Ulaş Gökçe
Bu hafta da çeşitli dinler ve kültürlerdeki tanrıları incelemeye devam ediyoruz. Tanrıya inanç, yani olağanüstü güçleri olan bir tapınma unsuruna, fetişe inanç dünya kadar eskidir. Çünkü insan cevabını bulamadığı tüm soruları onda arar, korkularından ona sığınır, bir ahlak ve nizam ölçüsüne ihtiyaç duyar. Hayatın ölümle son bulmayacağına dair, bu “gaddar dünyaya” adaletin geleceğine dair umut tanrıda veya tanrılardadır. Tanrı fakirin gasp edilen ekmeğini zenginden verecek olandır inançlarda. Tanrı inancı düşmüşe dermanı, ezilene refahı, hakkı yenene hakkını verecek olana umuttur. Ona tapıldıkça size yaklaşır. Ama yardım edeceğine dair garanti yoktur. İnancın doğası, tanrının doğası budur.
Tanrılar bazen göklerde yaşar, bazen denizin derinliklerinde, bazen en yüksek dağın zirvesinde, bazen insanın kalbinde, bazen de her bir şeyin içinde yaşar. İbrahimi dinlerde tanrıların mekânı göklerdir. Ruhlar ona, göğe yükselirler. Eski Yunan’da da tanrılar yükseklerdeydi ve Olimpos Dağı’nda yaşarlardı. Kıbrıs’taki Olimpos tepesinde Afrodit’in kadınlara yasak tapınağı vardı. Belli ki Kıbrıs’ın tanrıçasının mekanı da yerel Olimpos sayılırdı. Tanrılar çoğu zaman insan gözünden uzaktadırlar. Çünkü onları arama, onlara varma kendi başına inancın tam merkezindeki önemli bir ibadet unsurudur.
Her şeyin değiştiği gibi tanrıların imgesi de değişir. Zaman zaman pek çok tanrı bir tanrıya dönüşür, çoğu zaman da tanrılar daha kurumsal inanç sistemlerine farklı isimlerle aktarılırlar. Türki halkların Gök Tanrısı Tengri hem Sünni, hem Şii İslam’da, Alevilikte bu şekilde varlık gösterir. Yani Türk’ün Müslüman tanrısı Allah’a verdiği anlamla bir Mısırlının verdiği anlam arasında fark vardır. Türk’ün Allah algısında eski Türk ve Anadolu yerel inançlarının etkisi vardır. Eski Yunan’daki tanrılar bugünkü Yunan Hıristiyan inancında çeşitli şekilde yaşamaya devam ederler.
GİZEMLİ TANRILARIN İNANÇ SİSTEMİ HİNDUİZM
Dünyada bir milyardan fazla insan çok geniş bir felsefe-din inanç sistemi içinde yaşar: Hinduizm. Bu sistemde kurumsallaşmış dini yapılardan çok, merkezi pek de olmayan alt inanç sistemleri mevcuttur. Hinduizm’in en önemli akımları arasında Vayşnavizm yer alıyor. Üç bin yıl boyunca tek bir tanrı kültüne doğru ilerleyen bu inanç sisteminde bir üst akıl olarak Trimurti yer alır. Bu fetişe edilen unsur Hıristiyan üçlemesi gibi bir özellik taşır ve üç surete sahiptir: Yaratıcı Brahma, Koruyucu Vişnu ve cezalandırıcı Şiva. Bu sistemde her tanrı ayrıca cinsiyetleriyle ve görevleriyle erkek-kadın doğal dengesini ve karşıtlığını/farklılığını, evrenin oluşumunu, devamını temsil ederler. Trimurti’nin sureti bu tanrıların da suretleri (Avatar) vardır. Örneğin Vişnu’nun 8 avatarı mevcuttur. Bu avatarlardan Krişna en yaygın ve en çok bilinen tanrılardandır. Hatta doğrudan bu tanrının özel olarak fetişe edildiği bir din bile vardır: Krişnaizm. Hindu tanrılarına inanç sistemi bir hiyerarşiden daha çok geniş ve bazen birbirine hiç de benzemeyen, oldukça karmaşık pek çok inancı barındırır. Ancak buna bir sistem diyebilecek bazen oldukça belirsiz, bazen de çok belirgin bağlarla örülmüş bir kurguya sahiptir. Hinduizm’de yaklaşık bin ayrı tanrı mevcuttur. Bunun yanında tanrısal güce sahip, Budizm’de de mevcut Lokapala (Dikpala) varlıkları da dünya, evren, ahiret, ışık, karanlık gibi dini kurgunun öğeleri olarak görev üstlenirler.
Hindu dinlerindeki tanrılar bazen inanç sisteminde ortak tanrılar olurlar, bazen sadece bir bölgede fetişe edilirler.
BUDİZM’İN TANRI OLMAYAN TANRISI BUDA
Tanrıların genel özelliklerinden biri de evrenin ve ahiretin yaratıcısı olmalarıdır. Tanrı her şeyin başlangıcı, Latincede primus motor veya cause motor denilen, ilk nedendir. Budizm’de böyle bir yaratıcı figürü yok. Ancak Budizm yaratıcı özelliği taşımayan başka tapınma öğelerine, fetişlere sahiptir. Budizm’de kutsallık Triratna, yani Üç Hazine’de vücut bulur. Bu Üç Hazine’de Buda, Dharma ve Sangha vardır. Buda, Budizm denilen, içinde pek çok felsefe akımını barındıran, tapınma, aidiyet gibi özelliklerle din haline gelen öğretinin kurucusudur. Uyanan Bilge Buda, sıradan bir insanken tüm dünyevi alışkanlıklarından sıyrılarak ve iç dünyasına yaptığı yolculuk sonucunda Nirvana’ya, yani tüm canlı varlıkların ulaşabilecekleri en yüksek mertebeye ulaşandır. Dharma Hinduizm’den Budizm’e kadar tüm felsefi-dini öğretiyi anlatır. Sangha ise dini cemaati ve ruhban sınıfı temsil eder. Budizm bilindik tanrı konsepti dışında yer alan, hatta buna karşı bir öğreti-din olsa da Buda bir tapınma öğesidir. Tanrı inancının önemli bir bileşeni olan kutsallık Buda şahsında yer almaktadır.
TÜRKİ HALKLARIN TANRISI TANRI (TENGRİ)
Türki halklar ve onlara her açıdan çok yakın Moğollar ruhlara ve doğanın ruhuna inanan bir inanç sistemi geliştirmişlerdi. Bu sisteme Animizm ve Şamanizm deniyordu. Bu dönemde Tanrı bitkilerin ve şimşeklerin yaratıcısı olarak bilinirdi. Moğol ve Türki halkların siyasi yapılanmaları bu inanç sisteminde merkezi, tek tanrı yaratılması ihtiyacı doğurdu. Çünkü bu tek tanrı, dünyadaki tek yüce kişinin (Han’ın) amiri olmalıydı. Tanrı veya Gök Tanrı, tüm ruhların en üstündeki varlıktı. Budizm gibi Tanrıcılık da kurumsal bir inanç sistemini reddeden ve doğanın gücüne inancı barındıran, daha çok dünya algısı olarak adlandırılması gereken bir sistemdi. Tek tanrıcı bu inanç sisteminde Yaratıcı Tanrı vardı ancak bu tanrı kişiselleştirilmemiştir. Tanrı, Umay ismi verilen doğa tanrıçası ile birlikte yer ve göğün hükümdarıdır. Bugün Tanrıcılık Türki ve Moğol halkların kabul ettiği dinlerde yaşamakla birlikte, ayrı bir inanç sistemi olarak da Şamanizm ve Animizm içinde var olmaya devam
DİN DIŞI TANRILAR
Laiklik, din ile dünyevi hayatı ayıran bir yaşam, bir yönetişim biçimi olarak görülür. Çoğu zaman bu böyledir. Ancak Laik Dinler denilen inanç sistemleri de mevcuttur. Bugünkü anlamda kurumsal din özelliği taşımasalar da bir felsefi akımdan çok inanç sistemi içinde yer alan eğilimlere Laik Din denilir. Bir görüşün tapınma öğesi haline getirildiklerinin bütünü din sayılabilir. Bu bağlamda Tanrı tanımama veya Allahsızlık olarak nitelendirilen ateizm dahi din olarak görülebilir. Çünkü din sadece bir inanç sistemi değil aynı zamanda tapınma, doğaüstü güçlere inanma, bazı özel kural ve ilkelere sahip olmanın kurumsal halidir. Bazı ideolojilerin devletleşmesi halinde din şekline geldiği görülmektedir. Buna örnek olarak Türkiye’de bazı dönemlerde Kemalizm’i, SSCB’de komünizmi, Almanya’da Nazizm’i, Kuzey Kore’de Kimilsungizm’i göstermek mümkün. Bu örneklerde ayrıca Tanrı’yı da bulmak mümkündür. Bu tür laik dinlerdeki tanrılar, klasik dinlerdekiler gibi iyilikte, güçte, bilgelikte mutlaklık, günahsızlık, olağanüstü yeti gibi özellikler taşırlar. Bu tür inançların merkezinde kişilik kültü yatır. Yani bir lider tapınma haline getirilir ve klasik dinlerdeki tanrının tüm özelliklerini ve görevlerini üstlenirler. Liderler her zaman ve her şeyi bilirler, liderler öngörürler ve öngörmüşlerdi, liderler bildirmişti, liderler kurtarmıştı… Bu tür tanrıların yerleşmesi için rakip olarak görülen klasik dinlerin tanrıları her zaman ikinci plana itilmiş, dışlanmıştır. Çünkü mutlak hale gelen yeni tanrının yüceliğine ortak olunmaz: Tanrı olan lider tekdir, yalnızdır ve yeni kurtarıcıdır. Bu tür tanrıların kendi öğretileri, eserleri, kilise görevi yürüten partileri veya devletleri vardır. Öldüklerinde ise tapınma merkezi olarak görev yapan mezarları da bulunur. Bu mezarlar yanında çağdaş tanrılarla ilgili her türlü eşya ve mekân, klasik dinlerde olduğu gibi, kutsal hale gelir. Örneğin Stalin’in ve Atatürk’ün doğduğu ev, mezarlarının olduğu yer kutsaldır. Öğretileri mutlak görünür. Yaşamları ve eylemleri kusursuzdur. Bunun yanında kişilikleri birer fetiş haline getirilmiş ve kutsanmıştır. Bu kutsallığa karşı herhangi bir şüphe veya sorgulama veya eleştiri bir saldırı olarak algılanır.