‘Tanı belli, irade lazım’

Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi Başhekimi Dr. Bülent Dizdarlı, doktor eksikliğine rağmen hastanede işlerin özveriyle yürüdüğünü, mevcut şartlarda doktorların devlet hastanelerinde çalışmayı tercih etmediklerini söyledi

Ödül AŞIK ÜLKER

Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi Başhekimi Dr. Bülent Dizdarlı, doktor eksikliğine rağmen hastanede işlerin özveriyle yürüdüğünü, mevcut şartlarda doktorların devlet hastanelerinde çalışmak için başvurmadıklarını söyledi.

Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’nde “iyi çalışan” doktorların kendilerini yıpratmak pahasına bütün eforlarını verdiklerini belirten Dr. Dizdarlı, “Uzun süre eğitim yapmış bir hekimin ‘Göç Yasası’ dediğimiz yasa kapsamında, düşük maaşlarla, tam gün çalışmasının rantable olmadığını, o hekimin verimli olamayacağını düşünüyorum. Bir doktoru 2 bin 750-3 bin 250 TL aralığında işe alıyorsunuz. Bu reva değil, bu şartlarda doktoru full time çalıştırmak mümkün değildir” diye konuştu.

İkinci işe karşı olduğunu belirten Dr. Bülent Dizdarlı, bunun toplumun genel hastalığı olduğunu kaydetti. Dr. Dizdarlı şunları söyledi: “Uzun süre eğitim yapmış bir hekimin “Göç Yasası” dediğimiz yasa kapsamında, düşük maaşlarla, tam gün çalışmasının rantable olmadığını, o hekimin verimli olamayacağını düşünüyorum. Bir doktoru 2 bin 750-3 bin 250 TL aralığında işe alıyorsunuz. Bu reva değil, bu şartlarda doktoru full time çalıştırmak mümkün değildir. Bu şartlarda çalıştırmaya çalışırsanız ne olur? Özel sektörde artık bunun çok üzerinde maaş veren hastaneler var, oralara kaçarlar veya özel çalışırlar. Bu durumda devlette ciddi bir kaos olabilme ihtimali vardır.”

“Şu anda Sağlık Bakanı olsam, tak diye klinikleri kapatmam, kapatamam” diyen Dr. Dizdarlı, “Çünkü biliyorum ve arkadaşlardan da duyuyorum ki öyle bir durumda hastaneyi bırakacaklar. O zaman ben acilde kimi çalıştıracağım? Gece enfaktüs geçiren hasta geldiğinde ne olacak? Apandisiti patlayan hastaya kim müdahale edecek?” dedi.

Dr. Dizdarlı, “Sağlığın röntgeni çekilmiş, tahlilleri yapılmış ve tanısı da konmuştur. Yapılması gereken tedavi konusunda sıkıntı vardır. Bunun temelinde iki sebep vardır. Birincisi direnç, ikincisi de maddi olanaksızlık olabilir. Maalesef direnç bütün siyasi partilerin içinde vardır. Açıkçası bu, Kıbrıs Sorunu gibi çok eski bir sorunumuzdur ve çözümü için ciddi bir irade ister. Sanırım siyasi partilerin veya iktidarların bu konularda artık bir karar vermesi gerekir. Sağlık konusu iç politikada fazla istismar ediliyor, bunu iç politika malzemesi yapmamak lazım. Burada ortak bir karar alarak, sağlığın bir devlet politikası olarak takip edilmesi gerekir” diye konuştu.

 

“Çözüm ciddi bir irade ister”

Soru: Sağlıktaki sorunlar zaman zaman basına yansıyor. Siz de sağlık sisteminin sıkıntıları olduğunu dile getiriyorsunuz. Her hükümet sağlık reformundan bahsediyor ama bunun çok fazla da hayata geçtiğini görmüyoruz. Size göre sağlık reformu neden yapılamıyor ve sağlığın en büyük sorunu nedir?

Dr. Dizdarlı: Bence aslında sağlıkta yapılması gerekenler aşağı yukarı ortaya konmuştur. Bu kadar yıldır yapılan çeşitli çalışmalar, master planlarından çalıştaya kadar yapılan toplantılarda olayın röntgeni çekilmiş, tahlilleri yapılmış ve tanısı da konmuştur. Yapılması gereken tedavi konusunda sıkıntı vardır.Bunun temelinde iki sebep vardır. Birincisi direnç, ikincisi de maddi olanaksızlık olabilir. Maalesef direnç bütün siyasi partilerin içinde vardır. Açıkçası bu, Kıbrıs Sorunu gibi çok eski bir sorunumuzdur ve çözümü için ciddi bir irade ister. Sanırım siyasi partilerin veya iktidarların bu konularda artık bir karar vermesi gerekir. Sağlık konusu iç politikada fazla istismar ediliyor, bunu iç politika malzemesi yapmamak lazım. Burada ortak bir karar almak, sağlığın bir devlet politikası olarak takip edilmesi gerekir.

 

“Sağlık politikası yok”

Soru:Sizce bir sağlık politikası var mı?

Dr. Dizdarlı: Öyle bir politika yok. Partilerin kendilerine göre günübirlik geliştirdikleri kararlar vardır. Devlet politikası olarak geliştirilmemiştir. Mahkemelik olan Sağlık Çalışanları Yasası vardı, onun bir şekilde sonuçlanması lazım. Finansmanı sağlayacak yasaların yapılması lazım. Döner Sermaye Yasası, Hasta Hakları Yasası gibi benzeri koşulların sağlanması gerekiyor. Herşeyden önce bakanlığın da kendi içinde bazı yapılanmaları sağlaması gerekiyor. Temel merkez orasıdır ve orasının da yapılanmasının çok sağlıklı olmadığını düşünüyorum.

 

Soru: Yani sağlıkta en büyük sorunun bir sağlık politikası ve kararlılık olmaması olduğunu düşünüyorsunuz...

Dr. Dizdarlı:Kesinlikle. Zaten devlet politikası kararlılık gerektirir.

-----

“2. işin olmaması gerektiğini düşünürüm”

Soru: Doktorların ikinci iş konusu mahkemede, artık karar aşamasına gelindi. En büyük hastanenin başhekimi olarak bu konuda sizin duruşunuz nedir?

Dr. Dizdarlı:Benim başhekim olmadan önceki duruşum da bellidir. Ben ikinci işin olmaması gerektiğini düşünürüm. Bu özelde doktorlarda gibi görünse de, toplumun genel hastalığıdır. Şu anda herhangi bir devlet dairesinde ikinci iş yapmadığını iddia edebileceğiniz kaç memur vardır? Konunun böyle algılanması gerekir. Bunun “doktorlara özel ve daha da önemli” olduğunu düşünüyorum. Uzun süre eğitim yapmış bir hekimin “Göç Yasası” dediğimiz yasa kapsamında, düşük maaşlarla, tam gün çalışmasının rantable olmadığını, o hekimin verimli olamayacağını düşünüyorum. Bir doktoru 2 bin 750-3 bin 250 TL aralığında işe alıyorsunuz. Bu reva değil, bu şartlarda doktoru full time çalıştırmak mümkün değildir. Bu şartlarda çalıştırmaya çalışırsanız ne olur? Özel sektörde artık bunun çok üzerinde maaş veren hastaneler var, oralara kaçarlar veya özel çalışırlar. Bu durumda devlette ciddi bir kaos olabilme ihtimali vardır. Biriken sorunların bu safhaya gelmemesi gerekir. Ama geldi diye de bırakmamak, bir yerden kesip doğru şekilde başlatmak lazım. Sanırım bu konuda en büyük problem, ne zaman hekimlerin maaşlarının artırılması yönünde talep olsa, diğer memur gruplarının da “onlara veriyorsanız, bize de vereceksiniz” mantığıyla benzer talepler ortaya koyması, hükümetlerin de bundan rahatsız olması ve kendilerini bu işten geri çekmeleridir. Ama aslına bakarsanız halkın şikayetlerinin geldiği yer de devamlı hastane olarak gösterilmektedir. Şikayet edenler, zamanı geldiğinde, “doktorlar farklı statüde işe alınmalıdır” deseler de masa başına gelince farklı bir konuşma yapmaktadırlar. Üst makamlar kadar, memur ve grup sendikalarının da tutumu budur maalesef. Böyle olunca da tartışmalar yıllardır sürmektedir. Kaldı ki, hekimler de kendi içinde ikiye bölünmüştür. Serbest çalışan hekimlerle, hastane hekimleri mahkemeliktir, ki bence bu çok ayıp birşeydir. Bu konunun çok önceden halledilmesi gerekirdi ama bir yerden başlamak lazım.

Soru: İkinci işe karşı olduğunuzu, doktorların özlük haklarının da iyileştirilmesi gerektiğini söylüyorsunuz...

Dr. Dizdarlı: Bu sadece benim değil herkesin genel anlamda tespitidir.

-----                                                                                                      

“Sağlık Bakanı olsam, tak diye klinikleri kapatmam, kapatamam”

Soru: Sizin de kliniğiniz vardı değil mi?

Dr. Dizdarlı: Daha önce vardı. Yaklaşık 5 yıl önce kapattım. Ben kliniğimi kapattığım için böyle konuşmuyorum. Çok daha evvelden, Tabipler Birliği başkanlığı yaparken de bu şekilde düşünüyordum ve bunları söylüyordum. Ama şu anda Sağlık Bakanı olsam, tak diye klinikleri kapatmam, kapatamam. Çünkü biliyorum ve arkadaşlardan da duyuyorum ki öyle bir durumda hastaneyi bırakacaklar. O zaman ben acilde kimi çalıştıracağım? Gece enfaktüs geçiren hasta geldiğinde ne olacak? Apandisiti patlayan hastaya kim müdahale edecek?

Hükümetler ikinci iş konusunda siyasi bir karar alıp buna izin verebilirler. Sistemi nasıl kuracakları önemlidir. Buna müsaade edilecekse de doktor ve diğer tüm personel mutlaka 15:30-16:00’ya kadar hastanede hizmet vermelidir. Bu şekilde hastanenin yoğunluğu da azalabilir.

 

“Artık hekimler gelmiyor”

Soru: Bir dönem doktorların hastaneden seri istifaları oldu. Zaman zaman da olmaya devam ediyor...

Dr. Dizdarlı: Şimdi çok değişik bir dönem yaşıyoruz. Benim Kıbrıs’a genç bir doktor olarak geldiğim dönemlerde Sağlık Bakanlığı’nın önünde hastaneye girmek için kuyruk vardı. Torpil patlatarak hastaneye girerdik, bunu parmağımın arkasına saklanmadan söylerim. Çoğumuz hastaneye girmek isterdik. Ben ve arkadaşlarımdan bir grup bekledik, sonra birkaç yıl da hastanede gönüllü çalışarak bakanlığın gönlünü yapmaya çalıştık. Şu anda bakan, kapıdan geçen hekimi alıp hemen istihdam edecek durumdadır, o kadar çok ihtiyaç vardır. Artık hekimler gelmiyor, bu yasaya boşu boşuna “göç yasası” demediler.

 

“Özveriyle yürüyor”

Soru: Doktor eksikliğinde hastanede işler nasıl yürüyor?

Dr. Dizdarlı: Özveriyle yürüyor. “İyi çalışan” hekimlerimiz daha iyi çalışıyor. Ciddi anlamda çok iyi çalışan hekimlerimiz var. Onlar kendilerini yıpratmak pahasına bütün eforlarını veriyorlar. Memlekette genel anlamda yanlış bir mekanizma var, biz çalışana daha çok iş veririz, çalışmayan için de “zaten versek de yapmaz” deriz. Bu hastanenin yöneticisi poziyonundayım, bunun ben de farkındayım ve bunu yaparken de vicdanen rahatsız oluyorum ama yapacak başka birşey de yok.

 

“Adil bir performans sisteminin olması gerekir”

Soru: Performans sisteminin uygulanması gerektiğini düşünüyor musunuz?

Dr. Dizdarlı: Tabi, çok önemli. Mutlaka olması gerekir. Adil bir performans sisteminin olması gerekir, çalışanla çalışmayanı ayıracak ve hastayı mağdur etmeyecek bir sistem. Dünyanın birçok yerinde bu konu hala tartışılır çünkü performans dediğinizde sadece hasta sayısı değil, doğru şekilde hasta bakmak önemli olmalıdır. Performans sistemi yüzünden Türkiye’de, Avrupa’da bazı sıkıntılar yaşandı, yaşanıyor. Süistimaller olabiliyor. Ama dünyada bunu çözen yerler de var, bizim bunu tekrardan bulmamız gerekmiyor.

 

“2016’da polikliniğe 301 bin 226, ilk yardıma 103 bin 426 başvuru”

Soru: Doktorların aşırı yük altında olduğunu söylüyorsunuz. Diğer taraftan 100-120 bin nüfusa göre yapılmış bir hastane var. Dr. Burhan Nalbantoğlu Hastanesi şu anda kaç kişiye hizmet veriyor?

Dr. Dizdarlı: 1972’de hastanenin temelleri atıldığında, o zamanın yöneticileri arasında “bu kadar büyük bir hasteneye ne gerek var” diye kavgalar çıkmıştı. Ama rahmetli Dr. Burhan Nalbantoğlu iyi direnmiş ve bu hastanenin yapılması adına doğru adımı atmış. 50 yıllık projeksiyonda geldiğimiz nokta, bugün için artık hastanenin, özellikle bazı bölümlerinin yetersiz kaldığıdır. Hastanemizde koğuş sistemi var, bu sistemde 6 kişi bir odada yatmaktadır. Artık bunu kimse istememektedir. Herkes artık özel oda istiyor çünkü dünyadaki konsept öyle. Bunun yanında, süreç içerisinde ihtiyaçlarımıza göre bazı bölümlerde değişiklikler yaptık. Yoğun bakım bölümlerimiz tamamen sonradan yapılmıştır. Polikliniklerimizden servis yaptık, arkaya başka poliklinik yaptık. Süreç içerisinde ihtiyaca göre yapıyı değiştirdik. Şu anda %90’ın üzerinde doluluk söz konusudur yani yaklaşık 400 yatılı hasta vardır.

Hastaneye günde yaklaşık 2 bin 500 civarında insan girip çıkıyor. Bu sayıda sadece hastalar değil, çalışanlar ve ziyaretçiler de var. 2016 yılında polikliniğimize 301 bin 226, ilk yardıma 103 bin 426 kişi başvurmuştır. 17 bin 908 hasta da yatılı tedavi almıştır. Değişik ölçeklerde 6bin 60 ameliyat yapılmıştır. Hekimlere gerekli olanaklar, altyapı ve özlük hakları sağlanırsa, bu sayıların daha da artabileceği iddiasındayım. %50 artabilir diye düşünüyorum. En azından ilkyardıma başvuran hasta sayısı azalacak, poliklinikteki sayı artacaktır. Sağlıklı olan da budur.

 

“İhtiyaç var ama hekimler başvurmuyor”

Soru: Kaç doktor var?

Dr. Dizdarlı: Değişik branşlarda 141 hekimimiz var. Sayıdan ziyade, branşlara göre dağılımın ihtiyaca uygun olması önemli. Mesela 1 romatolog var, nefrolog yeni yeni 2 oldu. Acil doktoru lazım, o sayı çok az. Anestezi uzmanı sayısı hala yetersiz. Radyolojide ciddi sıkıntılarımız var. İhtiyaç var ama hekimler başvurmuyor.

 

Randevu sistemine yeni düzenleme...

Soru:Randevu sistemiyle ilgili de sıkıntılar var, hem randevu alıyorsunuz, hem de erkenden gelip kayıt yaptırmanız, numara almanız gerekiyor. Bu nasıl bir randevu sistemidir?

Dr. Dizdarlı: Randevu sistemi doğru şekilde kurulmadı. Birşeyi yapmadan söylemekten çok hoşlanmam. “Yapacağız, edeceğiz” şeklinde konuşmak da politikacılara özgüdür. Ancak sorulunca söylemek durumunda kalıyorum.

Randevu sistemiyle ilgili bir çalışmamız var. Hastane Yönetim Kurulu’nda arkadaşlarımızla randevu sistemini daha modern bir hale getirme konusunda çalıştık. Üzerinde çalıştığımız model, pilot klinikler seçerek hastaları tamamen randevuya geçirmek. Şimdiye kadar yaşadığımız deneyimden öğrendiğimiz, halkımız da randevuya çok hazır değil. Mesela “9:30’da gel” dediğiniz zaman 12:00’de gelip randevusuna geldiğini iddia eden çok sayıda hasta var.

 Şu anda hastalara “8:00’de gel” diyoruz ama mevcut randevu sisteminde bu, “hasta8:00’de  bakılacak” demek değildir, aslında hastaya o gün içinde bakılacağının garantisini veriyoruz. Bunu iyileştirmek için çalışma yaptık ve en azından günü üçe bölelim, bir gruba 8:00, bir gruba 9:00, diğer gruba 10:00’a randevu verelim ve insanlara o bir saat içinde bakılacağının garantisini verelim diye planlıyoruz. Ama bunun için de söylenen saatten 15 dakika önce gelip kayıt yapılacak, yapmayanlar hakkını kaybedecek. Böyle bir çalışmamız var ve bakanlıktan bazı taleplerimiz oldu, müsteşar da bu konuda çalışıyor. 112 gibi sabit bir numaradan ve internet üstünden randevu alma sistemine geçmek istiyoruz. Bunu başarabilirsek ciddi anlamda randevu sistemine geçebiliriz. Randevu alıp gelmemeyi adet edinen hastalarla ilgili de bir kara liste oluşturmayı düşünüyoruz.

-----

“Aleti alıyoruz, kullananı yok, kullananı alıyoruz, aleti yok”

Soru: Hastane teknolojiyi ne kadar takip edebiliyor?

Dr. Dizdarlı:Yeni olan herşey alınmaya çalışılıyor ama kullanacak uzman yok. Örneğin bir çocuk EEG cihazımız var. Neredeyse 3-4 aydır duruyor. O alete ayıracak yeterli sayıda hemşiremiz yok, teknisyen de yok. Bazen organizasyonsuzlukla karşı karşıya gelebiliyoruz. Örneğin bir aleti alıyoruz, kullananı yok, kullananı alıyoruz, aleti yok.

Soru: Hastanenin en büyük sorunu nedir?

Dr. Dizdarlı: Bana göre en büyük sorun zaman zaman hasta ve çalışan arasında yaşanan karşılıklı itimatsızlık ve güvensizliktir. Bunu gidermek için de elimizden geleni yapıyoruz.

 

Soru: Kaç senedir hastanede doktorsunuz?

Dr. Dizdarlı:1990’dan beri buradayım yani 27 senedir.

 

Güven sorunu...

Soru: Hastaneye güven sizce bu yıllar içinde arttı mı, azaldı mı?

Dr. Dizdarlı: Burada ciddi bir paradoks var. “Güven sorunu var” diyoruz ama polikliniklerde, acil serviste ciddi yığılma var. Ayrıca ciddi bir yatak ihtiyacı var.

 

Soru: Bu, güvenin artmasından mı kaynaklanıyor yoksa alım gücüyle mi alakalı?

Dr. Dizdarlı: Her ikisi de. Mutlaka zorunlu olarak hastaneye gelen de vardır. Öte yandan özellikle sosyal medyadan takip ediyoruz, ciddi anlamda güven artışı da vardır. İnsanlar gelip, bazı şeylerin iyileştiğini görünce, güven sıkıntısı da aşılmaktadır. Yeterli midir? Yeterli değildir.

Bazen insanlar da en küçük sorunlarında olay çıkarabiliyor. Örneğin diyaliz hastaları hastaneye taşınır. Araçlar belirlenen bölgelerden, belli saatlerde hastaları toplayıp hastaneye getiriyor, tedavi sonrasında da geri götürüyor. Geçenlerde bir hasta servis saatinde gelmeyeceğini, gece özel olarak alınmak istediğini söyledi. Devlet hastanesi hastalara bu hizmeti vermek zorundadır ancak hastalar da servis saatine uymalıdır.

Acil servislerde olan olaylara baktığımızda, hastalar beklemekten şikayet ediyor. Bu konuda da bir çalışmamız var. Vakaları aciliyetine göre mavi, kırmızı, yeşil diye ayıracağız. Örneğin eve geldiniz, eşiniz grip olmuş, ateşi de var. Alıp acile getirdiniz. Eğer sizden sonra bir kalp krizi gelirse, tabi ki sizden önce içeri girecek. Bunun da ayrımını yapmak lazım. Böyle olduğu zaman isyan etmeyeceksiniz, kapı-pencere kırmayacaksınız.

 

Yeni ameliyat uygulamaları...

Soru: Yeni ameliyat uygulamaları da basına yansıyor. Bu kadar eksiklikten bahsederken, bu nasıl oluyor?

Dr. Dizdarlı: Ne kadar altyapı eksikliği olsa da, “iyi” hekimin kendini geliştirmeden hekimlik yapması mümkün değildir. Onun için arkadaşlarımız şartları zorluyor. Sağlık Bakanlığı, her dönemde, alet istediğimizde reddetmez, en kısa zamanda almaya çalışır. Rahatsız olduğum şey medyanın tutumudur. Bir etik kurul oluşturduk. Bu etik kuruldan geçmeden medyada haber verilmesine çok sıcak bakmıyoruz. Özel hastaneler yapıyor diye bizim de yapmamız gerekmez. Çok popüler olmayan veya aslında çok küçük bir ameliyatı çok önemliymiş gibi göstermek de çok doğru değildir. Zaman zaman bu yapıldı. Bu beni rahatsız eder, birçok hekimi de ettiğini düşünüyorum. Tabipler Birliği’nin de zaman zaman buna müdahale ettiğini biliyorum ve doğrusu da budur. Etik kurulumuzdan onay almadan yayın yapılmasını doğru bulmuyoruz.

 Sorunuzun cevabına gelince:

Mesela biz yakın zamanda invaziv radyoloji bölümünü hizmete açtık. Bu dalın en önemli özelliği özellikle felçli bir hasta ilk 6 saat içinde başvurduğunda, tamamen düzelme şansını hastaya sunmaktadır. Düşünün hastaneye eliniz  ayağınız tutmadan geliyorsunuz ve bir gün sonra yürüyerek çıkıyorsunuz. Ne kadar güzel değil mi?
   Alınan yeni cihazla hastanemizde vitrektomi denilen ve yurt dışına en çok sevk edilen göz ameliyatı türüne  de başlanacaktır. Hekimlerimiz şu anda bu cihazın kullanımı  ve ameliyatın eğitiminden geçmektedir.

-----

“Kamu ile özel sektör arasında rekabetin zemini bilimsel kalmak zorunda”

Soru: Aslında devlet ve özel sağlıkta birbirini tamamlamalı belki de. Siz de denetim eksikliğinden bahsediyorsunuz. Mafyanın özel sektöre el attığından şikayet ettiğiniz dönemler oluyor. Bununla ne kastediyorsunuz?

Dr. Dizdarlı: Bu konuda geçen sene sosyal medyada bir yorumum olmuştu. Özel sektörün bir kısmını tenzih ederim, kastım, bir kısmının basında gerekli gereksiz haberler çıkartarak, “en iyisi biziz” gibi iddilarda bulunmasıdır. 1976 tarihli Kıbrıs Türk Tabipleri Birliği yasası“Tabipler Birliği yönetimi bir muayenenin ve ameliyatın üst ve alt rakamını belirler” der. Bunun üstünde bir rakam almamanız gerekir. Ücreti artırmak için fazladan uygulama, tahlil yapmamanız gerekir. Buna tepki vermiştim. Aslında camiadan bu tür tepkiler geldiğinde bir süre toparlanma oluyor. Bu konularda denetim şart. Kurallar vardır, uygulamayana gerekli yaptırım yapılmalıdır. Ayrıca siz de denetleyici olarak kurallara uymalısınız.
Sağlıkta kamu ile özel sektör arasında mutlaka bir rekabet olmalıdır. Ancak bu rekabetin zemini bilimsel kalmak zorundadır. Hastaya yönelik olarak dayanışma ve işbirliği olmalıdır.

Röportaj Haberleri