler kendine… Şiirlerini şaşırtıcı, az bulunur bir melez imgeler cennetine dönüştürür.
Hayatın ve doğanın içinde dolanan bir şiir gezginidir Baybars. Ta içerden bir tanıklık için hınzır bir gözlemci olarak gelmiştir sanki. Gezegendeki yaralı bir adadan uçup başka topraklara konmuş başka dillerin gizlerini çözmek için kollarını sıvamıştır.
Sadece insanın değil hayvanların, bitkilerin de şifresini çözme girişimidir; bir Nuh Peygamber sabrıdır onunkisi. Şiir gemisine almaya çalışır dünyanın talanından koparabildiği imgeleri.
Babil kulesi bir lanet değil bir zenginliktir Baybars için… Dünyayı yeni keşifler yeni varoluş biçimleri dolu bir mekâna dönüştürmüştür diller ve şairin Odissea’sı sürüp gider.
Kimliğin iki yüzü şiirine şu epigrafla başlar : “Ben diye bildikleri ben değildim; ben bendim aslında, ama tanıyamadılar beni.”
“Sen kimsin?” sorusuna “ Nuh’un gemisinin kaptanı ya da Babil Kulesi’nin gece bekçisi” diye cevap verebilecektir şair.
Bize değerli seyir defterleri bırakmıştır. Hep sevgiyle okuyacağız.
(Bu yazı daha önce Absent dergisi 3. Sayısında yayımlanmıştır. Ölüm yıldönümünde saygıyla anmak için köşemde de yer vermek istedim.)